Tuhafıma giden bir heyecanla dile getirilen bu tümceyi, dili Doğu şivesine çalan 18 yaş civarında genç bir kızdan duyunca, öylesine açtığım televizyonun sesini iyice yükseltip karşısına oturdum.
Genç kız, yaptığı resimler nedeniyle kendisiyle yapılan bir röportaj sırasında yüreğinden bu tümceyi de fırlatıverdi. Yaptığı resimlerden en ilginç olan, okyanusta boğulan iki kadının birbirleriyle dayanışarak yaşamlarını kurtarışına dair olanı. O resme dair sorusunu soruyor sunucu: "Senin de kendini okyanusta boğulur gibi hissettiğin oluyor mu hiç?"
Genç kız yanıtlıyor, "Evet, zaman zaman". Ardından da ekleyiveriyor, heykel de yapmak istediğini ama en sevdiği sanat dalının opera olduğunu...
"Opera seviyorum en çok! Çünkü operanın içindeki çığlık insanın içindeki özgürlüğü açığa çıkartıyor" diye de bir çırpıda tamamlayıveriyor sözcüklerini...
Gençlerin heyecanı
Ucundan yakaladığım programı seyrettikçe "Hayata+" adlı bir organizasyonun Bitlis'te düzenlediği resim atölyesine dair olduğunu anlıyorum. Diğer katılımcıların resimleri gösterilirken bir yandan da, kurs eğitmeni İsmail Acar'ın gençlerin heyecan, istek ve yeteneklerine dair söyledikleriyle devam ediyor program.
Gece yarısı 2.30'da "hadi evinize gidin yatın, sabah 8.30'da yeniden burada olmasınız" uyarısına kimsenin kulak asmayıp da 3.30, 4'e dek çizmeye boyamaya devam ettiklerinden, isteklerinin ve katılımlarının inanılmaz olduğundan, heyecanla, sevinçle söz ediyor.
Tüm konuşmalar sırasında, bir yandan da, kimi oldukça çarpıcı, göz alıcı resimler geçmeye devam ediyor ekrandan. Üç genç adama geliyor söz sırası, ilginç resimleriyle birlikte.
Tüm dilediklerinin üniversiteye girip resim eğitimi almak olduğunu dile getiriyorlar. Geçen kış Bitlis'te açtıkları sergide bir resmin 150 liraya satıldığını dile getirerek kazanılan bu paranın ancak Van'a gitmeye yettiğini ve sınava giriş ücreti 140 lira olduğu için, Van'da içlerinden sadece bir kişinin yetenek sınavına girebildiğini anlatıyorlar.
Sınava girmesine ailesinin izin vermediği delikanlının resimleri ise oldukça dikkat çekici. Gençlerin hemen hepsi, onların deyişiyle "Bitlis'in Batıya uzaklığı" nedeniyle izlemek, öğrenmek istediklerine diledikleri kadar erişemediklerinden, resim malzemesinin pahalı olduğundan, bu malzemeye erişebilmek için inşaat işçiliği, şoförlük vb. ne iş bulurlarsa yaptıklarından söz ediyorlar.
Opera, Batı, Doğu
Bir yandan programı izlerken, bir yandan aklım bu yazının yazılmasına sebep olan genç kızda ve dile getirdiklerinde. Tuhaf geliyor bana: şehir ismi değişse de özü değişmeyen "Sivas Sivas olalı böyle mezalim görmedi" dışlamasıyla tanımlanmasına alıştığım Batı kökenli sanat dallarından biri olan -belki de en zor alışılanı olduğu dile getirilen- opera sanatından Doğulu bir gencin bu tümceyle ve böylesine heyecanla söz etmesi ve onu "özgürlüğün çığlığı" olarak adlandırması.
Sunucu da şaşırmış olmalı ki "Nereden biliyorsun operayı" diye soruyor. Yanıttan anlaşılıyor ki TRT'nin yayınladığı programlardan bilmiş, sevmiş operayı. Aklım bu kez diğer televizyon kanallarına ve "halk bunu istiyor" gerekçesine sığınarak yapılan, içeriği yararsız programlara gidiyor.
Sonra, dilime neredeyse pelesenk ettiğim, sanat eğitiminin yurt çapında yaygınlaştırılması ve Ankara, İstanbul, İzmir'de olduğu gibi Trabzon'da da, Sivas, Diyarbakır, Çanakkale ya da Bitlis'te de çocukların ve gençlerin bale ya da müzik eğitimi alabilmeleri hayalim depreşiyor yeniden.
"Çocuklardan katil" yerine güzel yürekli yetişkinler yetiştirecek bir ülkeye dönüşebilmek hayalim depreşiyor... Kim bilir? Belki bir gün?(MA/EÜ)