Av. Çetin, "Azınlık hakları Türkiye'de bugüne dek algılandığı gibi devleti bölmek için değil, aksine 1989'lardan sonra Avrupa'daki etnik çatışmaları pasifleştirmek, devlet bütünlüğünü barışçıl şekilde sağlamak için, azınlıklara bazı haklar vererek kültürlerini koruma amacıyla getirildi" diyor.
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'na bağlı olarak oluşturulan "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu"nun son olarak Ekim ayında güncelleştirdiği raporun bir bölümü dün (Pazar) Radikal Gazetesi'nde özetlendi.
Av. Çetin, "Raporda da çok açık bir biçimde değinildiği gibi bir kere farklılıkların kabulü ve bu farklılıklarla birlikte birtakım hakların doğduğu, azınlıkların çoğunlukla eşit haklar kullanması gerektiği fikri kabul görmeli" diyor.
Monolitik yapı
Av. Çetin, "Anayasadan başlayarak her yere yazdığımız bir şey var. 'Türkiye devletinin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü'... 'Ülkesiyle bütünlük' ifadesi uluslararası hukukta kabul edilen 'toprak bütünlüğünün' bir yansıması olarak kabul edilebilir. Ancak 'milletiyle bölünmez' ifadesi her türlü farklılığın reddi anlamına gelen monolitik bir yapıyı ifade ediyor " diyor.
Av. Çetin , öncelikle bunun üzerine düşünmemiz gerektiği görüşünde.
"İkincisi anayasadaki vatandaşlık kavramı üzerinde bir konsensus sağlanmamız lazım. Çünkü Anayasadaki kavram birleştirici değil bir anlamda çatışmayı körükleyici bir içeriğe sahip. Herkes Türk'tür deniliyor. Her ne kadar Türklüğü ırki bir şey olarak kabul etmiyoruz dense de, tüm uygulamada, eğitimde, bu etnik öğenin ağırlığı vurgulanıyor."
"Devletin dili olmaz"
Anayasa'nın yine 3/1 maddesinde Türkiye devleti tanımlaması içinde "dili Türkçe'dir" ibaresine işaret eden Av. Çetin "Devletin dili Türkçe'dir deniliyor. Devletin dili olmaz. Ancak resmi dili olur. Bu, aynı zamanda başka dillerin gelişimini ve kullanılmasını engellemez" değerlendirmesi yapıyor.
Azınlık kavramı
Değerlendirmesini "Azınlık kavramına yaklaşışımız beni dehşete düşürüyor" diye sürdüren Av. Çetin, "Ortada bir, devletin ve resmi görüş temsilcilerinin azınlık kavramına yaklaşımı var. Bu hemen hemen diğer devletlerin korkusu ile aynı. Azınlık, devlete yöneltilen bir tehdit gibi algılanıyor" diyor.
Av. Çetin, "Daha vahimi azınlık kavramı, hakaret içeren bir sözcükmüş gibi algılanıyor" diyor ve şu örneği veriyor:
"Emin Çölaşan, Hürriyet'teki köşesinde AB İlerleme Raporuna ilişkin yazısında 'AB Türkiye'deki Alevilere azınlıksınız dedi; bu vatandaşlarımıza yapılmış bir hakarettir' diyor. Azınlık sözcüğünü sanki küfür imiş gibi algılıyor. Bunu yazarken azınlıkları da belirlemiş. Rumlar, Museviler, Ermeniler. Madem böyle bir hakaret içeriyor 'azınlık' sözcüğü, biz bu vatandaşlarımıza 'azınlık' derken nasıl rahat olabiliyoruz?"
Alevi ve Kürtlerden itirazlar
Bazı Kürt ve Alevi temsilcilerinin de azınlık tanımına tepki göstermeleri konusunda Av. Çetin'in görüşleri şöyle:
"Bence bunun kaynağında da bir biçimde bir koşullanmışlık var. Çünkü biz yıllarca eğitim kurumlarında ve halen azınlıkları düşman, güvenilmez, casus ve arkadan vuran kişiler olarak ders kitaplarımızda yazdık. Biz Anayasa Mahkemesi kararlarında ve yine ders kitaplarında azınlıkların çoğunlukla eşit haklara sahip olmayacağı 'sınırlı haklara sahip olacağını' savunduk. Biz azınlıklarımıza o kadar kötü davrandık ki, bu nedenle kimse azınlık olmak istemiyor."
Önyargılarımızla yüzleşelim
"O nedenle tümüyle ön yargılarımızı ortaya döküp herkes bunlarla yüzleşmeli" diyen Av. Fethiye Çetin, uluslararası hukukta azınlık haklarının devleti bölmek için değil, aksine 1989'dan sonra özellikle Doğu Avrupa'daki etnik çatışmaları pasifleştirme, devleti bölmeden bazı haklar vererek azınlıkları ve kültürlerini koruma amacıyla getirildiğini anımsatıyor.
"Uluslararası hukuk, azınlıkların, kültürleri, dilleri, dinleri egemen kültürle eşit konumda olmadığından onları en azından korumak ve geliştirmek için ek tedbirler öngörüyor" diyen Av. Çetin, sık sık azınlıklar bağlamında gündeme gelen Lozan Antlaşmasına ilişkin de "Lozan'da azınlıklarla ilgili 38.* ve 39.** maddeler dikkatle okunduğunda, orada kimi ifadelerin sadece gayrımüslimlerle sınırlı tutulmadığı görülecektir" diyor. (YS/BB)
* Lozan Antlaşması, Madde 38 - Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalite) dil, soy, ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.
Türkiye'de oturan herkes, her dinin, mezhebin ya da inancın kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olmayan gereklerini, ister açıkça ister özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır.
Müslüman olmayan azınlıklar, bütün Türk vatandaşlarına uygulanan ve Türk Hükümeti tarafından milli savunma ya da kamu düzeninin korunması için, ülkenin tümü ya da bir parçası üzerinde alınabilecek tedbirler saklı kalmak şartıyla, dolaşım ve göç etme (yerleşme) hakkından tam olarak yararlanacaklardır.
** Lozan Antlaşması, Madde 39 - Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, Müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık (medeni hukuk) ve siyasal haklardan yararlanacaklardır.
Türkiye'de oturan herkes din ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır.
Din, inanç ya da mezhep farkı, hiçbir Türk vatandaşının yurttaşlık haklarıyla, (medeni haklar) siyasal haklarından yararlanmasına ve özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükselme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışmasına, sanayii ile uğraşmasına engel olmayacaktır.
Bütün Türk vatandaşlarının, gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, din, basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Resmi dil mevcut olmakla birlikte, Türkçe'den başka bir dille konuşan Türk vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır.