"Başak olduğumu iki ay sonra kabul edebildim. Ölmek kolay, yaşatmak zor olan bence. Ve dışarısının bu kadar sessiz olmasını doğrusunu kavrayamıyorum."
"19 Aralık'ta bir şey söylenmeden otomatik silahlarla tarandık. Koğuşlarımız yakıldı",
" Bizim geçmişimizi silmek istiyorlar" diyen ölüm orucu eylemcileri, cezaları Adalet Bakanlığı tarafından 6 ay ertelenerek serbest bırakıldılar.
Onlar hem içeride hem dışarıda
Özgür Radyo 'dan Arzu Demir ölüm orucu eylemcileriyle görüştü. Onlar düşüncelerini, operasyonlarda başlarından geçenleri, daha sonra oradan oraya savruluşlarını ve taleplerini şöyle anlattılar:
Başak Otlu (Gebze Cezaevi): Başak'lığımı iki ay sonra kabul edebildim
* Kendimi anlatmak istiyorum; çünkü 26 yılımı hatırlamıyorum. Son iki senemi neredeyse hiç hatırlayamadım. Geri kalanı insanları gördükçe, bir şeyler anlatıldıkça parça parça hatırlamaya başladım.
* Hastane sürecinde tek hatırladığım bir şey var, ayağıma zincir vuruldu . Zincirden kurtulmak istediğimi hatırlıyorum. Sonra beni Gebze Cezaevi'ne götürdüler, girişten itibaren ablam orada. Çiçek'i istemeye başladım sonuna kadar. Çiçek'i gördüğümde de onu istemişim. Herkes bana 'Başak,Başak' diyordu ama ben Başak olduğumu 2 ay sonra kabul edebildim.
* Duyduğum şeyler bana çok yeni gibi geliyor. Yani sevdiğim insanların, mesela, ölmüş olması bana yeni gibi geliyor. Eski duyguları yeniden yaşıyorsun zaten. Ve dışarısı bana biraz garip geliyor doğrusu. İçeride arkadaşlarımız çok büyük bir şey istemiyorlar aslında. Ve bunu kabul ettirebilmek için bu kadar savaş veriliyor. Ölmek çok zor bir şey değil bence. Ölmek kolay, yaşatmak zor. İçerideki arkadaşların ve bizlerin, yaşamak için ölüm orucunda olduğunu düşünüyorum. Ve dışarısının bu kadar sessiz olmasını doğrusu kavrayamıyorum.
Ecevit Şanlı (Kandıra F Tipi Cezaevi): "Şeker, tuz, su vermediler"
* İzmit Devlet Hastanesi'nde bize şeker, su ve tuz vermediler. Bundaki amaçları bir an önce bilincimizi kaybetmemizdi. Ki, oradaki doktor, hemşire ve askerler daha sonra müdahale etmek için bunu yapıyorlardı ;
* Dört beş arkadaşı oradan Sağmalcılar Hastanesi'ne sevk ettiler. Ama yolculuk çok zordu. Gündüz 12:00-13:00'de ring aracına ellerimiz kelepçeli konuyoruz. Önce Kartal, ondan sonra Haseki, ondan sonra gece 00.00'da Bayrampaşa'ya varıyoruz. Burada hiç bir ihtiyacımız karşılanmadı. Ne su verildi. Ne tuvalet ihtiyacımız karşılandı . Bu yaklaşık7-8 saat , daha fazla....
Erdal Gökoğlu (Kandıra F Tipi Cezaevi): İnsanlığımı hiç unutmadım
* Ben ölüm orucuna katılmışım, ama birçok şeyi hatırlamıyorum. En son hatırladığım, Ankara Ulucanlar'daki operasyondu. Ulucanlar'dan sonra bizi götürmüşler. En son hatırladığım ise bizi Edirne'ye bırakmaları. Oraya nasıl gittik onu da bilmiyorum. Ama Edirne'de hatırladığım sadece bir yer vardı; hücre vardı... Yanımda bir arkadaşım vardı; o da ölüm orucundaydı. Bir de oradan hatırladığım; bu hücrelerde bir tek insan kalıncaya kadar direnmeye devam edeceğiz, demişlerdi.
* İnsanları teslim almaya çalışıyorlar, sadece bizi değil... Sonra, bizi bu hale getirenleri de hiç unutmadım. Bizim yaşadığımız çok güzel şeyleri belki bizden almaya çalıştılar ama, bizden hiç alamadıkları, koparamadıkları şeyler de vardı; insanlığımı hiç unutmadım..."
Bülent Öner (Sincan F Tipi Cezaevi): Tek kişilik hücrede 4 ay kaldım
* 200 ya da onun üzerinde arkadaşımızın tahliye edildiğini ifade ettiniz. Görülmesi gereken şeylerden birisi şu ki; bu 'can kurtardık' denilerek bırakılan insanlarımızın tümü ya yarı ölü ya da sakat vaziyette bırakılmıştır.. Öncelikle bu uygulamayı yapanların hiç de bizim canımızla, sağlığımızla ilgili olmadığının anlaşılması gerekiyor.
* Diğer bir yanıyla da F Tiplerindeki yaşamın insan onuruyla, bir sosyal varlık olarak insanın kendi doğal yaşam sürecini devam ettirmesiyle hiç bir biçimde bağdaşmadığını görmek gerekiyor. Ben 19 Aralık (2000 yılı) operasyonu ile Sincan F tipi Cezaevi'ne konulmuştum. Tek kişilik hücrede yaklaşık dört ay kaldım.
* Orada görülen şeyler, en başta insanın insandan tecrit edilmesiydi. Hiç bir insan yüzünü, hiç bir insan sesini çok uzun süre duyamıyorsunuz.. Yaptığınız aile ziyareti tümüyle bir eziyete ve sizi mevcut insani özelliklerinizi kaybetmeye itecek düzeyde uygulamalarla olabiliyor.
* F Tipi, hücrelerde en çok koruduğumuz, en son feda edeceğimiz yaşamlarımızı ortaya koymak için dayatıldı. Bundan dolayı da bizler ölüm orucuna başladık. Şu an sorun çözülmüş değil, bir biçimde bizden kurtulmak için dışarıya gönderildik.
Sadık Yılmaz (Edirne F Tipi Cezaevi): Otomatik silahla ateş ettiler
* Bayrampaşa Cezaevi'nden Edirne F tipi cezaevine nakledildik. Önce 19 Aralık
operasyonuna dair birkaç şeyi belirtmek istiyorum. Gerçi o günlerde 19 Aralık'ı yaşadığımız günlerin ertesinde günlük basın ve televizyonu izleme imkan ve olanaklarımız yoktu. Dışarı çıktıktan sonra, 19 Aralık'ın günlük basında, televizyonlarda nasıl anlatıldığı, nasıl tartışıldığı, içeride neler yaşandığına dair bir dizi şeyi okudum ve dinledim. Bayrampaşa'da neler yaşadığımıza dair bazı şeylerin altını çizmek gerekir.
* 19 Aralık'ta bütün cezaevlerinde olduğu gibi Bayrampaşa'da da hiçbir şey söylemeden, hiçbir şey anlatılmadan, belirtilmeden üzerimize otomatik silahlarla ateş edilerek bize saldırıldı.
* Sanıyorum 1-2 saat boyunca durumun ne olduğunu, ne yapmaya çalıştıklarını algılayamadık. 1-2 saat boyunca bize bir şey söylenmedi, yalnızca otomatik silahlarla ateş edildi, koğuşlarımız yakıldı.
Nezahat Turan (Kartal Cezaevi): Şeker almak, 15-20 günümüzü aldı
* ...Ve bu süreçte onlarca arkadaşımız yaralandı, ölümler oldu.. Beni en çıplak ve en çok etkileyen olaylardan biri: Kardeşim, o süreçte içeri düşen bir bombayı geri atmaya çalışırken, elinde patlamış ve eli parçalanmıştı. Tüm bu yaşananlar bize tercihi daha net olarak sunuyordu...
* 120. günlerde Bayrampaşa Hastanesi'ne zorla götürüldüm. Orada da özellikle güçten düşmek, bilincimizin kaybolmasını sağlamak için her türlü uygulamaya, işkenceye maruz kaldım. En basit örnek... Dışarıdan şeker aldırmaya çalışmak, 15-20 günümüzü aldı. Kaloriferler özellikle yakılmadı soğuk havada . Sıcak havada da özellikle yakıldı.
İsmail Hakkı Sağdıç (Edirne F Tipi Cezaevi): Geçmişimiz silinmek istendi
* Bilincimi kaybettiğimde götürüldüğüm hastanede isteğim dışında , -bu konuda daha önceden bilincimi kaybettiğimde tedaviyi kabul etmediğimi, istemediğimi belirtir dosyamda yazılı belgem olmasına rağmen- müdahaleye maruz bırakıldım. Ve bu müdahale sonucunda bedenimde, beynimde, bilincimde bir takım değişiklikler yaratıldı. Ve bu değişikliklerin sonucu olarak da 'işte ben senin beynini değiştirdim. Sen artık içinde bulunduğun anı yaşıyorsun. Sen artık geçmişi olmayan bir yaşam sürmeye mahkumsun' denilerek tahliye edildim.
* Bu tahliye... Her şeyden önce tahliyeye değinmek istiyorum. 399'a değinmek istiyorum. 399 kesinlikle bizim cezaevinde yaşamımızı devam ettiremeyeceğimiz için başvurulan bir yöntem, araç falan değil.
* Bunun en basit örneği, daha önce de defalarca biz cezaevinde insanca yaşamak için, bu tarz direnişlere başvurmak zorunda kaldık, zorunda bırakıldık ve bir dizi sorun ortaya çıktı. Örneğin ben 96'ya da (1996'daki ölüm orucu eylemi) katıldım. 96'da bedeninde sorun çıkan arkadaşlarımız var... Hiçbir şeyi hatırlamayan; bırakalım hatırlamayı kendi başına yürüyemeyen arkadaşlarımız var... Bunlar hiç gündeme gelmedi ama bu direnişte gündeme geldi. Niye geldi?
(AD/YÖ/NU)