"Kendisine telefon dinleme konusunda talep gelen bir hakim, talep konusunu okumadığı için, dinlenmesi istenilen telefon numaraları arasında kendi numarasının bulunduğunu fark etmemiş ve kendi telefonunun da dinlenmesine onay vermişti."
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Güçlü Sevimli, sıkça gündeme gelmeye başlayan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri uygulamalarını ve bununla bağlantılı olarak Terörle Mücadele yasasının pratiklerini ve yansımalarını bianet'e değerlendirdi.
Avukat Sevimli, süreci tarihsel olarak ele alırken, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nden (DGM) günümüze dek bu tür mahkemelerin işleyişini ve uygulamadaki aksaklıkları, hem hukuki hem sosyal boyutlarıyla anlattı. Makalede, DGM'ler ile Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri arasındaki benzerlikler de yer alıyor.
Sevimli'nin, 1973'ten beri süregelen uygulamaları sanık hakları perspektifinden incelediği makalesinin özeti şöyle:
* DGM 1961 anayasasının 136. maddesine, 15 Mart 1973'te, 1699 sayılı yasa ile eklenen hükümle kuruldu. Anayasanın 136. maddesine eklenen hüküm şuydu: "Devletin milleti ve ülkesi ile bölünmez bütünlüğü, hür ve demokratik düzen ve nitelikleri anayasada belirtilen cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devlet güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli devlet güvenlik mahkemeleri kurulur."
* DGM'ler, "Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"la göreve başladı. 1975'te bu kanunun 1. ve 6. maddeleri Anayasa'nın "eşitlik ve doğal yargıçlık ilkelerine" aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'nin 35/126 sayılı kararı ile iptal edildi. Kadük hale gelen yasa ile DGM uygulaması ortadan kalktı.
Gücünü Anayasa'nın 143. maddesinden alıyor
* 1982 Anayasası'nın 143. maddesi ile DGM'ler tekrar anayasal bir kurum halini aldı. Bu bakımdan bugün de Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri gücünü Anayasa'nın 143. maddesinden alıyor. 16 Haziran 1983'te de 2845 sayılı "Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun" ile DGM'ler kurulup göreve başladı.
* 2004'te de DGM'ler kaldırıldı. 16 Haziran 2004 gün ve 5190 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nda değişiklik yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun ile DGM'ler kalktı ancak, yeni CMK yasasındaki 250-252. maddeler ile DGM'lerin baktığı suçlara bakmak üzere "özel yetkili" adıyla ağır ceza mahkemeleri oluşturuldu.
DGM'ler sadece makyajlandı
* CMK 250-252. maddelerdeki düzenlemeler, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Yasadaki düzenlemelerle neredeyse bire bir aynı. Bugün Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri konumlanış açısından hiçbir mevcut kritere uymuyor. Bunun tek nedeni ise siyasal iktidarın DGM'leri görüntüde de olsa kapatmak zorunda kalması ama farklı bir isim ve makyajla aynı suçlara bakacak olan mahkemeleri ve yargılama usullerini sürdürmek istemesi.
* CMK 250. madde ve devamının eski DGM yargılama usullerini aynen sürdürmesi de değişikliğin sadece tabelada olduğunu, tepkilerin önünün kesilmek istendiğini ve yasa koyucunun adliye dışı ihtisas mahkemesini bu noktada aynen sürdürmek arzusunda olduğunu ortaya koyuyor.
* Türkiye'de 1983-2004 arasındaki DGM yargılamaları ve pratiği insan hakları, savunma hakkı ve hukuk güvenliği açısından inanılmaz sorunlu, sıkıntılı ve hukuka aykırı uygulamaları ortaya koydu. Bu durum gerek soruşturma aşaması ve gerekse de kovuşturma aşaması için geçerli oluyor.
Yargılama usulleri hukuka aykırı
* Bugün Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'ndeki yargılama usulleri ve yargılamaların kendisi birçok hukuka aykırılığı barındırıyor. Mevcut pratik, eski dönemdeki sıkıntıların ötesinde yeni problemli alanlar oluşturdu. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi yasasının yeni perspektifi kapsamında görünürde özgürlükçü gösterilen yasa hükümleri, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri uygulamasında hayata geçmedi.
* Özellikle 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası'ndaki (TMY) hükümler sorunun en temel noktasını oluşturuyor. Eski yargılama pratiğinde sanıktan delile gitme alışkanlığı bugün yerini yeni delil elde etme yöntemlerine bıraktı. Görünürde işkencenin ortadan kalkması olarak değerlendirilen bu durum, pratikte genelde hukuka aykırı bir şekilde tezahür ediyor.
İşkence yerine teknik takip
* Kolluk, eski dönemde işkence ile sonuç alabildiği soruşturmaları bugün artık teknolojik gelişmelerin ışığında iletişimi denetleyerek, teknik takip yaparak, ortam dinleyerek, bilgisayar ürünlerine el koyarak yürütüyor. Bu noktadaki temel sıkıntı ise yeni delil elde etme yöntemlerinin uygulamada hukuka aykırı deliller ortaya çıkarması. Tüm bunlara özel yetkili ağır ceza hâkimleri ve mahkemelerince verilen gizlilik kararları eşlik ediyor. Böylece yeni konsepte CMK'nın genel perspektifinin dışında Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri, eskisi gibi merkezinde kolluğun olduğu şekliyle süregeliyor.
Gizlilik kararları savunma hakkını kısıtlıyor
* Özel Yetkili Ağır Ceza yargılamalarında en sık karşılaşılan pratik gizlilik kararlarıdır. Bu kararlar, pratikte tamamen hukuka aykırı sonuçlar ortaya çıkarıyor. Konuyu düzenleyen temel mevzuat; CMK 153 ve 3713 sayılı terörle mücadele yasasının 10. maddeleridir.
* Pratikteki soruşturmalarda uygulanan gizlilik, tamamen şüpheliye ve onun müdafisine karşıdır. Verilen tüm gizlilik kararları şüpheli ve müdafinin dosyayı görememesi için tesis ediliyor.
* Ancak, çağdaş ceza muhakemesi hukukunda soruşturmanın gizliliği, öncelikle şüphelinin haklarını korumak için getirilmiş bir önlemdir. Gizliliğin ihlalini suç sayan TCK 285. maddenin gerekçesinde bu yasa maddesinin koruduğu hukuki değerin kişinin adil yargılanma hakkı olduğu açıkça belirtiliyor.
* Tüm bunlara rağmen bugün Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'nde soruşturma evresinde verilen gizlilik kararları ile soruşturma dosyasındaki hiçbir belge iddianame kabul edilene kadar şüpheliye ve müdafisine gösterilmiyor. Gizlilik kararı çerçevesinde soruşturma kapsamında mahkemeye çıkan şüpheli ve müdafisi dosyadan bihaber ve suç isnadını dahi tam olarak bilmeden savunma yapmak zorunda kalıyor. Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri yargılama pratiğinde hemen tüm dosyalarda kısıtlama kararları verildiği düşünülürse, durumun vahameti ortaya çıkıyor.
* Uzun tutukluluk süreleri de bu alandaki diğer büyük sorunlardan biri. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'nde diğer mahkemelerden ayrılan bir tutum var. Herkese eşit uygulanması gereken yasa maddelerinin, kimi suçlarda farklı ve aleyhe uygulanması hukuken kabul edilemez bir hal.
Hakim kendi telefonunu dinletme kararı verdi!
* Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) 135/6. maddede düzenlenmiş olan katalog suçların kapsamı çok geniş tutulduğundan, iletişimin denetlenmesi tedbirine başvurulması da gayet kolaylaştırıldı. 2006'da TMY'de yapılan değişikliklerle de yalnızca terör örgütü kurucu ve yöneticisi olmak şüphesiyle soruşturulanların değil, terör örgütü içinde hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek ve örgütün amacının propagandasını yapma iddiasıyla soruşturulanların da iletişimlerinin denetlenebileceği öngörüldü. Böylece "dinlemenin" kapsamı daha da genişledi.
* Uygulamada Özel Yetkili Ağır Ceza hâkimlerinin kendilerine gelen telefon dinleme ve teknik takip yönündeki talepleri reddettiği neredeyse hiç görülmez. Hakimler, telefon iletişiminin tespiti taleplerinde telefon numaralarına dahi dikkat etmiyorlar.
* Örneğin, kendisine telefon dinleme konusunda talep gelen bir hakim, talep konusunu okumadığı için, dinlenmesi istenilen telefon numaraları arasında kendi numarasının bulunduğunu fark etmemiş ve kendi telefonunun da dinlenmesine onay vermişti.
Kolluk bu anlamıyla dinlemek istediği telefon veya teknik takip yapmak istediği kişilerle ilgili hiç zorlanmadan süreci istediği şekilde yönetebiliyor.
Gizli tanığın beyanı uydurulmuş olabilir
* Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'nde son yıllarda sıkça başvurulan ve savunma ve adil yargılanma hakkını neredeyse tümüyle ortadan kaldıran bir uygulama da "gizli tanıklık." 5271 Sayılı CMK'nın 58/2-3.maddeleri ile getirilmiş bulunan "gizli tanıklık" kurumu, silahların eşitliği ilkesini ve adil yargılanma hakkını tümüyle ortadan kaldırıyor.
* Tanığın kimliğinin gizlenmesi suretiyle veya sanık ve müdafiinin yokluğunda dinlenmesi, sanık hakları ve adil yargılama ilkesinin açık bir ihlali. Tanığın verdiği bilgilerin şüpheli veya sanık tarafından doğruluğunun tartışılması, verdiği bilgilerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığının denetimi, tanığa sorular sorulması ile sağlanabilir. Sanığın, meçhul bir tanığın verdiği beyanlarla mahkûm edilmesi, başta adil yargılama hakkı olmak üzere, sanık haklarını ihlal ediyor. Gizli tanığın beyanları, kasten uydurulmuş veya sadece hatalı ifadeler olabilir. Aynı şekilde, yalnızca gizli tanık beyanlarına dayanılarak mahkumiyet kararı verilmesi de yanlıştır.
* Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'nde, adil yargılanma hakkı bakımından karşılaşılan en büyük sorunlardan biri, hatta diğer tüm sorunların kaynağı, bu mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı sorunu. Bu mahkemeler, yargıladıkları sanıklar karşısında kendisini açıkça taraf hissederek, çoğu zaman hukuku ve maddi gerçeği ayaklar altına alıyor.
* TESEV'in yaptığı bilimsel bir çalışmada da görüldüğü üzere, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri, hukukla devletin bekası ve çıkarları çakıştığında, hukuku hiçe sayabileceklerini açıkça ifade ediyor ve yargılama pratikleriyle de bunu ortaya koyuyor.
Makalenin tamamını okumak için tıklayın.