Bir gün telefonum çaldı ve karşıdaki ses “Ben CHP Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın danışmanıyım çocuk istismarı haberinizi Meclis gündemine taşımak istiyoruz, detayları ve ailenin bilgisini iletir misiniz?” dedi.
O gün yaşadığım şaşkınlık ve durumu aileye ilettiğimde ailenin yaşadığı mutluluk ve dayanışma hissi hep aklımda.
Biçer Karaca, sadece çocuk istismarı değil, insan hakları, kadın ve ekoloji sorunlarında da söz söylüyor, mücadele ediyor.
CHP'ye yönelik "halktan kopuk" eleştirilerini Diyarbakır'dan Trabzon'a, Denizli'den Edirne'ye kadar yaptığı halk buluşmaları ile boşa düşüren Gülizar Biçer Karaca kendi yaşam öyküsü ile de şaşırtıyor.
Denizli'de pamuk tarlasında geçen çocukluğunu samimiyetle anlatan Gülizar Biçer Karaca "Ruhumdaki mücadeleci güçle buradayım..." diyor.
CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca anlatıyor.
"Tarlada çalışıyorduk"
Hemen çocukluğunuzla başlayalım…
Denizli’nin Güzelköy köyünde yaşadım. Üniversiteyi bitirip avukatlık yaşantım başlayana kadar köyde yaşadım ailemle birlikte. Tam bir köy kızıydım.
Ama köyde tarlaları ekilecek alanları olan bir ağa kızı değildim, tarlası olanların yanında pamuk işçiliği yapan bir ailenin köy kızıydım. Yani eğitim hayatımı pamuk işçiliği yaparak tamamladım.
Ailemiz yoksul bir aileydi. Babam tanker şoförlüğü yapardı. Annem pamuk işçiliği yapardı. Biz sabah 5’te kalkardık. Ben beş yaşındayken yemek yapardım. Annem ve ablam tarlada çalışırdı çünkü.
Ben de yedi-sekiz yaşlarına giderdim tarlaya. Haftanın beş günü okula giderdik, hafasonu da tarlalarda çalışırdık. “Her Cuma bugün yağmur yağsın da hafta sonu evde kalayım” diye dua ederdim. Çalışmak zorundaydık. Olanaklarımız böyleydi çünkü.
Annem erkenden kalkar hamuru yoğurur, tarlaya giderdi ben evdeki işleri yapar ekmeği pişirirdim.
Okul hayatınız ne âlemdeydi peki?
Ben okumayı çok seviyordum. İlkokula da 4.5 yaşında gittim. Çok hevesliydim. Öğretmenimizi halen yaşıyor ve kendisini sevgiyle anıyorum. Okuma alışkanlığımızı öğretmenimiz geliştirdi. Her dönem 33 kitap okurduk.
Sonrasında biz bakkal dükkânı açtık. Oraya kilo ile geçmiş tarihli gazeteler alırdı baba. Ben o gazetelerin tamamını okuyup bulmacalarını çözerdim.
Peki sonrası?
10 yaşında ortaokula başladım. Dünya klasiklerini ortaokulda okumaya başladım. Gazeteci Çiğdem Toker’in babası rahmetli Erdoğan Toker, ortaokulda benim Türkçe öğretmenimdi. Bana o bütün klasikleri hep o getirirdi okuyup ona teslim ederdim.
Okurken de siyasi bilinç oluşmaya başladı. Siyasi bilincin etkisiyle de pamuk tarlasında “Büyüyünce ne olacaksın diye sorarlardı?” Pamuk tarlasında pamuk toplarken bunu sorarlardı. Ben “avukat olacağım” derdim bana gülerlerdi. Bir de “milletvekili olacağım” derdim. Bu sefer de daha çok gürlerdi. Elindeki yüzündeki kire bak hedefine bak derlerdi.
Şunu biliyordum söylerdim, “Ben bir gün Türkiye’nin kaderini değiştirecek pozisyonda biri olacağım” derdim.
Ortaokulunu bitirdim. Denizli merkezde iyi bir lise vardı. Oraya kayıt olmak istedim fakat ikametgâhım orada olmadığından kaydımı yapmadılar. Babamın bir arkadaşı “bizim evi adres gösterelim” dedi. Öyle yaptık. Bu sefer de okulun müdürü ikametgâh olarak lise bahçesini göstersen de seni bu okula kayıt etmeyeceğim” dedi. Bu nedenle ticaret lisesine kayıt oldum.
Ticaret Lisesi mezunuyum. Orada okurken de hedefim hep hukuk fakültesiydi. Bir gün gazetede üniversiteye hazırlık dershanesinin ilanını gördüm. Oraya mektup gönderdim ve oradan bana deneme sınavları göndermeye başladılar.
Sonra anneme gittim 2750 TL yatırılması gerekiyordu. Annem biriktirdiği parayı verdi. Oradan o yayınları istedim. Lise 1’den itibaren de oradan gelen kitaplarla hazırlandım.
Sonra kendimi dershaneye yazdırdım. Babam çok kızdı. Çünkü dershaneye verecek paramız yoktu.Başka köyün muhtarı vardı, “Sen okutmayacaksan ben okutacağım” dedi.
Öyle okumaya başladım. Bana verilen harçlıklarla tost almazdım gazete alırdım.
Sonra ticaret lisesinden Konya’daki Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım.
Siyasetle nasıl tanıştınız?
12 Eylül Darbesi olmuştu. TV’de hep şunu diyor “Aşırı sol terör örgütüne üye olanlar yakalandı” diyordu. Ben de babama “Darbeden önce hep “sağ sol” çatışması diyordu, şimdi darbeden sonra neden sadece sol örgütlerden söz ediyorlar?” diye sordum.
Aslında bu sorumla darbenin ne olduğunu sorgulamaya başladığımı anlıyorum. Üniversitede seçmeli derslerimi siyaset alanında seçtim. Öğrenci olduğum halde SHP’ye gidip gelmeye başladım.
Avukatlık stajım bitirdiğimin ertesi gün rahmetli milletvekilimiz Kazım Arslan SHP Denizli İl Başkanı’ydı ofisime geldi. “Senin gibi aktif bir arkadaşın partiye gelmesini istiyorum” dedi. Öylece partiye girdim ve il ilçe başkanlığı hariç her alanda çalıştım.
Milletvekili olma süreciniz nasıl gelişti?
CHP’de milletvekili olmak zor. Sivil toplumda çalışıyordum ben siyasette ve sivil toplumda çalışmaya başladım. Hem avukatlık hem sivil toplum işleri yapıyordum.
Partide çok çalışsanız da milletvekili olmanız hayal. Siz bayrak asarsanız, mücadele edersiniz, kavga edersiniz her şeyi yaparsanız kapı kapı gezersiniz ama milletvekili siz olmazsanız başkası olur. 2011’de parti ön seçim kararı alındı. Ben de aday oldum. Seçilecek sırada değildim. Hep CHP için çalışmalarım devam ettim.
2015’te de önseçimde üçüncü sıradan seçildim.
Bana hep şunu derlerdi, “Siyasette bir makama gelmek için ya siyasi aile geçmişin olması lazım veya siyasete para ayıracak kadar zengin olman lazım.” Ben hep şunu söyledim. “Evet bunlar doğru. Eğer kazanırsam bunlara sahip olmayan bir Anadolu’daki genç kadının siyasette var olabileceğini ispat ederi. Kazanamazsam aklım kalacağına emeğim kaldı dedim.
Neticede Denizli’de 3. sıradan milletvekili seçildim. Hiç kimse inanmadı ben inandım. Benim ekip arkadaşlarım inandı. 7 Haziran’dı. Kasım’daki seçimde seçilemedim.. Parti Meclisi’ne seçildim. 2018’de Genel Başkan yardımcısı oldum
Bu haberi nasıl aldınız?
Davadan çıkmıştım, telefonum sürekli çalıyor. Bir gazeteci arkadaşım aradı “Sen genel başkan yardımcısı olmuşsun” dedi. Çok şaşırdım ve o günden beri de çalışıyorum.
Güncele gelelim.. Yargı Paketi geçti ve “istismar ve cinsel saldırı suçlarında somut delil aranması” gibi bir madde geldi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu suçların ayrı tutulması gerekiyordu. Çünkü zaten bizim gibi ülkelerde kadınların cinsel saldırıya uğradığında kolay kolay bunu açıklayamaz doktora gidemez. Bu kadın veya çocuk nasıl somut delil bulacak. Bizim ülkemizde çocuk istismarı verilerine bakarsak çoğu aile içinde çıkar. Çocuk bunu kimseyle paylaşamaz. Çocuklar annesine dahi söylemez okuldaki rehber öğretmenlere anlatırlar. Somut delile nasıl ulaşacak çocuklar kadınlar? Bu değişiklik şu anlama geliyor. Bu faillerin cezasız kalacağı bir duruma yol açacak. Bu nedenle itiraz ettik.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshine dair tepkiniz ne?
GREVIO’nun son raporunu Türkiye Türkçe’ye çevirmedi. Çünkü çok eksikleri var. O rapor Türkiye gerçeğini açığa çıkaracaktı. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkacak cesareti asla bulamayacaktı. Çünkü veriler çok çok acı. Ama Anayasa hiçe sayıldı ve Sözleşme’den çekildiler.
Diyarbakır’da avukatlarla konuştuğumda “Koruma kararı alamadıklarını” söylediler. Bir kavram ve yetki karmaşası olduğunu söylediler.
Son olarak ne eklemek istersiniz?
Türkiye’nin dört bir yanını geziyoruz. Kadınlarla, çocuklarla bir araya geliyoruz. Toplum mafya- iktidar ilişkisinin farkında. Ekonomik bunalımlar yaşanıyor.
Halk her şeyin farkında. Direnmiş bir halk var. Biz de o milletin torunlayız. Biz yeter ki halka gerçekleri anlatalım. İnsanların canına tak etmiş durumda. Türkiye çoklu buhranlar yaşıyor.
Ekonomik, adalet burhanları gibi.. Bunları aşmak için biz buradayız. Bu ülkeye bizim bir borcumuz var. Ruhumdan aldığım mücadeleci güçle kadınların eşit birey olarak bu toplumda varlığını sürdürebilmesi için çoğulcu demokrasi ve güçlü parlamenter sistemle bu hedefleri gerçekleştireceğiz.
(EMK)