Kamu hizmetlerinin en önemli ayaklarından insan sağlığı söz konusu olunca, GATS müzakerelerinde insana önem ve öncelik veren anlayış görmek, kuruluş amacı itibariyle zaten mümkün değil. İnsan yerine sermaye lehine taraf olan bu müzakere içeriklerindeki temel felsefenin saldırı alanı, yukarıda da belirtildiği gibi kamu hizmetleridir. Yani özelleştirmedir.
Sağlık hizmeti en temel insan hakkı
Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'ne (CESCR) göre, bütün insanlar olabilecek en yüksek standartlarda sağlık hizmeti alma hakkına sahiptir ve ayrımcılık yapılmaması hükmü, bu sözleşmedeki en temel ilkelerden biridir. Bu anlamda hükümetlerden beklenen, yüksek kaliteli sağlık hizmetlerini herkesin ulaşabildiği, ücretsiz ve nitelikli kamu hizmetler haline getirmeleridir.
Ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir sağlık hizmetini alma hakkına her insan sahip olmalıdır. Bu hakkın kullanılmasına engel teşkil edecek her politik adım, özelleştirmeci bir adımdır ve dolayısıyla kabul edilemez.
Fakat Türkiye'de 1980'dan itibaren hükümetin kamu harcamalarını azaltma başlığı altında sağlık hizmetlerini yüzde 2.4'e kadar kısmaya başlaması ile birlikte "kullanıcı katkısı" adı altında bir uygulamaya gidildi ve sigortasız hastalar, muayene ve tedavi gidenlerinin önemli bölümünü ceplerinden ödemeye başladılar. Devlet milyarlarca dolar özel sektöre destek sağladı. Döner sermaye uygulaması ile hasta müşteri, hekim pazarlamacı, kamu hastaneleri şirket haline getirildi. Bunu önceden öngörerek, özelleştirmenin önünü açmak için bir gayret içinde olan hükümetler, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) direktiflerine harfiyen uyarak, kamu sağlık hizmetlerinin nitelik ve niceliğinde ciddi bir gerilemeyi sağladılar.
Parası olmayanlar için özel hastanelere ulaşmak imkansızlaşırken, kamu sağlık hizmetleri de çok daha zor ulaşılan bir alan haline geldi. Yabancı ve yerli yatırımcı şirketler şehir merkezlerinde özel hastane açmaya başladı. GATS temel felsefesine uygun olanak, sağlık hizmeti almak için bir çok Avrupa ülkesinden hastalar, Türkiye'ye gelerek, bu özel hastanelerde sunulan sağlık hizmetlerinden yararlanıyor. Hizmetin kullanılmasını ve sunulmasındaki bu esnekliğin olumsuz etkileri önümüzdeki donemde giderek artacaktır.
Sağlık ocaklarında da kullanıcı katkısı isteniyor
Birinci basamak sağlık hizmetlerinin çöktüğü ülkemizde, sağlık ocaklarından bile bazı hizmetler "kullanıcı katkısı uygulaması" ile paralı hale getirildi. Başladığından beri kırsal kesimde sağlık hizmetleri durma noktasına gelmiştir. Pek çok sağlık ocağı ve sağlık bakim hizmetinin verildiği binalar kullanımdan çıkarılmış ya da hizmet veremeyecek hale getirilmiştir.
Nüfusun büyük bir kesiminin yoksulluk sınırı altında yaşamak zorunda bırakıldığı ülkemizde, paralı sağlık hizmetlerinden yararlanmak neredeyse olanaksız hale gelmiştir.
Hükümetler, kamu borçlarının altından kalkabilmek gerekçesiyle ülkede kamusal sağlık birimlerinin yan sıra özel şirket hastanelerinin de açılmasına göz yummuştur. Hatta finansman desteği sunmuştur.
Bu durum artık Türkiye'de çifte standart uygulamasının başlamasına yardım etmiş, kamu hastanelerine desteğin kısılmasına yol açılmıştır. Yalnızca parası olanlara hizmet etmeyi tercih eder hale geldikleri, ayrımcı ve eşitsiz bir sistem halen sürmektedir. 58. hükümetin devamı olan 59. hükümet ise bu ayrımcı ve eşitsiz sistemi daha da derinleştirerek sürdüreceğinin sinyalini vermiştir.
59. hükümet muhtemelen tüm sağlık sektörünü piyasa ekonomisine açmayı taahhüt etmiş olacaktır. Kamusal sağlık hizmeti tamamen bittiğinde CESCR sözleşmesinin 12. maddesi yani insanlar arasında sağlık hizmeti verme konusunda aynım yapılamaya-cağına ilişkin hüküm tamamen anlamını yitirecektir. Türkiye gibi pek çok ülke, WTO ve GATS anlaşmasının yanı sına uluslararası finans kurumlarının da baskısı altındadır.
Bu nedenle gerek sendikal hareketin, gerekse siyasi partileri gündemini en az meşgul eden GATS toplumun mücadele örgütleri tarafından gündeme alınıp, geniş bin GATS karşıtı eylem hareketinin örgütlenmesi gerekir. Yarın geç olabilir.(NK/BB)
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası'nın (SES) Yayın Organı'ndan alınmıştır. Ara başlık ve vurgular Bianet'e aittir.