Tüm bunlar hem kapitalist bir toplumda, hem de ataerkil bir toplumda yaşıyor oluşumuzla ilgili. Bu anlamda, bu ikisi arasında sıkı bir bağ var.
Kapitalist piyasa sistemi, ataerkilliğin üzerinde yükseliyor, ondan besleniyor ve soyut bir eşitlik söylemine rağmen, ataerkilliği çeşitli şekillerde ve yepyeni alanlarda yeniden üretiyor.
Bazılarımız için ataerkillik kapitalizmle birlikte başlamış ve onunla son bulacak bir sistem olabilir. Bu atölyeyi hazırlayan bizler için öyle değil. Ataerkillik kapitalizm öncesi dönemlerden bu yana varlığını sürdürdüğü gibi, sol, anti-kapitalist, muhalif mücadele - adını ne koyarsanız koyun - özellikle ataerkilliği hedef almadığında da sona ermeyecek.
Bir başka deyişle ataerkillikle mücadele, eşitlik ve özgürlüğe dayalı insani bir sistemde yaşama mücadelesinin bir parçası olmak zorunda. Bu nedenle, bu atölye çalışmasının Türkiye Sosyal Forumu'nda yapılması çok anlamlı.
Bu atölye çalışmasını hazırlarken hareket ettiğimiz ikinci bir nokta ise, ataerkilliğin biçimlendirdiği ve tüm erkeklere dayattığı erkeklik kurgusunun alenen sorgulanmasının ve reddedilmesinin, ataerkillikle mücadelenin temel bir boyutunu oluşturduğuna inanıyor oluşumuz.
Erkekler ataerkilliğin dayattığı erkekliği reddetmeli
Ataerkil sistem, belli toplumsal cinsiyet kurgularına dayanıyor ve biz sosyalleşme süreciyle bu kurguları benimsiyoruz. Örneğin rahminiz olduğu için ailede çocuk ve yaşlı bakımını üstlenmeniz bekleniyor; pornografide tecavüze uğramanız doğal karşılanıyor.
Yine penisiniz olduğu için ailenizi geçindirmeniz ve pornografi tüketmeniz bekleniyor. Erkek olarak adlandırılmanız için penisiniz olması gerekli, ama yeterli değil. Aynı zamanda ataerkil toplumda erkekçe kabul edilen tutum ve davranışları benimseniz şart ve erkekler, tam da bu tutum ve davranışlar yoluyla, bireysel yaşamlarında ve toplumsal edimlerinde kadınları ezen, sömüren ve baskı altına alan ataerkil sistemin uygulayıcıları ve taşıyıcıları haline dönüşüyorlar.
Bu bahsettiğimiz toplumsal cinsiyet kategorileri, ilk kez feminist hareket tarafından tanımlandı. Ataerkillikle mücadelenin başını da şimdiye kadar hep feminist hareket çekti. Sol içinde ise, kadınların bu sistemde yaşadıkları sömürü ve baskı genel olarak "kadın sorunu" olarak kavramsallaştırıldı.
Oysa, "kadın sorunu" diye tabir edilen bu durum, kadınlara ait bir sorun değil; kadınlardan da kaynaklanmıyor. Ataerkil sistem erkekler eliyle kadınları ikincil ve ezilen bir toplumsal konuma mahkum ediyor ve kapitalist piyasa sistemi de bu ezilmişlik halinin perçinlenmesini ve yaygınlaşmasını sağlıyor.
Bu anlamda, ataerkil sistemin çözülmesi, sadece kadınların bağımsız feminist mücadelesiyle gerçekleşmeyecek. Aynı zamanda sistemin temel aktörleri olan tek tek erkeklerin, ataerkil sistemde kendilerine dayatılan "ezen" rolünü alenen sorgulaması ve reddetmesi şart.
Bu yönüyle de ataerkillikle mücadele sadece kamusal alanda, partilerde, sendikalarda, sokaklarda değil; evde, ailede, ikili ilişkilerde ve bireysel dünyamızda da olmak zorunda.
Ve bu mücadelenin bayrağını sadece sol ve feminist kadınlar değil, kendini solda tanımlayan ve kendilerine dayatılan baskıcı, ezen, kadını meta olarak görmeye zorlayan erkeklik rolünü reddeden erkekler de taşımalı.
Bu atölyede amacımız, erkeklerin egemen toplumsal konumlarını sorgulayarak, kadınlarla özel ve kamusal alanda hiyerarşisiz ve ezmeye dayanmayan ilişkiler kurmak için harekete geçmelerinin yollarını aramak. Kısacası, farklı bir erkekliği mümkün kılmak. Bunun için de anti-kapitalist platformların vazgeçilmez birer zemin olduğuna inanıyoruz.
Küresel kapitalizm ve seks endüstrisi
Ben sunuşumda ataerkilliğin erkeklik rollerinin, kapitalizm aracılığıyla yeniden ve daha güçlü bir şekilde üretildiği, yaygınlaştırıldığı ve normalleştirildiği iki alandan bahsetmek istiyorum:
"Seks endüstrisi ve onun özel bir biçimi olarak pornografi sektörü. Bu iki alan aynı zamanda kapitalizmle ataerkilliğin sıkı bir işbirliği içinde oldukları, birbirlerini pekiştirdikleri zeminler. "
Dünyada 1970'lerden bu yana hızla gelişen ve yaygınlaşan, müşterilerinin ağırlıklı olarak erkekler olduğu küresel bir seks endüstrisi var.
Endüstrinin kolları, ürünleri ve ürünlerin satışa sunulduğu yerler de son yıllarda hayli çeşitlendi: sokakta ve genelevde seks, kucak dansı, striptiz, telefonda seks, Internette ve uydu kanallarında canlı yayın seks şovları, eskort servisleri, pornografik filmler, cep telefonu ve Internet pornografisi, seks ürünleri satan dükkanlar, vb.
Bundan 20-30 sene öncesine kadar marjinal bir alan olan seks endüstrisi, artık uluslararası kapitalist ekonominin stratejik bir parçası. Endüstrinin birçok kolunu turizm ve eğlence sektörlerinden ayırmak imkansız.
Internet de dahil olmak üzere küresel yaygın medya da, bir yandan kadın bedenini cinsel metaya dönüştürerek endüstriye talep oluştururken, bir yandan da yayınlarıyla seks endüstrisinde müşteri ya da hizmet sunan olarak yer almayı normalleştiriyor ve meşrulaştırıyor.
Seks endüstrisinin bu hızlı ve çok boyutlu gelişimini anlamak için, IMF ve Dünya Bankası'nın yapısal uyum programlarından, kapitalizmin körüklediği militarizme kadar uzanan bir dizi küresel toplumsal olguya göz atmak gerekiyor.
Yıllık kârı milyarlarca dolarla ölçülen küresel seks endüstrisinin önemli bir bölümünü, fuhuş sektörü oluşturuyor. Belçika'dan Küba'ya, Rusya'dan Tayland'a kadar geniş bir coğrafyada kadınlar ve kız çocukları yerli ve yabancı erkeklere çok defa organize suç örgütleri aracılığıyla pazarlanıyor. Belli bir bölgede yerli piyasanın talebi karşılayamadığı durumlarda, hedef ülkedeki erkeklerin tercihlerine göre Doğu Avrupa ve Asya başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinden kadınlar, kandırılarak ya da zorla, talebin yoğun olduğu ülkelerdeki seks piyasasına sürülüyor.
Sınırı geçtikten sonra, tacirler kadınların pasaportlarına el koyuyor; fuhuş yapmaya direnenler ise "sektöre hazır hale gelmeleri için" defalarca grup tecavüzüne uğruyor; dövülüyor; zincirleniyor ve aç bırakılıyor. Her yıl insan kaçakçılığı mağduru olan 600 bin ila 800 bin insanın yüzde 80'i kadın.
Bu kadınların yüz binlercesi fuhuş sektörüne sokuluyor. Uluslararası Göç Örgütü'nün verilerine göre, her yıl insan kaçakçılığı şebekeleri tarafından Avrupa Birliği ülkelerine yasadışı yollarla 120 bin kadın ve çocuk getiriliyor.
Örneğin, Londra'da 2004 yılında hazırlanan bir rapora göre, şehrin genelevleri, saunaları ve masaj salonlarında çalışan toplam 8000 fahişenin dörtte üçü yabancı. Çoğu, Doğu Avrupa ve Asya'dan kaçak olarak getirilen bu kadınlar, bir genelevden ötekine 10 bin pound gibi yüksek rakamlara satılabiliyor. Aralarında 4 ya da 5 kez el değiştirenler var.
Yerli ve küresel fuhuş sektörü, kapitalist küreselleşmenin getirdiği eşitsiz gelişme, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve yoksulluğun üzerinde yükseliyor. Dünyanın en yoksul kesiminin yüzde 70'ini oluşturan kadınlar, çok defa iş bulmaları için gerekli mesleki beceriler ve örgün eğitimden yoksunlar. (6) Yoğun işsizliğin yaşandığı bölgelerde, cinsiyet hiyerarşisi nedeniyle işe alınması en son düşünülenler kadınlar olduğu halde, bir ekonomik krizde de ilk işten çıkarılan yine onlar.
Öte yandan küreselleşme bir yandan kendi zenginlerini yaratıyor. Özellikle piyasaların yabancı sermayeye açıldığı, finansal liberalizasyonunun uygulandığı ülkelerde yeni bir zenginler sınıfı oluştu. Bu ortamda pompalanan tüketim kültürü ve yaygın medya tarafından metalaştırılan cinsellik ve kadın bedeni, seks endüstrisine talebi artırıyor. Arzı ise, toplumsal hiyerarşilerin en altında yer alan yoksul kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor.
Tayland'lı Siri
Taylandlı Siri'nin hikayesi, kapitalist küreselleşmenin yarattığı yoksulluk ve gelir dağılımındaki adaletsizlik ile fuhuş sektörünün ilişkisini gözler önüne sermesi açısından anlamlı.
Siri, Kuzeydoğu Tayland'da yoksul bir çiftçi ailesinin kızı. Diğer çiftçi aileler gibi, Siri'nin ailesi de, Tayland hükümetinin Dünya Bankası ve IMF'nin direktifleriyle uyguladığı ekonomik politikalar sonucu daha önce verilen çiftçi desteğinden yoksun ve ithal pirinçle rekabet etmek zorunda bırakılıyor.
Ailesi Siri'yi 4 yıl okuttuktan sonra, evde küçük kardeşlerinin bakımına yardım etmesi için okuldan alıyor. Siri 14 yaşına geldiğinde, köye gelen şık giyimli bir kadın, Siri'nin ailesine kızlarına "iyi bir iş" bulacağını söylüyor ve aileye avans olarak 2 bin dolar veriyor. Bu, ailenin neredeyse 1 senelik kazancı. Aile kabul ediyor.
Siri'yi başka bir şehre götüren kadın, onu ortakları arasında bürokratların ve yerel politikacıların olduğu ve ayda ortalama 88 bin dolar kar eden bir geneleve 4 bin dolara satıyor.
Siri önce satıcı erkeğin tecavüzüne uğruyor. Fuhuş sektörüne bu tecavüzle sokulan Siri, ilk müşterisinden sonra kaçma denemesinde bulunuyor. Ancak genelev kazancından yüzde alan bir polis tarafından yakalanarak geri getiriliyor.
Siri'nin kaçma denemesinin cezası: dayak ve geneleve olan borcunun iki katına çıkarılması. Siri'nin - aylık oda kirası ve yemeğin de eklendiği - borcunu, müşteri başına aldığı 4 dolarla ödemesi bekleniyor. Sadece kirayı ödemek için Siri'nin ayda 300 müşteriyle beraber olması gerek. Bu ortamda, Siri'nin tek çaresi satıcısıyla iyi ilişkiler kurmak. Siri bir daha hiç kaçma denemesinde bulunmuyor. Taylandlı Siri'nin hikayesi, sadece bir örnek. Bunun gibi binlercesi hem Türkiye'de, hem de dünyanın birçok ülkesinde yaşanıyor.
Savaş, askeri üsler ve fuhuş sektörü
Savaş ve militarizm, fuhuş sektörünü ve seks ticareti amaçlı kadın kaçakçılığını körükleyen diğer faktörler arasında. Çatışma ortamlarının yarattığı kaos, sosyal çözülme ve yoksulluk, kadınların ve kız çocuklarının, kandırılarak ya da zorla, yerel ve küresel seks piyasalarına sürülmesine zemin hazırlıyor.
Bir bölgede filli çatışma bitse de, askeri üslerin varlığı fuhuş sektörünün yaygınlaşmasına olanak sağlıyor. Örneğin, 1960'lı yıllarda Tayland, Güney Kore, Filipinler gibi Asya'nın çeşitli ülkelerinde kurulan ABD askeri üslerinin, bölgede fuhuş piyasasına talebi artırdığı ve birçok yoksul ailenin geçimlerini sağlamak için kız çocuklarını fuhuş piyasasına sokmasını sebep olduğu biliniyor.
Sadece işgalci askeri güçler değil, zaman zaman Birleşmiş Milletler (BM) askerleri de belli bir bölgede fuhuş sektörünün yaygınlaşmasına zemin hazırlayabiliyor. Eski Yugoslavya buna bir örnek.
Etnik savaş sırasında ülkeye gönderilen BM birliklerinin bulunduğu yerlerde genelevlerin, masaj salonlarının açıldığı, yerli üretim pornoların sayısının arttığı söyleniyor.
Birleşmiş Milletler (BM) askerlerinin Balkanlar'da kadın kaçakçılığına bulaştığına yönelik raporlar olduğu gibi, geçtiğimiz sene de, Liberya'da BM askerlerinin yaşları 12'ye kadar düşen kız çocuklarıyla yiyecek ve yardım karşılığı fuhuş yaptıklarına ilişkin haberler çıktı.
Devletler fuhuş sektöründen para kazanıyor
IMF ve Dünya Bankası yapısal uyum programlarını uygulayan birçok Asya, Latin Amerika ve Afrika ülkesinde seks ticaretinin bu ülkelerin kalkınma stratejisi haline geldiği söyleniyor. Uluslararası ekonomik örgütler, ülkelere dış borçlarını ödeyebilmeleri için turizm ve eğlence sektörlerini geliştirmeleri tavsiyesinde bulunuyor. Bir argümana göre, bu sektörlerin gelişimi seks ticaretinin de önünü açıyor.
1996 senesinde bir tahmine göre, ABD, Batı Avrupa, Avustralya ve Japonya'dan yaklaşık 5 milyon turist seks endüstrisinin müşterisi olmak için Tayland'ı ziyaret etti. Bu turistlerin yaptıkları harcamadan ülkenin 26.2 milyar dolar gelir elde ettiği tahmin ediliyor. Bu rakam bilgisayar yapıp satmaktan 13 kat daha fazla gelir getirici.
Tayland'da seks turizmi yoluyla, uluslararası otel zincirlerinden havayolu şirketlerine, barlara ve taksi şöforlerine kadar turizm sektörünün birçok bileşeni, seks turizminden kâr ediyor.
Fuhuş sektörü, Endonezya, Malezya, Tayland ve Filipinler'de gayrisafi milli hasılanın yüzde 2 ila 14'ünü oluşturuyor. ILO'ya göre, bu ülkelerde seks sektörü, ülkenin "ekonomik, sosyal ve siyasi yaşamına entegre" olmuş durumda.
Geç kapitalist ülkeler de seks ticaretinden kazanıyor. Japonya'da seks endüstrisinin yıllık kârı 83 milyar dolar. Kanada'da geçtiğimiz seneye kadar, yabancı striptizcilerin ülkeye girebilmesi için "egzotik dansçı" vizesi uygulaması vardı. Hollanda'da seks endüstrisinin yıllık gelirinin 1 milyar dolar olduğu söyleniyor.
Fuhuş sektörünün yasal olduğu ve vergilendirildiği Almanya'da 400 bin fahişe var; her gün 1.2 milyon erkek fuhuş sektöründe müşteri olarak yer alıyor ve sektörün yıllık cirosu 18 milyar dolar.
Almanya, bu sene yapılan Dünya Kupası'nda erkek taraftarlar için mobil seks kulübeleri kurdu ve kondom dağıttı.
Fuhuş amaçlı kadın kaçakçılığı yapanlar, ticaretini yaptıkları kadınlar üzerinden; kadın kaçakçılığıyla fuhuş sektörü genişleyen ülkeler sektörden topladıkları vergilerle; arzı sağlayan ülkeler yerli ve uluslararası seks turizmi yoluyla bu süreçten kazançlı çıkıyor. Bir başka deyişle, herkes küresel seks ticaretinden kazanıyor. Endüstrinin köleleri olan kadın ve kız çocukları dışında!
Internet ve seks endüstrisi
Internet, seks endüstrisi için temel bir öneme sahip. Internet'in yüzde 70'ine yakın bir kısmının seks içerikli olduğu sanılıyor. Internet üzerinden kredi kartınızla dünyanın bir ucundaki kadınların canlı seks gösterilerini izlemeniz mümkün.
Kadın kaçakçıları, mağdurların bir kısmını Internet üzerinden teşhir ediyor ve pazarlıyor. Ayrıca kaçakçılık mağduru kadınların Internet pornografisinde ve Internet üzerinden yayınlanan canlı seks gösterilerinde kullanıldığı da biliniyor.
Internet'in gelişiminde seks endüstrisinin itici bir güç işlevi gördüğü savunuluyor. Yüksek çözünürlüklü resimleri iletmeye yarayan T3 hatları ilk defa seks endüstrisindeki işletmelerce kullanılmaya başlandı. 1998 yılında, dünyadaki Internet sağlayıcısı şirketlerin en büyüklerinden biri olan Digex'in Microsoft'tan sonra en önemli ikinci müşterisi, seks endüstrisindendi.
Internet pornografisi başlı başına seks endüstrisinin önemli bir kısmını oluşturuyor. Pornografi sitelerinin hedef grubu, ağırlıklı olarak erkekler. ABD'de yapılan bir araştırma, pornografiyle İnternet aracılığıyla tanışma yaşının ortalama 11 olduğunu gösteriyor.
Bir başka deyişle, büyük çoğunluğu oğlan çocukları olmak üzere, birçok çocuk seksi Internet pornografisi aracılığıyla öğreniyor. Oysa pornografi, ataerkilliğin "egemen erkek"- "itaat eden kadın" kurgularının yaygın ve güçlü bir biçimde yeniden üretildiği en temel alanlardan biri.
Piyasada yaygın olarak bulunan pornografide, kadınlar, kişilikleri, tercihleri ve beden bütünlükleri olan özneler olarak değil, sadece - vajina, meme, kalça gibi - beden parçalarından ibaret olan ve erkeklerin zevkine amade cinsel nesneler olarak temsil ediliyor.
Ortalama bir pornografi sitesinde, "boğazına kadar sokma", "kol sokma", "ağlatma", "üzerine işeme" gibi başlıklar altında kadınların aşağılanması ve acı çekmesinin erotikleştirildiği birçok görüntü ve yazıya ulaşmanız mümkün. Bunlara, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik tecavüz ve taciz hikayeleri/görüntüleri de dahil.
Pornografi bir yandan da toplumdaki ırkçılığı erotize ediyor ve yeniden üretiyor. Pornografide yer alan kadınlar, Asyalı, Uzakdoğulu, zenci, Latin, beyaz sarışın, Doğu Avrupalı olarak kategorilere ayrılıyor.
Asyalı ve Uzakdoğulu kadınlar, genellikle cinsel şiddet içerikli pornografik materyallerde kullanılıyor. Bu ürünlerin tamamı, Asyalı kadınların tecavüzden ve aşağılanmadan hoşlandığı gibi oryantalist bir efsane üzerine kurulu.
Pornografide heteroseksüel ilişki, bir "yapan" erkek ve bir "yapılan" kadından ibaret. Bu haliyle, pornografi, kadınların itaati ve ikincilleştirilmesini heteroseksüel ilişkinin doğal ve meşru bir parçası gibi gösteriyor.
Bu tabloda erkeklik de duygulardan arınmışlık ve kadın bedeni üzerinde egemenlik kurma çerçevesinde tanımlanıyor. Kısacası, Internet üzerinden kolayca ve çok daha ucuza erişilen pornografi, yaygın bir biçimde, ataerkilliğin kadınlık ve erkeklik kurgularını yeniden üretiyor.
Sol neden pornografi ve seks endüstrisiyle mücadele etmeli?
Cinsellik, dokunmak, sevişmek: bunlar temel içgüdülerimiz. Cinselliğimizi nasıl yaşayacağımız, nelerden tahrik olup hangi fantazileri kuracağımız ise, sadece içgüdülerimize bağlı değil; aksine büyük ölçüde sosyalleşme süreciyle şekilleniyor.
Cinselliğin insani bir doğallıkta yaşanması, tabulaştırılmaması, sanatta özgürce temsili, solun özlemini duyduğu dünyanın birer parçası. Bazılarımız için pornografi, cinselliğin en özgür ve doğal haliyle temsili, fuhuş da kadınların ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde dururken cinselliklerini doyasıya yaşadıkları alanlar olabilir.
Sorun şu ki, biz solun özlemini duyduğu bir dünyada değil, sınıflar, ırklar ve cinsler arası eşitsizlik ve hiyerarşilere dayalı ve piyasanın hemen hemen her insani ve toplumsal alanı işgal ettiği kapitalist ve ataerkil bir sistemde yaşıyoruz.
Böyle bir dünyada, insani bir içgüdü olan cinsellik endüstrileşiyor; diğer endüstri ürünlerinden farksız olarak sergilenen, alınan satılan, tüketilen bir mal haline geliyor; kadına yönelik şiddet, ırklar ve sınıflar arası eşitsizlikler erotik malzemeye dönüşüyor; erkeklik de, başta kadınlar olmak üzere, bu hiyerarşilerin alt basamaklarında olanlara egemenlik ve baskı kurma olarak tanımlanıyor.
Seks endüstrisi ve pornografi sektörü, bir yandan kapitalist piyasanın alanını genişletirken, bir yandan da geleneksel cinsiyet hiyerarşisini muafaza ediyor ve güçlendiriyor. Bu iki yönlü bir süreç: varolan cinsiyet hiyerarşisi, ataerkilliğin eşitsiz kadın-erkek ilişkileri, kadınların ikincil konumu ve yaşadıkları şiddet, seks endüstrisinin rahatça hareket edebileceği bir alan yaratıyor. Buna karşılık, seks endüstrisi ve pornografi sektörü yaygınlaştıkça, daha çok kadın, cinsel ve ekonomik sömürü, baskı ve şiddete maruz kalıyor; kadın bedeni ve varoluşu cinsel fonksiyonlarına indirgeniyor.
Peki bu tablo karşısında solun tavrı ne? Solun bu konudaki geleneksel bakış açısı, sağın özgür cinselliğe yönelik ahlaki karşı çıkışına benzer bir zeminden, fuhuş sektörünü ve kadınların cinsel meta haline getirilişini reddetme olarak özetlenebilir. Öte yandan - özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika'da - bazı liberter ve anarşizan sol akımlar, pornografiyi cinselliğin özgür ve sansürsüz temsili olarak ele alıyor ve kimi zaman idealize ediyor.
Oysa, birbirleriyle içiçe işleyen kapitalizmin ve ataerkilliğin doğru bir sol analizi, bizi piyasa sisteminde alınır satılır bir mal haline gelen cinselliğin ne özgürleştirici, ne de doğal olduğu, aksine büyük bir sömürüye dayandığı sonucuna götürecektir. Üstelik bu analizi yapmak için sağın ahlaki tutuculuğunu benimsememize de gerek yok.
Biz özgür ve doğal bir cinsellikten yanayız; bu yüzden piyasanın bedenlerimizden ve cinselliğimizden elini çekmesini istiyoruz. Ve tam da bu nedenle fuhuş sektörüne ve pornografiye karşı olmak zorundayız.
Ya solcu erkekler?
Burada solcu erkekler kritik bir role sahip. Sistem - solcu, sağcı ya da İslamcı - tüm erkeklere aynı şeyi dayatıyor: cinselliğin ve kadın bedeninin ticari meta haline gelişinin kanıksanması.
Aynı şekilde erkeklik de, özellikle cinsel alanda, kadın bedeni üzerinde hakimiyet kurmak olarak tanımlanıyor. Tek başına ideoloji bu sürecin dışında kalmanızı sağlamıyor; mücadele için bilinçli bir bireysel dönüşüm ve kolektif dayanışma gerekli. İşte solcu erkekler bu dönüşüm ve dayanışmanın katalizörü işlevini görebilir.
Sol hem seks endüstrisine arzı sağlayan ve kapitalizmle doğrudan ilişkili olan yoksulluk, özellikle kadın yoksulluğu ve militarizmle, hem de seks endüstrisine talebi oluşturan erkeklik kurgusuyla mücadele etmek zorunda. Bu mücadele sadece kamusal alanda verilebilecek bir mücadele değil. Aksine günlük yaşamımızda ve ilişkilerimizin içinde olmalı.
Seks endüstrisine kamusal alanda karşı çıkan solcu bir erkek, yalnızken pornografi tükettiğinde tüm bu bahsettiğimiz sistemin yeniden üretilmesinde rol oynuyor. Bu yüzden seks endüstrisinde kadınların cinsel ve ekonomik sömürüsü ile mücadele etmek için, solcu erkekler hem bireysel hayatlarında kendilerine dayatılan erkeklik rollerini reddetmeli, hem de kamusal alanda diğer erkeklerle dayanışma içinde bu rollere karşı örgütlü mücadele vermeli.
Feministler, liberalizmin özel alandaki kadın-erkek eşitsizliğini gözlerden silmeye çalışan özel alan/kamusal alan ayrımını, çok önceleri "kişisel olan politiktir" sloganıyla reddettiler. Bu anlayışı artık solcu erkekler de benimsemek zorunda. (AS/BA)
(* ) Ayşe Sargın'ın çalışması Türkiye Sosyal Forumu'nda Selda Tuncer ve Yasemin Akis ile birlikte düzenledikleri "Ataerkilliğe Karşı Farklı bir Erkeklik Mümkün" atölyesinde yaptığı sunuşun tam metni. (30 Eylül - 1 Ekim 2006, İstanbul)