3 Kasım 2002 seçimleri halkın uzun yıllardır süren neo-liberal iktisat programlarına duyduğu öfkenin sandığa yansıması ve bir kopuş isteğinin yüksek sesle dile getirilmesiydi bir bakıma.
Anavatan Partisi (ANAP), Doğru Yol Partisi (DYP), Demokratik Sol Parti (DSP) ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) bu iktisat politikalarının kararlı savunucuları ve uygulayıcıları oldukları ve seçimdeki mutlak yenilgileri ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) seçim stratejisini bu iktisat politikalarının eleştirisi üzerine inşa etmiş olması ve kazandığı zafer göz önünde bulundurulduğunda bu durum daha iyi anlaşılacaktır.
Plan
Ancak AKP'nin ne sınıfsal ne de politik olarak durduğu yerin, egemen iktisat politikalarından herhangi bir kopuşu gerçekleştirmeye el vermediği aşikar bir şekilde ortadadır. 17 Kasım 2002'de Tayyip Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklanan Acil Eylem Planı (AEP) bu aşikar durumun bir belgesi olarak değerlendirilebilir.
Acil Eylem Planı hükümetin uygulayacağı iktisat politikalarına ilişkin bir taahhütname niteliği taşıyor. AKP iktidarı bir yıl içerisinde uygulayacağı iktisat politikalarını 1 ay, 3 ay, 6 ay ve 12 aylık vadelere bağlayarak, belirtilen politikaların belirtilen süreler içerisinde gerçekleştirileceğini taahhüt ediyor.
Böylece AKP, önceki hükümetlerin niyet mektupları aracılığıyla yaptığını kendi kendine yapmış oluyor. Bu nedenle Acil Eylem Planı'nı bir tür oto-stand by olarak değerlendirmek pek de yanlış olmayacaktır.
AEP bir ay içerisinde Mali Milat uygulamasının ortadan kaldırılacağını söylüyor. Bu, AKP'nin uygulayacağı iktisadi politikaların anlaşılması bakımından bir hayli manidar.
Çünkü böylece AKP'nin ekonominin kayıt altına alınması gibi bir önceliğinin olmadığı belirtilmiş oluyor. Ayrıca Mali Milat uygulamasının kaldırılması ile yastık altında tutulan ve kaynağı belirsiz paraların yeniden dolaşıma sokulması amaçlanıyor.
AEP'nin vergilemeye ilişkin üç taahhüdü söz konusu. Buna göre vergi yükünü tabana yayan önlemler alınacak, vergi mevzuatının basitleştirilmesi sağlanacak ve vergi barışı projesi hayata geçirilecek. Son iki ifadenin muğlaklığı bir yana vergi yükünün tabana yayılması ile ne kastedildiği de belli değil.
Plan'da sermaye ve emek gelirlerinin vergilendirilmesindeki adaletsizliğe ilişkin herhangi bir ifade yok. Finansal sermaye gelirlerinin kapsamlı bir şekilde vergilendirilmesi ya da asgari ücretin vergi dışı bırakılması gibi somut birtakım politikalara hiç değinilmiyor bile.
Kamu harcamalarına ilişkin alınacak tedbirler, Hazine Tek Hesabı gibi, prosedüre dair birtakım düzenlemeler olmaktan öteye gitmiyor. Kamu harcamalarının bileşiminin değiştirilmesi ve bütçeden eğitime, sağlığa ve sosyal güvenliğe giden payın artırılması gibi sosyal politikalar AEP'nin gündeminde görünmüyor.
Özelleştirme
AKP'nin parti programında da belirtildiği gibi özelleştirme, AEP'de sağlıklı işleyen bir serbest piyasa ekonomisinin olmazsa olmaz şartı olarak kabul ediliyor ve üç ay içerisinde yeni bir özelleştirme stratejisi ile birlikte hızlı bir özelleştirmeye gidileceği belirtiliyor.
AEP'nin yatırımlara ilişkin politika öngörülerine baktığımız zaman, bu öngörülerin arz yönlü bir iktisadi anlayıştan izler taşıdığını görüyoruz. Bu bağlamda üç ay içerisinde sermayeye yeni teşviklerde bulunulacağı, yatırımcılara bedelsiz arsa tahsisatı yapılacağı ve yabancı sermayenin üretken yatırımlarda bulunması için gereken önlemlerin alınacağı belirtiliyor.
Amaç, neo-liberal iktisat politikalarına uygun bir şekilde, ekonominin arz edenler tarafındakileri destekleyerek istihdamı ve milli geliri artırmak. Ayrıca AEP'de, kriz mağduru birçok işletmenin de yeniden ayağa kaldırılması için gerekli düzenlemelerin yapılacağı, bu düzenlemelerin neler olduğu net bir şekilde açıklanmadan belirtiliyor.
AEP'deki "sanayimizin uluslararası rekabet edebilecek bir verimliliğe ulaşması ve Türkiye'nin dünyaya açılıp dünyadaki ekonomik sisteme tam entegre olmuş bir ülke haline gelmesi için ihracatın gelişmesi büyük önem taşımaktadır" şeklindeki ifade; Türkiye'nin, uluslararası işbölümü içerisinde kendisine biçilen misyona uygun olarak, ihracata dayalı birikim stratejisini sürdürmeye devam edeceğini ortaya koyuyor.
Bunun için ise yeni bir stratejik plan yapılarak, Eximbank'ın etkinliğinin artırılacağı ve ihracatçılara kredi kolaylığı getirileceği, ayrıca ihracat maliyetlerinin düşürülmesi için gereken düzenlemelerin yapılacağı belirtiliyor.
AEP'deki enerji politikasına ilişkin düzenlemeler de bu bağlamda değerlendirilebilir. Enerji piyasasının rekabete açılarak, enerji fiyatlarının düşürülmesi, böylece üretim maliyetlerinin de aşağı çekilmesi hedefleniyor.
AEP'nin madencilik sektörüne ilişkin açıklamalarında da maliyetlerin düşürülmesi ve yatırımcılara ucuz hammadde sağlama kaygısının öncelik taşıdığını görüyoruz. Ayrıca Plan'da madencilik sektörünün özelleştirilmesine ilişkin düzenlemelerin 1 yıl içerisinde yapılacağı belirtiliyor.
AEP'nin ulaşım sektörüne ilişkin öngörüleri, ülkemizde yıllardır uygulanan yeni sağ politikaların ötesinde bir anlam taşımıyor. 6 ay içerisinde 15 bin kilometrelik duble yol yapımına başlanacağı gibi somut bir taahhüdün yanında, alternatif ulaşım politikaları, "Demiryolu, denizyolu ve havayolu altyapısı entegre bir anlayış içinde geliştirilmesine yönelik proje bir yıl içinde gerçekleştirilecektir" şeklindeki muğlak bir ifade ile geçiştiriliyor.
"Sosyal Politika"lar
AEP'nin tarım politikasına ilişkin öngörüleri ilk bakışta Uluslararası Para Fonu (IMF) politikalarının dışında gibi görünüyor. Plan, tarımda temel gıda ürünlerinin üretilmesine devam edilmesi gerektiğini ve verimli tarım arazilerinin sürekli işlenir durumda tutulmasını öngörüyor.
Ancak, IMF'nin tarıma ilişkin politikalarından olan "doğrudan gelir desteği" uygulamasının aksaklıkları giderilerek devam ettirileceğini söylüyor. Ayrıca sanayii de olduğu gibi tarımda da çeşitli vergi indirimleri aracılığıyla maliyetlerin düşürülmesinin hedeflendiğini görüyoruz.
AEP'de, bir yıl içerisinde çeşitli "sosyal" politikaların uygulamaya konulacağı belirtiliyor. Buna göre ilk üç ay içerisinde açlık sınırının altındaki aileler belirlenecek ve bu ailelere yönelik yardım programları uygulamaya konulacak. Ancak bu yardım programlarının içeriğinin ne olduğu ( para yardımı, gıda yardımı?) ve ne şekilde finanse edileceği belirtilmiyor.
Bir yıl içerisinde ise uygulanacak bütün sosyal politikalarda gelir dağılımını düzenleyici unsurların göz önünde tutulacağı, bunun hangi mekanizmalarla gerçekleştirileceği şeklindeki somut önermelere değinilmeksizin belirtiliyor. Bu bağlamda eğitim, sağlık sosyal güvenlik alanında yapılması düşünülen düzenlemeler de prosedüre ilişkin değişiklikler olmaktan öteye gitmiyor.
AEP'de, arz yönlü düzenlemelerin dışında, istihdamın artırılmasına yönelik iki somut proje görünüyor. Bunlardan ilki 15 bin km duble yol yapımı, diğeri ise konut seferberliği. Ancak bu iki proje ile kaç kişiye iş sağlanabileceği meçhul ve her iki projenin de ancak kısa vadede ekonomiyi canlandırabileceği, uzun vadede bir anlam ifade etmediği aşikar.
Özetle, Acil Eylem Planı bu haliyle, egemen iktisat politikalarının alternatifi olabilecek bir nitelik taşımıyor. Aksine bu plan, 24 Ocak Kararları doğrultusunda şekillenen birikim stratejisinin, AKP iktidarında da ufak tefek revizyonlarla birlikte devam ettirileceğinin bir kanıtı olarak gözlerimizin önünde duruyor. (NK)
* Fatih Yaşlı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi
* Vurgular ve ara başlıklar bianet'e aittir