Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesini ve sonrasında ön otopsi raporundan delillerin toplanmasına kadarki süreci konuştuk.
İnsan hakları savunucularının devlet tarafından korunmasına dair Birleşmiş Milletler (BM) belgesini hatırlatan Fincancı, devletin bu anlamda yükümlülüklerini yerine getirmediği görüşünü savunuyor.
Elçi’nin öldürülüş biçiminin 1990’lardaki infazları hatırlattığını ifade eden Fincancı, otopsi aşamasından, delillerin toplanmasına kadar işlemlerin usulünce yapılmadığının altını çiziyor.
“İnsan hakları savunucularının korunması devletin yükümlülüğü”
Tahir Elçi’nin CNN Türk’teki “PKK terör örgütü değildir” yorumu sonrası bu kadar tehdit alırken, hedef gösterilirken bu şekilde korumasız bırakılmasını bir insan hakları savunucusu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birleşmiş Milletler'in insan hakları savunucularının korunmasına dair belgesi var. İnsan hakları savunucuları sadece devletlerin değil çeşitli paramiliter güçlerin tehdidi altında olabilir. Dolayısıyla insan hakları savunucularının korunması devletlerin sorumluluğundadır.
Tahir Elçi'nin yeterli şekilde korunamamış olması bu belgenin ihlali olarak değerlendirilmeli.
1990'dan beri bu ülkede 15 insan hakları savunucusu öldürüldü. Neredeyse yılda bir insan hakları savunucusu öldürülüyor. Cezaevlerine konanları saymıyorum bile. İHD Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erbey beş yıl boyunca cezaevinde tutuldu. Bu ve bunun gibi örnekler Türkiye'nin utancıdır.
Devlet Tahir Elçi'yi korumak zorundadır, korumamıştır, koruma yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
“Cenaze olay yerindeyken olay yeri incelemesi ve ilk otopsi yapılmalıydı”
Olay sonrası çok kısa sürede ön otopsi raporu çıktı. Sizce sağlıklı bir otopsi yapıldı mı?
Olay yerinde cenaze oradayken ilk muayenenin yapılması gerekirdi. Olay yeri incelemesinin de o an yapılması gerekirdi.
Cenazenin bulunuş şekli, yönü, bu yöne uygun olabilecek mermi çekirdeği ve kovanların dağılım analizi cenaze oradayken yapılmalıydı. Bunlar işaretlenmeli, fotoğraflanmalıydı.
Mesela olay yerinde cenazenin duruşuna dair bir fotoğraf yok. Sadece basının çektiği fotoğraf var. Böyle bir şey kabul edilemez.
Olay yeri incelemesi hala yapılmadı. Oysa hızla, en kısa sürede yapılması gereken işlem olay yeri incelemesiydi.
Ondan sonra adli tıp uzmanının da katılımıyla cenaze olay yerinden alınır, morgda ikinci muayenesi yapılır, baştan sona giysileri tek tek çıkarılır. Arkasından ateşli silah giriş yarası çevresinden örnek alınması gerekir.
Bunlar yapılmadan, muayene öncesi ceset yıkandı.
“51 santim uzun mesafe”
Kurşunun uzak mesafeden atıldığı ifade ediliyor. Bu ne demek? Tahir Elçi'yi bir keskin nişancı da vurmuş olabilir mi?
Kısa namlulu silahlarda 30-50 santimetreye kadar, uzun namlulu silahlarda 75-100 santimetreye kadar mesafe yakın atış mesafesi içindedir.
Bundan sonraki mesafeler uzak atış mesafesi olarak kabul edilir.
“Ya bir çekirdeğe Elçi’nin kanını bulaştırırlarsa…”
Mermi çekirdeğinden bahsediliyor. Bir çekirdek bulunup bu çekirdek Elçi'yi öldürdü deseler, biz nereden bileceğiz gerçekten o çekirdeğin Tahir Elçi'yi öldüren mermi çekirdeği olup olmadığını?
Üzerinde Elçi'ye ait doku artıkları kalmış olabilir. Oradan DNA'sına ulaşılabilir. Ama bu incelemenin gerektiği gibi bağımsız gözlemcilerin denetiminde yapılması gerekir.
Yani o buldukları çekirdeklerden birine Tahir Elçi'nin kanının, doku artığının bulaştırılıp bulaştırılmadığını bilemeyiz. Yapılan incelemeler denetimden uzak.
“90’ları hatırlatıyor”
Görüntüleri seyrettiğinizde atışın kim tarafından yapıldığını tahmin ediyorsunuz?
Görüntüler tek başına yeterli değil. Bütün verileri birlikte değerlendirmek gerekiyor. Arkadan giren, önden çıkan bir kurşundan söz ediyoruz. Başın arka bölgesinde boyuna yakın bir yerde... Göz tarafından da çıkıyor.
Vücutta doğrusal bir yol izliyor. Seken kurşun iddiaları vardı. Seken kurşunlar genellikle enerjisinin bir kısmını sekme sırasında kaybettiği için çok giriş yaraları çok düzgün olmaz ve çıkamayabilirler. Eğer çıkarsa çıkış iyice düzensiz olur.
O nedenle seken bir kurşun olma ihtimalinin çok düşük olduğunu düşünüyorum.
Kim tarafından öldürüldüğü, bütün verilerin tekrar tekrar incelenmesiyle mümkün.
Bu arada görüntüler yeterli değil; bazı kör noktalar var, görünmüyor. Başka biri de yaklaşıp ateş etmiş olabilir mi, olabilir. Bunu dışlayacak veri, doğrulayacak veri olmadığı gibi yok. Dolayısıyla ek görüntülere de ihtiyaç var.
Şu an bir değerlendirme yapmak için erken. Bu tartışmalar tamamen spekülasyona dayalı olur.
Ama tabii ki vuruluş şekli itibariyle, özellikle 1990'larda gerçekleşen infazlara çok benzeyen bir tablo var ortada. Enseden vurmak 90'larda çok yaygın bir katletme yöntemiydi. Dolayısıyla böyle bir kuşku uyandırıyor.
Delillerin uygun şekilde toplanmaması, soruşturma yükümlülüğünün etkili şekilde yerine getirilmemesi kuşkuları güçlendiriyor.
Bu kuşkulardan arınmak istiyorlarsa, etkili soruşturma yükümlülüğünü yerine getirmek zorundalar. Devletin sorumluluğunda bir ölümden bahsediyoruz. Korumayı sağlamamıştır ve ölümü engellememiştir.
“O mermi çekirdeği nerede nasıl bulundu?”
Şu andan sonra Elçi'yi şu öldürdü dense, bu ne kadar ikna edici olacak? Olay yerine halk girip çıkıyor, çocuklar mermi kovanlarını topluyor, deliller dağılıyor, inceleme yapılamıyor... Şimdi de bir tane mermi çekirdeğinden bahsediyorlar.
Bulduklarını iddia ettikleri mermi çekirdeği hangi koşullarda, nerede, nasıl bulunmuş? Cesedin bulunuş yeriyle ilişkisi nasıldır? Orada bulunması olayın akışına uygun mudur? Kan lekeleri bu olayın akışına uygun mudur? gibi bir sürü sorunun yanıtı yok şu anda.
Bunlar olmadan o mermi çekirdeğinin gerçekten temiz bir delil olduğunu söylemek zor.
Bu tür ölümlerde bir bağımsız soruşturma komisyonu kurulur. Bağımsız gözlemciler laboratuvar da dahil olmak üzere her aşamaya katılır. (EKN)