Günümüzde siyasi ve toplumsal baskıyla sinema, tiyatro, opera ve bale gibi sanatlar kıskaç altına alınmaya çalışılırken düzenlenen birinci SinemaDansAnkara festivali geleceğe ümitle bakmamızı sağlayan başarılı ve yoğun katılımlı bir festival oldu.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden 100 filmin gösterildiği etkinlik bir kez daha sanatın din, ırk, renk ve milliyet farklılıklarını kale almayan evrensel gücünü ön plana çıkardı; üniversiteli gençlere yönelik film atölyesiyle, kendine has bir alan olarak dans sineması olgusunun Türkiye'de gelişmesine katkıda bulundu.
Özellikle festivalin yöneticisi Mehmet Şafak Türkel ve uluslararası proje koordinatörü Zeynep Gündüz'ün yoğun çabaları sonucu ortaya çıkan bir haftalık etkinlik ikilinin samimi ve sempatik sunumlarıyla ayrıca hareket kazandı.
Ankara'yı şenlendirebilmek
Alt ve üst geçitler, gökdelen ve AVM'lerin kuşattığı başkentin kasvetini ilkbaharla birlikte dağıtan festival, Hollanda Krallığı Büyükelçisi Ron Keller ve eşi Zsuzsanna Keller'in 2 Mayıs tarihinde verdikleri resepsiyonla başladı.
Açılışta udî Mehmet Polat'ın İstanbul'daki Gezi direnişçilerine ithafen bestelediği Yalnız Değilsiniz'in icrası davetliler tarafından hararetle alkışlandı.
Festivalin ilham kaynağı ve en büyük destekçisi olan Amsterdam Cinedans'ın başkanı Martina Dekker'in konuşmasının da yer aldığı açılıştan sonraki Cumartesi günü Türkiye yapımı 9 kısa filmin ilk gösterimleri Goethe Enstitüsünde yapıldı; Alman Kültür Merkezinin profesyonel ekibi festivalin başarısında etkin rol oynadı.
Etkinlik boyunca birçok yerli ve yabancı sinemacı Ankara'da ağırlanarak gösterim sonrası soru cevap kısmında seyircilerle tecrübelerini paylaştı.
Başkenti gezmek için fırsatı değerlendiren konukları Anadolu Medeniyetleri Müzesinin bazı kısımlarının kapalı olması epey üzdü.
Cumartesi günü soyut animasyonlarla da dans filmi yapılabildiğini kanıtlayan Animasyonla Dans bölümünü, belgeselci ve yazar Muzaffer Evci'yle medya, performans ve dans konusunda Amsterdam'da akademik kariyerini sürdüren Zeynep Gündüz'ün Dansı Filme Yazmak adlı semineri takip etti.
Yönetmenliğini Boris Paval Conen, koreografisini Jirí Kylián, müziklerini Han Otten'in yaptığı Araba Adamlar (Car Men) Bizet'nin ünlü Carmen operası hakkında yapılabilecek en tahrik edici uyarlama olarak seyircileri mest etti.
Cinedans Festivalinin program direktörü Marion Poeth'in söyleşisinin ardından Utrecht okulundaki grafik tasarım öğrencilerinin eserleri dans filmi konusundaki ufuklarımızı genişletti.
Bilkent Üniversitesinden öğretim üyesi, sinemacı ve araştırmacı Ersan Ocak, Gazi Üniversitesinden öğretim üyesi sinemacı Kurtuluş Özgen, Ankara Üniversitesinden yönetmen Şafak Dikmen'in katılımıyla gerçekleştirilen Pina Filminin Sinematografik Okuması adlı seminere yoğun ilgi vardı, mekânda neşeli ve heyecanlı bir atmosfer oluştu.
Festivalin en dinamik seçkisi sayılabilecek Mutlu Musunuz? adlı bölümden sonra montaj konusunda ustalığını kıvrakça sergileyen yönetmen Boris Seewald'ın filmleri ve söyleşisi dans filmi hayranlarını gerçek anlamda tatmin etti: Görüntü ve ses, müzik ve dans arasındaki şehvetli ilişki bir kez daha kamera aracılığıyla perdeye yansırken salonda hazır bulunanlar adeta büyülendi.
Ankara'daki ilgili eğitim kurumlarına devam eden daha fazla öğrencinin ve öğretim görevlisinin, devletin yıldırma politikalarının hedefi olmalarına rağmen sürükleniyor gibi göründükleri ataletten sıyrılarak SinemaDansAnkara fırsatını değerlendirmekte kusur etmemelerini beklerdim tabii…
5 Mayıs Pazartesi akşamı Maltepe Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı Bölüm Başkanı olan Osman Ürper'in Dansa Dair adlı fotoğraf sergisi vesilesiyle verilen kokteyl festival boyunca eğlenceli muhabbetlere sahne olan Goethe Enstitüsünün fuayesini ısıtmaya devam etti.
Özellikle kadın bedeninin gün geçtikçe daha fazla örtünmesini talep eden gerici bir zihniyetin gölgesindeyken, festival boyunca gösterilen birbirinden ilginç filmlerin bazılarında çıplak vücutların estetik dansı ve aşkla kenetlenen insan figürleri sürmesi gereken direnişin devrimci meşaleleri gibi hepimize kuvvet aşıladı, birbirine değmekten çekinmeyen erkek bedenlerinin raksı da cabası…
Yaşamını Viyana'da sürdüren koreograf ve dansçı, Antakya doğumlu Ziya Azazi'nin Dervish in Progress (Farkındalık ve Beden Ekonomisi) başlıklı atölyesi Mevleviliğin açtığı yolda fiziksel-zihinsel-duygusal sınırlarımızı aşarak oluşumuzu derinlemesine sorgulamayı, kendimizle yeni bir boyutta karşılaşmayı salık veriyordu; Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Modern Dans bölümünde yapılan dört günlük atölye sürerken Kızılay sokaklarında bir kadın semazen konuya gösterilen haklı alakanın bir diğer ispatıydı…
8 Mayıs Perşembe günü ise Ankara'nın Çinçin mahallesindeki Polis Amca Ortaokulu öğrencileri için özel bir gösterim yapıldı.
Şafak Türkel, Zeynep Gündüz, Mehmet Polat dışında koreograf, dansçı ve aktör Robin Berkelmans, besteci ve grafiker Özgür Can Alkan, sıcak tavırlarıyla ilgi odağı olan Venezuellalı eğitmen Maria Ines Villasmil ile derin bilgisini bizlerle her an paylaşmaktan haz duyan müzikolog ve besteci Prof. Rokus de Groot'un katılımıyla Bilkent Üniversitesinde yapılan dans atölyesi dört kısa filmin doğumuna şahit oldu.
Ankara, Gazi, Hacettepe ve Maltepe Üniversitelerinin çalışkan ve katılımcı öğrencilerinden oluşan ekiplerce dört günlük yoğun bir çalışma sürecinden sonra ortaya çıkarılan ve festivalin kapanışında Vuslat başlığı altında gösterilen mevzubahis filmler dinamik sinemacı Şafak Türkel'in üçleme projesinin son ayağını oluşturuyordu. Atölyeye Hacettepe Üniversitesi Konservatuarı Modern Dans ve Bale bölümünden katılan öğrenciler de renk kattılar.
Etkinliğin Goethe Enstitüsündeki son gösterisi olan, Mehmet Polat'ın eşliğinde Ziya Azazi'nin doğaçlama dansı seyredenleri hayran bıraktı.
Burdur Gölüne vefa
Amsterdam'daki Cinedans festivalinde de yer alan Veda filminden sonra Burdurlu yönetmen Şafak Türkel çarpık tarım politikaları yüzünden kurumaya yüz tutmuş Burdur Gölüne dikkat çekmek için geçenlerde Vefa filmini memleketinde çekmişti.
SinemaDansAnkara'da gösterilenVeda-Vefa-Vuslat adını taşıyan üçleme küçük bir ekiple gerçekleştirilebilecek nitelikli yapıtların somut kanıtını oluşturuyor.
Sümer Ezgü, Mercan Dede, Karsu Dönmez gibi sanatçıların katılımıyla yürüttüğü çevreci kampanya kapsamındaki Göle Yas belgeselinin çekimlerini sürdüren Türkel ilgililerin ve bölge halkının dikkatini acilen sözkonusu göle çekmeye çalışıyor.
Festival boyunca Ankaralı seyirciyle buluşturulan yerli ve yabancı konuklara misafirperverlik konusunda kusur etmeyen Türkel ve Gündüz, geleneksel Burdur işlemesinden mamul lavanta keselerini katılımcılara hediye ederek konunun uluslararası platformda da duyurulmasına yönelik çabalarını incelikle sürdürdüler.
Su kaybının artmasıyla göl yatağındaki zehirli atıkların yakında Burdur'a zarar vereceği gözönünde bulundurularak konuya hassasiyetle yaklaşılması zaruri hale geldi ne de olsa… (MT/HK)