‘Oylama sonuçlarına göre, üyelerimiz emeklilik, ücret ve çalışma koşulları için greve gidilmesini açıkça destekliyor. Bu sonuçlar, İngiltere’deki üniversite çalışanlarının, yüksek öğretimin durumu konusunda ne kadar mutsuz ve öfkeli olduklarını gösteriyor.’ İngiltere’deki, 110 binin üzerinde üyeli Üniversite ve Kolej Sendikası’nın (UCU)[1] başkanı Jo Grady, sendikanın grev kararını 31 Ekim’de böyle açıklamıştı. Sendika üyesi üniversite çalışanları olarak, bugünden (25 Kasım) itibaren, 4 Aralık’a kadar sekiz gün süreyle iş bırakacağız. 4 Aralık’tan sonra da eylemler iş yavaşlatma yoluyla sürecek.
Eylem kararı aslında sürpriz sayılmamalı. 2018’de de UCU üyeleri İngiltere yüksek öğretim tarihinin en uzun süreli grevini gerçekleştirmiş; 65 üniversitede sendika üyesi yaklaşık 40 binin üzerinde akademisyen, kütüphane görevlisi ve diğer üniversite çalışanı 14 gün süreyle iş bırakmıştı. Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Neden eylem? Sendika ne talep ediyor?
31 Ekim’de açıklanan eylem kararı, yüksek öğretimdeki iki temel sorunu hedef alıyor. Bunlardan ilki emeklilik sistemi. İkincisi ise başta ücretler olmak üzere, iş güvencesi, eşitlik ve iş yükü alt başlıklarıyla çalışma koşulları.
Emeklilik konusundaki ihtilafın başlangıcı birkaç sene öncesine dayanıyor. 2017’de, İngiltere’deki yüksek öğretim çalışanlarının bağlı olduğu en büyük özel emeklilik fonu olan USS,[2] belirlenmiş fayda modelinden (maaş esaslı emeklilik sistemi), belirlenmiş katkı modeline (prim esaslı emeklilik sistemi) geçileceğini açıkladı. Maaş esaslı emeklilik sisteminde maaşınız ve çalıştığınız süre oranında sabit bir miktar emeklilik gelirine sahip olabiliyorken, önerilen prim esaslı sistemde, emeklilik gelirinizin miktarı sabit değil ve fonun yatırım başarısına bağlı.
İngiltere’de 1980’lerden itibaren emeklilik sistemine yönelik neoliberal müdahaleler sonucu, belirlenmiş fayda modeli, büyük ölçüde, yerini belirlenmiş katkı modeline bıraktı. 400 binin üzerinde üyesi olan emeklilik fonu USS, bu geçişin henüz yapılmadığı nadir fonlardan biri. Geçen sene üniversitelerde yapılan 14 günlük, ülkenin yüksek öğretim tarihinin en büyük grevi, işte bu geçiş önerisine karşı gerçekleştirildi ve önerinin geri çekilmesi sağlandı. Ancak, fonda açık olduğu iddiasıyla USS, bu sene Nisan ayında maaş kesinti oranını yüzde 8’den yüzde 8.8’e yükseltti. Bu oranın 2021’de yüzde 11’e çıkması bekleniyor. Bugün başlayan grevin ilk talebi, bu oranın yeniden yüzde 8’e çekilmesi.
Ücretler, eylemlerin ikinci hedefini oluşturuyor. Çalışanların reel ücretleri, 2009’dan bu yana yüzde 17 oranında geriledi. UCU, bunu kendilerinin değil, bizzat üniversite işveren temsilcilerinin tespit ettiğine işaret ediyor. UCU’ya göre, bu oran aslında yüzde 20’den fazla.
Öte yandan iş yükleri her geçen gün artıyor. 2016 yılında sendikanın yaptığı bir araştırmaya göre, akademisyenler haftada ortalama 50.9 saat çalışıyor. İş yükünün artmasının sebepleri arasında, üniversite idarelerinin gelirlerini artırmak için yeni öğrenci alımına ağırlık verirken, çalışan sayısını sabit tutması; akademisyenlerin idari görevlerinin çoğalması ve öğrenci memnuniyetini yüksek tutmaları beklendiği için, öğrencilere, ders anlatımı ve notlama dışında verdikleri destek ve danışmanlığın artması.
Eşitlik, üniversite çalışanları için başka bir sorun. UCU’nun açıkladığı verilere göre, akademik personelin yüzde 84’ü beyaz. Bu oran, profesörlerde yüzde 93’e, üniversite idarecilerinde ise yüzde 91’e çıkıyor. Beyaz olmayan ya da etnik azınlıklara mensup üniversite çalışanları, beyaz üniversite çalışanlarından yüzde 9 oranında daha az kazanıyor. Kadın çalışanlar, erkeklerden yüzde 15 daha az kazanıyor.
Son olarak, tüm bunlar, iş güvencesinin gittikçe azaldığı bir çalışma ortamında yaşanıyor. Haziran 2019’da sendikanın yayınladığı araştırmaya göre, sektörde 100 binin üzerinde kişi belirli süreli iş sözleşmeleriyle, geçici işçi, ya da saatlik ücretli olarak, yani iş güvencesi olmadan çalışıyor. UCU, bu kişilerin önemli bir bölümünün işvereninin, mali olarak güçlü üniversiteler olduğuna işaret ediyor. Sendikaya göre, ülkedeki birçok üniversitede öğretimin yüzde 25 ila 30’u iş güvencesi olmayan çalışanlar tarafından sağlanıyor. Verilen işin süresi işveren tarafından gerçekçi olarak hesaplanmadığı için, kısmi süreli ya da saatlik ücretli olarak çalışanlar, yaptıkları işin ortalama yüzde 45’ini ücretsiz olarak yapmak zorunda kalıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 60’ı, geçimlerini sağlamakta zorlandıklarını, yüzde 71’i ise çalışma koşulları nedeniyle ruh sağlıklarının bozulduğunu söylüyor. Grevin ikinci talebi de, işte bu çalışma koşullarının değiştirilmesi, güvencesiz çalışmanın ortadan kalkması ve ücret artış oranının enflasyon oranının altında olmaması.
Grev yapabilecek noktaya gelmek bile UCU açısından önemli bir kampanya başarısı. Zira, 2010’dan bu yana iktidarda merkez sağ hükümetlerin olması bir yana, 90lardan itibaren grevleri zorlaştırmaya yönelik olarak çıkarılan yasal düzenlemeler çerçevesinde, grev kararı alınabilmesi için, ilgili oylamaya katılım oranı en az yüzde 50 olmak zorunda. 31 Ekim’de UCU’nun yaptığı oylamada, üyelerin yüzde 79’u emeklilik sistemiyle ilgili grev kararını, yüzde 74’ü ise ücret ve çalışma koşullarıyla ilgili grev kararını onayladı. Grev kararı alınan 60 üniversite arasında Oxford ve Cambridge gibi köklü üniversiteler de bulunuyor. Bünyesinde oy kullananların çoğu greve destek verdiği halde, yüzde 50 barajını aşamadığı için greve katılamayacak birçok üniversite de var.
Öğrenciler ne diyor ve bundan sonrası?
Bugün başlayacak grevin ardından, işverenler sendikanın taleplerini görmezden gelmeye devam ederse, baharda yeni bir grev dalgası gelebilir. İşverenlerin bunu göze alıp alamayacağını kestirmek zor. Sekiz gün boyunca sürecek grev, Sonbahar döneminin son haftasına denk geldiği için, sınavlar öncesi son dersler yapılmayacak ve ödevler notlanmayacak. Bu durumun bir milyondan fazla öğrenciyi etkilemesi bekleniyor.
Öte yandan, öğrenci temsilcileri greve tam desteğini açıkladı. Ulusal Öğrenci Birliği (National Student Union) ve sendikanın ortak açıklamasında, iki örgütün ‘kardeş örgütler’ oldukları, ve ‘omuz omuza’ durdukları vurgulandı. Bu açıklama iki açıdan önemli. Bir yandan, öğrencilerle çalışanların grev nedeniyle karşı karşıya gelmemesi ve öğrenci tepkilerinin çalışanlara değil, üniversite yönetimine yönelmesine olanak sağlıyor. Bir yandan da, öğrencilerin, çalışanları ve kendilerini, devasa bir ekonomik sektöre dönüşmüş olan yüksek öğretimin ortak mağdurları olarak düşünmelerine zemin hazırlıyor. Zira üniversite çalışanlarının reel ücretleri düşerken, öğrenciler binlerce poundluk öğrenim kredisi borçlarıyla mezun olmakta.
Son olarak, İngiltere’nin 12 Aralık’ta erken genel seçimlere hazırlandığını da belirtelim. Jeremy Corbyn’in liderlik ettiği İşçi Partisi’nin seçim vaatlerinden biri, üniversite harçlarını kaldırmak. Corbyn, UCU’nun 2018 grevini de açıkça desteklemişti. 12 Aralık’ta İşçi Partisi’nin, on seneye yakın süredir hükümette olan Muhafazakar Parti’yi iktidardan indirmesi, ülkedeki yüksek öğretim sektöründe, öğrencilerden ve çalışanlardan yana yapısal değişikliklerin yolunu açabilir. (AS/TP)