Öldürülen gazeteci ve insan hakları savunucusu Hrant Dink'in eşi Rakel Dink'e gönderilen 4 Şubat 2008 tarihli mektubun altındaki imza, Dink'in son yazısında kendisine gözdağı verdiğini yazdığı Ergun Göngör'e aitti.
Mektup Rakel Dink'in koruma talebinin değerlendirildiğini, konut korumasının "motorlu devriyeler marifetiyle" yapılacağını bildiriyordu.
Rakel Dink: Koruma istemedim
Rakel Dink 13 Şubat'ta İstanbul Valisi Muammer Güler'e bir mektup yazdı. "Ne ailemin ne de benim bir koruma talebi var" dediği mektupta şunları söylüyordu:
"Bir gün emniyet görevlileri evime geldi ve sokağımızda duran ekibin kalmasını isteyip istemediğimizi sordular, ben de mahalleli için de iyi olduğunu düşünüp kalmasında bir sakınca olmadığını söyledim ve hazırlanan beyanı imzaladım. Sanırım bahsedilen talep odur. Bu bir koruma talebiyse talebimi geri alıyorum. Gereğini rica ederim."
"Umarım nezaketsizlik tekrarlanmaz"
Dink'in mektubunun son cümlesiyse, Vali Yardımcısı Güngör'le ilgiliydi:
"Ayrıca, umarım eşime haddini bildirmeye çalışan ve onu tehdit eden yardımcınızın imzasıyla evime yazı gönderilme nezaketsizliği tekrar gösterilmez."
Hrant Dink anlatmıştı
Dink, öldürülmeden önceki son yazısının "Neden Hedef Seçildim" başlıklı ilk bölümünde Güngör'le ilgili şunları yazmıştı:
Ertesi gün sabahın erken saatinde çaldı telefonum. İstanbul Vali yardımcılarından biri arıyordu. Sert bir tonla, habere ilişkin elimdeki belgelerle Valiliğe beklediğini bildirdi. "Bu çağrının hangi amaçla yapıldığını?" sorduğumda ise "Sohbet etmek ve elinizdeki belgeleri görmek" şeklinde yanıtladı. Tecrübeli gazeteci dostlarımı aradım, bu çağrının hangi anlama geldiğini sordum. "Bu tür sohbetlerin gelenekten olmadığı gibi bunun yasal bir prosedür de olmadığını ancak elimdeki belgelerle davete icabet etmemin doğru olacağını" telkin ettiler.
Dikkatli olmalıydım
Tavsiyeye uydum ve elimdeki belgelerle birlikte Vali Yardımcısı'nın yanına gittim. Hayli nazikti Vali Yardımcısı. İçeri buyur ettiğinde, odasında biri bayan iki kişi daha oturuyordu. Nazikçe "Onların kendisinin yakınları olduğunu, sohbetimizde hazır bulunmalarında bir mahzur görüp görmediğimi?" sordu. "Bir mahzur görmediğimi" söyleyip oturduğumda zaten ortamın nazikliğini kavramıştım. Hiç beklemeden girişi yaptı Vali Yardımcısı. "Hrant bey" diyordu "Siz, tecrübeli bir gazetecisiniz. Daha dikkatli haber yapmanız gerekmez mi? Sonra böyle haberlere ne gerek var? Bakın ortalık nasıl allak bullak oldu. Hayır, biz sizi biliyoruz ama sokaktaki adam ne bilsin? Bu tür haberleri başka bir niyetle yapıyorsunuz sanabilir. Bakın şu elimdeki evrakı görüyor musunuz? Ermeni Patriği'nin bir başvurusu vardı, bazı internet sitelerinde Ermeni toplumunun bazı kurumlarına yönelik bazı densizler terör sayılabilecek girişimlerde bulunmaya çalışıyorlarmış. İşte biz de onları aradık ve Bursa'da bulduk, sonunda adalete de teslim ettik. Ama bakın işte sokaklar ne gibi insanlarla dolu. Bu tür haberlere daha dikkat etmek gerekmez mi?" Vali Yardımcısı'nın bu girişle başladığı sohbete, odadaki misafirlerden erkek olan da katıldı ve ondan sonra da zaten sözü bir daha başkasına bırakmadı. Vali Yardımcısı'nın sözlerini daha da net bir üslupla bu kez o yineledi. Dikkatli olmamı, ülkeyi ve ortamı gerecek girişimlerden kaçınmamı telkin ediyordu: "Sizin yazdığınız bazı yazılardan, her ne kadar üslubunuza katılmasak da, niyetinizin kötü olmadığını anlayabiliyoruz, ancak herkes bunu böyle anlamayabilir ve toplumun tepkisini üzerinize çekebilirsiniz" diyerek de beni kerelerce uyarıyordu. Ben ise haberi hangi niyetle yaptığımı anlatmakla yetindim. Birincisi ben gazeteciydim ve bu bir gazeteciyi heyecanlandıracak bir haberdi. İkincisi de, Ermeni sorununu hep ölenler üzerinden konuşmak yerine biraz da kalanlar ve yaşayanlar üzerinden konuşmayı denemek istiyordum. Ama görüyordum ki kalanlar üzerinden konuşmak daha zordu! Odadan ayrılacaktım ki götürdüğüm belgeleri görmek ya da almak için ısrar bile etmediklerini farkettim. Belgeleri isteyip istemediklerini onlara ben anımsattım ve verdim. Zaten de konuşmaların içeriğinden, beni hangi amaçla oraya çağırdıkları belliydi. Haddimi bilmeliydim... Dikkatli olmalıydım... Yoksa iyi olmazdı! (TK/NZ)