Yaşadığımız topraklarda 1905 yılından bu yana 76 gazeteci cinayete kurban gitti. 1990'lı yıllarda Güneydoğu'da öldürülen gazetecilerin hikayesini anlatan "Press" filminin senaryosu gazeteci Bayram Balcı'nın yaşadıklarından yola çıkarak kaleme alındı.
Özgür Gündem 1992'de kurulur. Kısa zamanda tirajı 30 bine ulaşır. Kurucu kadroda yer alan Balcı, o dönem gazetenin Urfa muhabirliğini yapar. Beraber yola çıktığı bütün arkadaşları öldürülen Balcı ekipten hayatta kalan tek kişi. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in "Ne yapalım olan olmuş. Bunu bir olay haline getirip halkın huzurunu bozmak yanlıştır" dediği cinayete kurban giden gazeteci Hafız Akdemir onun arkadaşıydı. Balcı'ya göre, "Demirel'den başka bir şey söylemesini beklemek saflık olurdu."
"OHAL zamanı Güneydoğu'da gazetecilik ateşe yürümekti"
Musa Anter de dahil olmak üzere sekiz Özgür Gündem çalışanı öldürüldü. OHAL zamanı Güneydoğu'da gazetecilik yapmak ateşe yürümek demekti ama olayların bu yönde gelişeceğini tahmin etmişler miydi? "En fazla sansür uygulanır, kapatılırız diye düşünüyorduk. Ama Hafız Akdemir öldürüldüğü zaman devletin bize nasıl yöneleceğini anladık."Gazete, 1994'ün Nisan ayında mahkeme kararıyla kapatıldı. "Ben tesadüfen hayatta kaldım" diyen Balcı, Güneydoğu'yu 1996'da terk etti.
"Cinayetler JİTEM'in tetikçi olarak Hizbulkontra militanlarını kullanması, onları jandarma istihbarat birimlerinde eğitmesiyle ilgili yaptığımız haberlerle başladı. Tehdit edildiğimizi resmi kurumlara bildiriyorduk. Ancak can güvenliğimizi sağlayan olmadı" diyen Günlük gazetesi yazı işleri masasından Balcı ile konuştuk:
"Kaybedilen Nazım Babaoğlu'na DNA testi yaptırmadılar"
-"Balyoz'dan yargılanan Albay Ahmet Şentürk o zaman Siverek Jandarma Komutanıydı, şimdiki AKP Tekirdağ milletvekili Ziyaeddin Akbulut ise Urfa Valisi idi. Nazım Babaoğlu onların döneminde kaybedildi. Nazım'ın başına gelenleri yıllar sonra olayın tanıklarından eski bir korucunun bana anlattıkları ile öğrendim ancak şimdiye dek kimseyle paylaşamadık güvenlik sebebiyle: Nazım'ın öldürülmesinden bir süre önce gazeteye öğretmenlere tecavüz eden Bucak aşiretinden korucularla ilgili bir haber girmiştik."
- "Birkaç hafta sonra Urfa'ya 'Çok önemli bir haber var, atla gel' diye çağırılan Nazım'ı korucular tuzağa düşürüp o zaman JİTEM karargahı gibi düzenlenmiş DYP Urfa milletvekili Sedat Bucak'ın evine götürmüşler. Bucak, aynı şekilde tuzağa düşürülerek Nazım'ı telefonda Urfa'ya çağıran AA muhabiri Murat Yoğunlu'ya 'Bakalım hangi kahraman gelecek?' demiş. Nazım'a gazeteyi okuyanların listesini sormuş. (O dönem gazetenin satışı gizli yapılıyor) Nazım bilmediğini söylemiş. Sorgulama sırasında Sedat Bucak da ordaymış. Görgü tanıklarının iddiasına göre kendisini öldürüp Fırat nehrine atmışlar. Olaydan birkaç ay sonra nehrin kıyısına bir ceset vurunca vatandaşlar jandarmaya haber vermişti. Aile umutlanmıştı Nazım'dır diye ama DNA testi yaptırmadılar. Gidip bir yere gömmüşler cesedi. Albay Şentürk gözaltına alındıktan sonra Nazım'ın ailesi de Urfa Savcılığı'na bütün bu olanları anlatıp suç duyurusunda bulundu ancak henüz bir işlemde bulunulmadı."
"Haberim yüzünden Mardin'de silahlı saldırıya uğradım"
- "Musa Amca'yı (Anter) herkes gibi ben de çok severdim. Çok esprili, hoş sohbet bir insandı. Hiç beklemediğimiz bir şeydi Musa Anter'in öldürülmesi. Telefonda aldık haberi. '70 küsur yaşındaki adamı neden öldürsünler?' diye dehşete düşmüştük."
- "1994 senesinde Mardin'de silahlı saldırıya uğradım. Merdivenler vardı, yokuş aşağı koşmaya başladım. Can havliyle nasıl koştuysam artık, kurtuldum ellerinden. O zaman Mardin'de Süryani bir papaz öldürülmüştü bir yüzbaşı tarafından. Biz bunu haber yapmıştık. Saldırının bu nedenle yapıldığını düşünüyorum."
"O yıllarda gazetecileri öldürüyorlardı, şimdi cezaevine atıyorlar"
- "O yıllarda gazetecileri öldürüyorlardı, şimdi cezaevine atıyorlar. Nedim'i sadece ismen biliyorum ama Ahmet'i tanırım. Nasıl bir insan olduğunu bilirim. Tutuklanmalarına inanamadım. İktidar korku dalgası yaratmak için eline geçen her fırsatı değerlendiriyor. Devletin politika değişikliği var. Eskiden fiziki olarak ortadan kaldırırlardı, şimdi cezaevine atıp susturuyorlar. Ergenekon'da derine inmek, devletin vicdanını temizlemek gibi bir dertleri yok. En basitinden toplu mezarları ele alın. Gerçekten ilgileniyor olsalar kepçelerle mi girerlerdi?"
- "Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ilk defa 'Press' filmine jüri özel ödülü verildi. Sonradan öğrendik ki Kadir İnanır ödül için bizim filmi önermiş. Çok şaşırdık ve mutlu olduk tabii." (BK/EÖ)