Anlamışsınızdır. Bu yazının konusu; idam cezasının kaldırılması, ana dilde eğitim ve ana dilde iletişim tartışmalarının niteliği...
Herkes biliyor ki, Türkiye'de kimse, ölüm cezasına çarptırılsa bile idam edilemez. 1984 yılından beri verilmiş olan onca ölüm cezasına rağmen bugüne kadar kimse idam edilmedi.
Şu açıkça söylenmese dahi, artık siyasiler bu cezaların infaz edilmesini bir oy aracı olarak görmüyorlar. Ve artık anlaşılmıştır ki, ölüm cezalarının infazı müstakbel suçlular için ibret teşkil etmiyor.
Yol gösterici bilim
Türkiye'de bilim gerçek yol gösterici olsa idi, bu ceza bugüne kadar yasalarımızdan kaldırılır ve günün onca sorunu varken bununla uğraşılmazdı.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Doğru Yol Partisi (DYP) ve onların peşine utanır bir eda ile katılan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), Türkiye'nin demokratikleşmesine, hukukumuzun insancıllaşmasına en büyük engel olarak sahne-i siyasette yer almaktadır.
Tartışmaların komikliği
Ya ana dilde iletişim tartışmalarının komikliğine ne diyelim? Parasını veren bir çanak anten alır ve dilediği televizyon kanalından dilediği dilde yayını dinler ve izler. Ama ulusal bir kanalın yayını söz konusu olduğunda. Haşa...
Söyler misiniz bunu hangi akıl ve mantık alır?
Türkiye anında bölünecek!
Ana dilde eğitim hakkı ise tartışmacılara göre Türkiye'yi anında bölecektir!!! Üstelik Kürtçe'nin bir dil olduğu artık en sıkı aleyhtarlar tarafından kabul görse dahi... Yani hem bir dili tanıyacaksınız, hem de bu dille iletişimi ve o dilin eğitimini yasaklayacaksınız!!!
Peki bu anlamsız tartışmalar neden yapılıyor?
Eğer bir sistemin kendine güveni yoksa herkesi, her hareketi kendisine düşman görür ve paranoyalar içinde kıvranır durur.
Başka bir dilden korkan sistem
Tabii bu paranoyaya kapılanlar yalnızca sahne-i siyaset erbabı değil. Bizim sistemimiz Türkçe'den başka bir dilden nedense korkar. Hele hele çok kültürlülükten bahsetmek neredeyse vatan hainliğiyle eş değerdir.
Şimdi size Siyasi Partiler Yasası'nın bir maddesinden bahsedeceğim:
Madde 81/a- Siyasi Partiler; Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya dil farklılığına dayanan azınlıkların bulunduğunu ileri süremezler.
b- Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar.
Türk kültürünün dışında kültür mü?
Dikkat edelim, madde bir varsayımda bulunuyor: Sosyolojik olarak var olsa dahi; Siyasi partiler, (bölücülük kastı taşımasa dahi) Türkiye'de Türk kültürünün dışında herhangi bir dil ve kültürün varlığını ileri dahi süremeyeceklerdir.
Aynı partiler Türk dil ve kültürünün dışında başkaca dil ve kültürleri koruyamayacaklar, gelişmesi için çalışmayacaklardır. Bu yasağa aykırı hareket ederlerse kapatılacaklardır.
Yeni emekli olmuş, eski Yargıtay Başkanı Sayın Sami Selçuk, ayrılış konuşmasında "Devletin insanların soyu ve sopuyla uğraşmaması gerektiğini" söylerken aslında hukuksal olarak bu konuya dikkat çekmişti.
Tartışmalar abes, ama...
İşte siyasilerimizin iletişim ve eğitim kod adlı garip tartışmasının nedeni budur. Konuya demokrasi cihetinden bakarsanız bu tartışmalar abestir ama, aynı zamanda söylenmeyen, konuşulmayan yasal mesnedi de bulunmaktadır. Asıl tartışılacak şey, Siyasi Partiler Yasası'nın yukarda sözünü ettiğimiz maddesidir.
Gelin gerçek tartışma yapmak istiyorsak bunu tartışalım. (NH/BB)
* Vurgular ve ara başlıklar bianet'e aittir.