Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nin düzenlediği (ESHİD) Dezavantajlı Grupların Seçme-Seçilme Hakkına Erişimi Konferansı’nda farklı grupların seçimlerde yaşadığı sorunlar konuşuldu, bu konuda yapılan çalışmalar anlatıldı.
Necla Zarakol’nun kolaylaştırıcılığındaki oturuma gazeteci Aris Nalcı, Kadın Koalisyonu’ndan Ezgi Koçak, Şeffaflık Derneği’nden Oya Özarslan, Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nden (SPoD) Volkan Yılmaz ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Göç ve İnşa Komisyonu’ndan Selahattin Güvenç konuşmacı olarak katıldı.
Nalcı: Oylar üzerinde baskı var
Aris Nalcı çeşitli düzeyde yapılan baskıların seçim sonuçlarını nasıl etkileyebileceğinden söz etti. Yakın zamanda Türkiye’de gittiği yerlerde gördüklerini aktardı. Elazığ’ın Şahinkaya köyündeki bir örneği anlattı.
“Köydeki Ermeniler genç. Harput’ta herkes bilir onların Ermeni olduğunu. Seçimle ilgili kendileriyle konuştum. Benden sonra sivil memurlar gitmiş. Ardından konuştuğum gençler beni arayarak isimlerimizi yazmasan olur mu diye sordular. Köyde böyle bir baskı ortamı oluştu, merkeze doğru oyları kaydırmak istiyorlar, dediler.
“Ermenilerin burada yaşadığı sorunların en sıcak örneğini yaşadım. Şimdi o köyden kime ne kadar oy çıkacak bakacağım.
“Baskıya göre oyun yönünün değiştiğine şahit olacağız diye tahmin ediyorum.”
Azınlık adaylarının şansı
Nalcı ulusal azınlıkların uzun yıllardır Türkiye’de siyaset yapmak istemediklerini, bir araç olarak kullanıldıklarını farkettiklerini de söyledi.
“Belediye seçimlerinde tekrar aktifleşene kadar azınlıkların siyasi katılımı Türkiye’de azalıyor. Son on yılda ise BDP’nin ve bağımsız adayların girişimiyle Ermeniler, Süryaniler, Rumlar yavaş yavaş siyasete girmeye başlıyor.
“Bu seçimlerde daha fazla aday olduğunu görüyoruz. Ancak büyükşehirlerde böyle, Ankara’nın ötesine geçtiğinizde bu adayları göremiyorsunuz. Neden bu adaylar büyük bölgelerde; çünkü büyük alanlarda seçilme şansınız daha yüksek.”
Kotalar
Nalcı Ermenilerin hepsinin siyasi görüşünün aynı olduğu varsayımının da yanlışlığını vurguladı, kota sisteminin üzerine düşünülmesi gerektiğini belirti.
“Kota olarak birçok partide azınlıkların yeri var. Partilerin listelerinde birer ikişer Ermeni’nin ismi var. Hangi partiden adaylık olduğu önemli değil, nasıl oraya yerleştirildiği üzerinden düşünülmesi gerekiyor.”
Koçak: İzleme çalışmaları yapılıyor
Ezgi Koçak da konuşmasında siyasete katılımın bir varolma hali olduğunu hatırlatarak temsil meselesiyle ilişkisine değindi.
“Temsil meselesi önemli, görünür olmak demokratik haklardan biri ama sadece temsil meselesine indirgenmiş siyaset de problemli.”
Kota önemli ama...
İzleme çalışmaları yaptıklarını belirten Koçak kamu ve seçim izleme grubu olmak üzere iki gruplarının olduğunu anlattı.
“İzleme çalışmaları yerel ve ulusal düzeyde hep birlikte yapılıyor.
“Seçim izleme çalışması dört başlıkta yapılıyor. Siyasi partiler, Yüksek Seçim Kurulu, mevzuat izleniyor ve mekanizmalara bakılıyor.”
Koçak kadın katılımı için kotanın önemli bir araç olduğunu da vurguladı.
“Ancak sadece pozitif ayrımcılık üzerinden okunduğu zaman bakıyorsunuz, fırsat eşitliğine gitmiş oluyorsunuz. Bu da feministlerin yıllardır söylediği sonuçlarda eşitlik vurgusuyla çelişiyor.
“Başlangıç noktası ne olursa olsun sonuçta hizmetlere ve siyasete ulaşmanız önemli.”
Baraj bir kadın meselesi
Koçak mevzuatın da kadınların katılımına dair sorunlu olduğunu belirti ve baraj meselesine dikkat çekti.
“Baraj meselesi de öncelikle kadın meselesi. Baraj nedeniyle dışarıda bırakılan grupların çok büyük bir kısmını kadınlar oluşturuyor.”
Ezgi Koçak Kadın Koalisyonu’nun izlemeleri sonucunda siyasi partilere yönelik bir karne yayınlayacağını da söyledi.
Özarslan: Seçim kampanyaları da vekillik de denetlenebilmeli
Şeffaflık Derneği’nden Özarslan da konuşmasında yolsuzluk siyaset ilişkisine değindi, bir ülkenin iyi yönetilebilmesi için şeffaf ve denetlenebilir bir yönetime sahip olması gerektiğine dikkat çekti.
Türkiye’de yapılan çalışmalarda siyaset kurumunun en yolsuz kurum olarak çıktığını, ikinci olarak da medyanın geldiğini hatırlattı.
Dokunulmazlık
Özarslan’ın dikkat çektiği noktalardan biri de temiz siyasetin en önemli unsuru olarak gösterilen milletvekillerinin dokunulmazlığıydı. Dokunulmazlığın kürsü dokunulmazlığıyla sınırlı olması gerektiğini söyledi.
“Milletvekillerini mal varlığı açık olmalı, çünkü biz kendilerine değil halka hizmet etmelerini istiyoruz. Bunun için de sivil toplumun denetiminin olmasını istiyoruz. Meclis’e girerken, çalışırken ve çıkarken açıklamalı mal varlığını. Türkiye’de biz bunu göremiyoruz.
“Bir de seçim kampanyaları dönemi finansman nereden geliyor bilmeyiz biz. Milletvekillerine kim yardım ediyor, sonra o vekiller kime nasıl ödüyor bu borcu bilmiyoruz. Bu alanda da Türkiye çok geride. Sadece cumhurbaşkanlığı seçiminde çok acemi bir denemesini gördük.”
Yılmaz: "En yalnız diaspora"
Volkan Yılmaz da LGBTİ’lerin sosyal ve ekonomik hakları için çalıştıklarını hatırlatarak konuşmasının başında bir akademisyenin LGBTİ’ler için yaptığı tanımı aktardı: En yalnız diaspora!
Farklı azınlık gruplarının yan yana gelerek konuşmaya çalıştıkları söyleyen Yılmaz bununla birlikte LGBTİ’lerin özel durumuna dikkat çekti.
“Toplumun en büyük nefreti eşcinsellere ve translara yönelik. Daha sonra da ateistler geliyor.”
Kazanımlar
Yılmaz yaptıkları çalışmaları anlatırken yerel seçimlerde yaptıkları “LGBTİ dostu belediyecilik” kampanyasını anımsattı.
“Bir siyasi baskı oluşturabilecek yerlerde bu belediyecilik protokolünü başkan adaylarına imzalatmaya çalıştık.
“Böylece bir tür araç yarattık ve LGBTİ hareketinin bileşenleri olarak bir arada kullandık.
“Bunun sonucunda bazı adaylar belediye başkanı oldu. Bir de 14 açık arkadaşımız belediye meclis üyeliklerine aday olmuştu. Hiçbiri seçilemedi ama sonradan biri ilk yedekte olduğu için bir kişi istifa edince onun yerine ilk eşcinsel belediye meclis üyesi oldu. Beşiktaş Belediyesi’nde çalışmaya başladı.”
Meclis’te LGBTİ kampanyası başlattıklarını vurgulayan Yılmaz kampanyayla milletvekili adaylarının Meclis’e gittiklerinde LGBTİ haklarını savunacaklarını vaat etmelerini amaçladıklarını söyledi.
“İkinci olarak açık kimlikli LGBTİ’lerin siyasi partilerin seçilebilecek sıralardan aday olmalarını destekliyoruz.”
Güvenç: Mevsimlik işçiler oy kullanamıyor
Şimdi DTK’nın göç komisyonunda çalışan Eski Akdeniz GöçDer Başkanı Selahattin Güvenç ise zorla yerinden etmelerden söz etti. Bunun seçme ve seçilme hakkından nasıl mahrum ettiğini anlattı.
“Seçmen olup da bu hakkını kullanamayanlar var, bir de seçmen olmayanlar.
“Hakkını kullanamayanların ilk grubu büyük ölçüde mevsimlik işçi. Bu insanlar çalışmaya gidiyor. Bu seçimde de şeker pancarı mevsimi nisanda başlayacağı için onbinlerce kişi oy kullanamayacak.
“İkinci grup da okuma yazma bilmeyenler. Bu kişiler çeşitli yöntemler yaratmaya çalışıyor. Mesela adayın seçim pusulasındaki yerini iple ölçerek gidip oy kullananlar var.”
Çadırda yaşayanlar
Güvenç seçmen olamayanları da anlatırken biri Mersin’de üçü Adana’daki köylerden örnek verdi. Buralarda insanların yıllardır çadırlarda yaşadığını, bu nedenle seçmen olamadıklarını belirtti. Devletin bunların varlığını bildiğini ama çadırda yaşadıkları için seçmen olamadıklarını söyledi.
Bir çadır grubuna oy kullanabilmeleri için çadırın arkasına bir duvar örmelerinin önerildiğini de aktardı.
Konferans
İstanbul'da, Point Otel'de gerçekleşen konferansın öğleden sonraki oturumlarında “AB ve AB Aday Ülkelerde Seçimlerin Bağımsız Sivil İzlemesi” başlıklı panel ile “Dezavantajlı Grupların Seçme Seçilme Haklarına Erişimi: Sivil Deneyimler” başlıklı forum yapıldı. (YY)