Güney Kıbrıs'ın Türkiye'yle ilişkilerinin iyice gerilmesine neden olan, tek yanlı olarak Akdeniz'de petrol ve doğalgaz arama ve çıkarma kararında delme işleminin başlayacağı kritik 1 Ekim'e bir aydan az kaldı. Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu tarihin müzakereleri etkilememesi için ertelenmesini istedi.
Türkiye de sert tepki gösterdi. Bunun üzerine Avrupa Birliği (AB) dün Türkiye'ye tehditten kaçınma çağrısında bulundu. AB Komisyonu'nun genişleme ve komşuluk politikasından sorumlu üyesi Stefan Füle'nin basın ofisinden yapılan açıklamada, "AB, Türkiye'yi iyi komşuluk ilişkilerini ve sınır anlaşmazlıklarının barışçıl çözümünü olumsuz etkileyecek her türlü tehditten, sürtüşme ve eylemden kaçınmaya teşvik eder" denildi. AB üyelerinin hepsinin BM Deniz Hukuku Sözleşmesi dahil uluslararası hukuka ve AB müktesebatına uygun ikili anlaşmalar imzalama hakkına sahip oldukları hatırlatıldı.
Bu ortamda meselenin Kıbrıs'tan nasıl göründüğünü Kıbrıs Gazetesi Haber Koordinatörü Serhat İncirli'ye sorduk. İncirli "Kıbrıs görüşmelerini", petrol ve doğalgaz arama çalışmalarını, Kuzey Kıbrıs toplumunun haklarını, Türkiye'nin Kıbrıs politikasını ve Başbakan Erdoğan'ın Kuzey Kıbrıs'taki imajını bianet'e değerlendirdi.
Türkiye Kıbrıs'ta çözüm istemiyor
"Şunu itiraf etmek lazım... Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenler Kıbrıs sorunun çözümünü istemiyorlar, çünkü Kıbrıs sorununun çözümü Türkiye'ye zarar verir.
Türkiye mevcut askeri gücünü burada koruyamaz. Çok stratejik bir noktada, İngiltere ve ABD'nin askeri üslerinin bulunduğu bir ada üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin en kötü tahminle 30 bin asker gibi ciddi bir gücü var.
Herhangi bir çözüm modeli Türkiye'ye yeniden Kıbrıs anayasasının garantörü olmak dışında herhangi bir hak vermez. Güney Kıbrıs devletiyle Yunanistan ve Birleşik Krallık İmparatorluğu'nun onaylamadığı hiçbir anlaşma, Kıbrıs'ta 650'den fazla Türk askeri olmasına olanak tanımaz.
Türkiye gerek AB ile ilişkilerinde gerek uluslararası platformlarda Kıbrıs gibi bir kozu da kaybetmiş olur. Çözüm olduğu anda, bir daha bunun pazarlığını yapamaz. Kimse Türkiye'ye Kıbrıs sorunu çöz de AB'ye alalım demez, bu yönde vaat de bulunmaz. Bu da Türkiye'nin işine gelmez.
Gaz çalışmaları Türkiye'nin meselesi
Petrol ve gaz arama meselesine gelince... Uluslararası hukukta belirlenen sınıra göre, Türkiye'nin doğal hakkıdır bence. Rumların Afrodit adını verdikleri ve 1 Ekim'de delmeye başlayacakları nokta Türkiye'nin kıta sahanlığının içerisindedir, dolayısıyla oraya müdahale hakkı vardır. Ancak konunun Kıbrıs'la bir alakası yoktur; kaldı ki, eğer Kıbrıslı Türklerin hakları varsa onu Türkiye'nin savunması abesle iştigaldir.
Kuzey Kıbrıs'ın petrol aramalarıyla ilgili herhangi bir hakkı yok, çünkü uluslararası hukuk kabul etmiyor. Eğer toplum olarak Kıbrıslı Türklerin haklarından söz edeceksek... Zaten Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Hristofyas para kazanırsak sizin de paranızdır, gelin çözümü bulalım, bölüşelim demeye getiriyor.
1960'a dönmek isteyenler az değil
Toplum olarak haklarımız elbette var ama biz ne kadar bu haklarımıza sahip çıkıyoruz o ayrı bir mesele... Çünkü Kıbrıs'ta çok cılız bir kesim olsa da, gelin 1960'a dönelim diyen insan sayısı hızla yükseliyor. Federal çözümü Güney Kıbrıs çatısı altında bulalım diyenlerin sayısı oldukça yüksek.
Türkiye horozlanıyor
Türkiye'nin tehdit savurması konusu da Kıbrıslı diliyle bir çeşit "goftorozluk"tur, yani horozlanmadır. Şu anda Türkiye'nin AKP önderliğindeki hükümeti, ABD'nin olurunun da alınmasıyla İslam ülkelerinin liderliğine oynuyor pozisyonundadır. Özellikle Mısır'ın yaşadığı iç sıkıntılardan sonra Türkiye'nin pozisyonu ileriye götürülmek isteniyor.
Derviş Eroğlu "aracı"dır
Müzakere süreci Kıbrıslı Türklerin kontrolünde olan bir süreç değildir. Müzakere süreci tamamen "aracı" Dr. Derviş Eroğlu tarafından Türkiye ile Güney Kıbrıs arasında yürütülen bir süreçtir. Müzakere sürecinin böyle olduğunu Birleşmiş Milletler farkındadır. Temsilcilerinin ikide bir Türkiye'ye gelmesinin, Yunanistan'a gitmesinin sebeplerinden biri de budur. Türkiye'ye gittiği zaman mütekabiliyet esasına göre Atina'ya da uğraması gerekiyor. Ama asıl görüşmeleri Türkiye'de yapıyor Atina'da kahve içip Ada'ya geliyor.
Toplumlar arasındaki ilişkiler gelişiyor
Kıbrıslı Türkler ciddi bir gerginlik olmasını istemiyor, toplumlararası ilişkiler bireysel düzeyde iyi bir seviyeye geldi. 2003'te kapıların açılmasından sonra, dışarı vurulsun vurulmasın, bilinçaltında insanların gerginlikten rahatsız olduklarını farkındayız. En ufak bir silah patlaması sınırı tekrar kapatabilir ve bu hiç işimize gelmez.
Erdoğan'ın tavrının çözüme faydası yok
Erdoğan Annan Planı dönemindeki tavrıyla Kıbrıs'ta çözüm isteyen Kıbrıslı Türklerin gönlünü kazanmıştı. Hatta, Kıbrıslı Türklerin büyük bir bölümü, özellikle solcu Kıbrıslı Türkler Erdoğan'a, Ecevit'e tarihte duyulmayan saygıyı duymaya başlamıştı. Çözüm istiyor demişlerdi. Ancak belki Türkiye'nin politikalarıyla ilgilidir ama, Erdoğan önce Kürt sorununda sertleşti, ardından Kıbrıs sorununda çok ciddi bir sertlik ortaya koydu. İlk başlarda bunu CHP ya da MHP'ye gidecek olan milliyetçi oyların AKP'ye çekilmesi politikası sandık. Ancak bir baktık, seçimden sonra da sürüyor. Bunun Kıbrıs sorunun çözümüne faydası olacağına inanmıyoruz. Çözüm isteyen Kıbrıslılar da Erdoğan'ın tavrının eskiye dönmesini istiyor ama mümkün mü, değil mi, göreceğiz." (YY)