Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (EDP) düzenlediği Kürt Sorunu ve Çözüm Önerileri Sempozyumu'nun (18-19 Aralık) ilk oturumunda "Toplumsal Çatışmalarda Çözüm Tarzı ve Dili" tartışıldı.
Tarih Vakfı Başkan Yardımcısı Ferdan Ergut'un moderatörlüğünü yaptığı oturumun konuşmacıları Maya Arakon, Zeynep Gambetti, Bahar Şahin Fırat ve Joe Reilly idi.
Açılış konuşmasını yapan EDP Genel Başkanı Ziya Halis, "Kürt sorununun Türkiye ve Ortadoğu'da önemine" değindi. " Sorunlarımızı, demokrasi içinde, karşılıklı konuşarak, geçmişte yaşanan acıların üstünü örtmeden, tam aksine o acılarla yüzleşerek, bir daha aynı acıları yaşamamak için gereken çareleri bulmalıyız. Toplumsal barışı sağlamalıyız" diye konuşan Halis, sözlerine şöyle devam etti:
"Çokdillilik tartışmasına Genelkurmay Başkanının karışmasını anlayamıyoruz ve bunu kınıyoruz. Bizler askeri vesayetin kalkması için çaba sarfederken, bunun yaşanması demokrasiye müdahaledir. Bunu kabul etmiyoruz."
"Barış için dialog kurabilmek önemli"
Sinn Fein temsilcisi Joe Reilly konuşmasında IRA deneyimini anlattı ve dialogun barış sürecindeki önemini vurguladı.
"Şimdiye kadar konuştuğum insanlarda barış umudunun ne kadar güçlü olduğunu gördüm. Bu umut gerçeğe dönüştürülmelidir. Dialog barış sürecinin temel taşlarından biridir. Dialoga katılmamak, insanlarını vatandaş olarak görmemek, haklarını elinden almak savaşı kolaylaştırır, barışı zorlaştırır. Bu tür politikalar kısır döngüleri güçlendiriyor."
Reilly sözlerine şöyle devam etti:
"Barışı sağlamak için katılımcı bir süreç, net hedefler, bir zaman çerçevesi, tüm konuların masaya yatırılması gerekiyor. Ancak bir önkoşul koyulmaması, veto hakkı olmaması gerekiyor.
"Ben bunun imkansız olduğunu düşünmüyorum. Sadece 20 yıl önce Nelson Mandela'nın özgür olacağını, Apartheid'in biteceğini, Almanya'nın birleşeceğini ya da İrdanda'nın bağımsızlaşacağını hayal edemezdik. Dolayısıyla hiçbir şey imkansız değil."
"Kürt sorunu değil, Türk sorunu"
Akademisyen Maya Arakon, İrlanda ve İspanya modellerinden yola çıkarak Türkiye için çözüm önerilerini değerlendirdi. Arakon, "Belli bir çözüm modeli var ve Türkiye'de biz bunu nasıl kendimize uygulayabileceğimizi anlatmaya çalışıyoruz.
"Türk tarafının Kürtlere birşey bahşediyor gibi bir üst bakışla yaklaşılması rahatsız edici. Kürtlerin asli vatandaş olarak kabul edilmesi sadece söylemde değil, her türlü siyasi ortamda da içselleştirilmelidir. Kürtlerin anadilde konuşmaları bir lütuf değil, anayasal bir haktır" diye konuştu.
Akademisyen Zeynep Gambetti konuşmasında ikidillilik tartışmalarına değindi.
"Bence Kürt sorunu diye birşey yok, Türk sorunu var. Kürtlerin yaşadığı acı, verdikleri tepki Türk sorunununa tepkidir. Ben bu yüzden Türklere önerilerde bulunmak istiyorum. Ben orada yaşananları yaşamadım, ama bundan ben sorumluysam, bu zihniyeti değiştirmek için ben ne yapabilirim? diye sormak gerekiyor. Bu yüzden iki dil konusunu da Kürtlerin üzerinden değil, kendimizden başlayarak savunmalıyız. 'Ben, Kürt olmayan biri olarak Kürtçe konuşmak istiyorum, Kürtçe öğrenmek istiyorum. Bu hakkımı elimden almayın' demeliyiz."
Bahar Şahin Fırat, Tarih Vakfı'nın gerçekleştirdiği "Toplumsal uzlaşma aracı olarak eğitimin rolü" çalışmasının sonuçlarını sundu. Türkiye'de eğitimin içeriği ve kullandığı dille "mutlaklığı besleyen, dünyayı ikili karşıtlıklar üzerinden anlayan/anlatan bir sistem" olduğunu ifade eden Şahin, şöyle konuştu:
"Bu araştırma için dilleri, varlıkları yok sayılan insanlarla konuştuk sadece Kürtlerle değil, türklerle de konuştuk. İnsanların yoksayılma biçimlerini kendi bakışlarından anlamaya çalıştık. Kürtlerin eğitimle ilgili genel alfgısı, 'bize zorla bir tarih, bir kültür, bir dil, bir kimlik dayatılmaya çalışılıyor' şeklinde. Tek kaygı Türkçeleştirmek olduğu için kendilerini değersiz, önemsenmeyen bir kitle olarak algılıyorlar."(ÇT)