Yaşayıp görmek ise, yapılacak işin getireceği sonuçları fazlaca irdelemeden projeye başlayıp / kural koyup / işi yapıp, olası sonuçlarını beklemektir. Yanlış işler yapıldı ise, acılara, sıkıntılara neden olunduysa bu deneyimlerden elde edilen sonuçlara göre yeni düzenlemeler yapılır. Yaz-boz tahtası gibi sürekli düzeltmeler yapılır. Bu arada pek çok sıkıntı çekilir, insanlar bazen tamiri mümkün olmayan acılarla karşılaşır.
Türk toplumu genellikle ikinci metodu benimser. Öngörü ile ve düşünüp taşınarak iş yapmak yerine, önce bir iş yapılır, hatalar yaşanıp görülür yeniden düzeltmeler yapılır.
Anayasa değişirken
12 Eylül Anayasası’ndan memnun olan var mı bilmiyorum. Gerçi halkoyuna sunulduğunda pek çok kişi koşa koşa gidip kabul oyu vermişti. Ben ( mavi yasağına rağmen ) 12 Eylül anayasasına karşı oy verenlerdenim. O zaman oy çokluğu ile benimsenen Anayasa’nın sonuçlarını yaşayıp gördük.
Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının görüşleri doğrultusunda, Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki akademisyenlerin hazırladığı yeni Anayasa taslağının bazı maddeler kamuoyuna sızmaya başladı. Eğitim ile türbanı birbirine karıştıran maddeye oldukça şaşırdım. Çözümü için bunca tartışma yapılan türban sorunu, yeni Anayasada üç tümcelik bir değişiklikle aşılıyormuş:
Prof. Özbudun, AK Parti'ye sundukları seçeneklerden ilkini açıklarken, Anayasadaki mevcut 42'nci maddede, "Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" cümlesinin, "Kimse eğitim ve öğrenim hakkından, kılık - kıyafet nedeniyle alıkonulamaz" şeklinde değiştirilmesinin bir seçenek olduğunu söylemiş.
Komisyon, bu düzenlemenin benimsenmemesi halinde AK Parti'ye bir alternatif daha sunuyormuş. Prof. Dr. Özbudun, bu alternatife göre de "Eğitim öğrenim kurumlarında kılık - kıyafet serbesttir" cümlesinin anayasa metnine konulabileceğini söylemiş.
Üç kelime ve sonuçları
Türbanı üniversitelerde serbest bırakmak için eğitimde kılık kıyafeti tümüyle serbest bırakan böyle bir değişiklik konusunda biraz öngörüde bulunayım:
Anayasa böylece kabul edildi diyelim. Sınıfta ne olacak:
Örneğin X üniversitesinde bir sınıfa 12 tane kız öğrenci derse türbanla girdi. Bunu gören ve anayasa kuralını deşifre etmek isteyen 15 kız öğrenci de ertesi gün sınıfa girerken üstlerindeki giysileri atıp mayoyla kaldılar. Üç erkek öğrenci kafasına fes geçirdi. 7 erkek öğrenci potur giydi, elinde tespih ve koca birer sakalla derse girdi. Daha da çeşitlendirebiliriz. Kara çarşaflar, küpeler, şortlar, ağır makyajlar, tangalar, Venedik festivalinden gelen masklar…
Karşı çıkmaya gör. Yanıt hazırdır: Hocam Yeni Anayasa’yı okumadın galiba: Eğitim öğrenim kurumlarında kılık - kıyafet serbesttir.
Sınıf oldu mu bir panayır yeri? Haydi bakalım ders yapalım. Ne eğlence! Hocalar da bu durumda, kişisel özgürlüklerin önemini anlatan konuları işlerler artık. Öğrenci zaten özgürlüklerini destekleyen hocaları pek sever. Dersler de çok eğlenceli geçer. Gerisini bu eğitimden yarar sağlayacağını düşünen yönetimler, veliler ve dini siyasete malzeme, kadını da bunun ön cephedeki piyonu sayan çevreler düşünsün.
Sınırsız özgürlük, sonunda özgürlüklere sınır getirir. Bunu öngörememek ve yaşayıp görelim demek geri bir anlayıştır ve dünya toplumlarının zengin yaşam deneyimlerinden hiç yararlanmamaktır.
Yaşayalım görelim
Öngörüde bulunmayalım. Yaşayalım görelim, eğer olmazsa yeniden karar/kural değiştiririz. Bu kuralları koyarken de hele bir yaşayalım sonucunu görelim diyeceğimiz için, yeniden sonucu görür ve yine karar/kural değiştiririz. Bu böyle sürer gider. Asıl amacımızı (eğitimin kalitesini yükseltmek) bir türlü gerçekleştiremesek de, toplumca gerilip/çözülüp birbirimizle (ve gençlerimizle) uğraşarak hep birlikte eğlenir/oyalanırız.
Ben bir öngörü geliştirdim. Başkaca öngörüler de geliştirilebilir. Önemli olan öngörüleri birleştirip olabilecekleri hesaplayıp temel kuralları buna göre düzenlemek.
Bir başka öngörü
Kılık kıyafet tamamen serbest kalsın diyenler belki de gelişecek olayları tahmin ediyorlar. Önce serbest bırakıp, serbestiden yakınmalar artsın ve yeni kısıtlamalar getirilsin, bu arada da kendi istekleri / ideolojileri doğrultusunda kısıtlamalar yapılsın diye düşünüyor olabilirler mi?
Ne gibi düzenlemeler / kısıtlamalar istedikleri, yakın çevrelerindeki kadınlara uygun gördükleri giyim tarzından belli değil mi? Eşlerine, kızlarına ve iç kadroları getirdikleri kişilerin eşleri ve kızlarının giyimine bakınca, temeldeki tercihleri açıkça anlaşılıyor…
Kendi yakınlarına bu giyimi uygun görenler, demokrat oldukları için mi tüm ülke kadınları için aynı giyimi istemiyorlar? Yoksa laik toplum, ordu, AB gibi karşı çıkacak güçler var diye mi? Ne dersiniz?
Eğer bu güçleri aşabilirlerse? O zaman da istemeyecekler mi? İşte zurnanın zırt dediği nokta burası. O zaman şimdiki demokrat söylemlerini değiştirip şöyle de konuşabilirler:
- Biiiz, okula giden kızlarımızın dindar ve edep sahibi olmasını arzu ediyoruz. İşlerine geldiği zaman görüş değiştirip bambaşka konuşmaya başladıklarına 5 yıldır izleyerek görüyoruz.
Beğenmedikleri giyim sahibi kadınları kızları da sokaklarda el altından desteklenen Hizbullahiler yıldırılmaya yönelir o aşamada.
Bu da belki bir paranoyak öngörü ama örnekleri İran’da daha önce yaşanan bir paranoya. Şu aşamada söylenince kimsenin hoşuna gitmiyor biliyorum ama yine de yazdım işte…(FÖ/EÜ)