Bir kadın, kendisine en kötü şiddet biçimlerinden birinin uygulandığı yönünde şikayette bulunuyorsa, feministler bu meseleyi sahipleneceklerdir. Eğer şiddeti uygulayan adam, toplumsal muhalefet içinde sözü geçen adı bilindik bir kişilikse bu adamın politik kişiliği, içine yerleştiği erkeklik tipi ve şiddetle ilişkisi açısından sorgulama konusu edilecektir. Bunun da ötesine geçilerek şu soru sorulacaktır:
"Bu kişi nezdinde temsil edilen hareketin/duruşun zımni olarak önerdiği kadın-erkek ilişkisinin ve halihazırda örneklediği erkeklik biçiminin, cinsiyetçilikten ve her türden şiddetten uzak olmaya yönelik bir projesi, içgörüsü, hadi hepsinden geçtik bir duyarlılığı var mıdır?"
Etyen Mahçupyan, bu soruyu Agos adına "Hayır" olarak cevaplamıştır. Önemli olan noktalardan biri, bu cevabın kısmen Sevan Nişanyan tarafından, ancak kesin, kati ve nihai olarak Mahçupyan tarafından verilmesidir.
Sorunlarımızı ne kadar çözer?
Bir kadının şiddete uğraması, feminizm açısından bir meseledir. Çünkü feminizm nihayet bu durumun büyük tablodaki kadına karşı şiddet motifiyle ilişki içerisinde olduğunu görür.
Bunu görmek ve göstermek kadın hareketinin toplumsal görevidir. Ancak, bir kadına bir erkeğin şiddet göstermesi aynı zamanda birçok başka meseleyle de ilişki içerisinde olabilir. Bu durum, olayın bir meseleler hiyerarşisi içersinde görülmesini gerektirmez. Zira, feminizme, sosyalizme, barış hareketine ve benzeri hareketlerin konularına ait meseleler olay teklerinde iç içe geçerler ve zaman zaman da çelişkili tablolar çıkar ortaya.
Bir demokrasi ve ezilenler paktı kurmanın zorlukları da böyle anlarda su yüzüne çıkar. Örneğin, birçok Avrupa ülkesinin ayrımcılığa uğrayan Müslüman nüfusu, eşcinsellere görülmedik şiddeti uygulayabilir. Sendikalarda çoğunlukla ezici bir cinsiyetçi hava hakimdir. Toprak fakiri köylüler çevreyi darmaduman edecek sanayi yatırımlarını büyük köylülerin ve çevrecilerin muhalefetine karşın iş bulma umuduyla destekleyebilirler. Çıkıp "sınıf meselesi çevreden, çevre eşcinsellerin tanınma talebinden, o da kadınların eşitlik isteğinden önemlidir ya da bu meselede o vardır bu yoktur" demek ne kadar anlamlıdır? Ne kadar sorunlarımızı çözer?
Hele hele son derece liberal bir yerden bir kişiler arası ilişki alanı tanımlayıp bu özel alandaki iki (üç-beş) kişi arasındaki iç meselenin kamusal ve politik düzlemlerde tartışılmasının boş olduğunu söylemek ne kadar anlamlıdır? Ya da mağdurun kuvvetinden dem vurup avantaja bırakmak?
Bir kişisel/özel alan çitiyle çevirmeye güç yetirilebilen her yer için sussaydık aile içi şiddetten başlayarak devletlerin kayıtsız şartsız ulusal hakimiyetlerine kadar ne kadar çok konuda susmak gerekecekti?
Ya da bir eşcinsele, yahut azınlık mensubuna gördüğü şiddetin genel anlamda bir insanlık sorunu olduğunu söylemek ne kadar tatmin edici ve hem politik hem analitik olarak kuvvetli bir argüman olurdu?
Nişanyan vakası bir aile içi şiddet vakası
Radikal demokrasi kuramcıları, gelişen ve kendi içlerinde de zenginleşen sosyal hareketlerin etkileşiminin bu hareketlerin her birini daha demokratik kılacağını söylediler.
Mesela bir işçi hareketi kadın hareketi ile ilişkisi sayesinde cinsiyetçi olmamayı, çevrecilerle ilişkisi sayesinde çevre duyarlılığı edinmeyi başaracaktı. Sosyalist partiler içlerindeki homofobiden kurtulma yoluna gireceklerdi. Gerçekten kadın hareketi pek çok türden hareket ve grupla ilişkisi içerisinde, hem kendi içinde çoklu bir yapı geliştirdi hem de politik perspektifini genişletti.
Feminizm ve feministler ne bir strereotipe sıkıştırılabilir ne de "mağdur kadınları koruma cemiyetinin kadıncıları" değerlendirmesine olanak veren indirgemeci bir kimlik politikası bağlamında tanımlanabilir. Bu işçi hareketine, "işi gereği sadece ücret pazarlığı yapan, bu gündemle sınırlı politik varlığa sahip sendikacılardan ibaret işçiciler" gibi bakmak kadar tuhaftır.
Kadın hareketi kadına yönelik olmasına bile gerek kalmaksızın şiddet vakaları hakkında politikasını ortaya koyar. Barış için, cinsel ve cinsiyet kimlikleri için, militarizme karşı…
Kaldı ki, Nişanyan vakası bir kadına karşı aile içi şiddet vakasıdır. Ancak bu hareketin kadınları çok iyi bilir ki şiddet davalarının soruşturması ve tartışması çok uzarsa mağdur, defalarca yeniden mağdur olur. Bu sebeple mağduru korumaya dönük bir refleksi daha vardır. Tıpkı Hrant Dink cinayeti üzerine yükselen hareketin Rakel Dink ve Ermeni cemaatini davasını savunurken gelişebilecek saldırılardan korumak istemesi gibi.
Toplumsal muhalefet erkeklikleri
Şimdi bu refleks, doğru şekilde çalışacak, Müjde Nişanyan'ın yaşadıklarının sevimsiz ayrıntılarını tekrarlamanın ötesine geçip doğru soruyu soracak. Sizler, bu ülkede toplumsal muhalefet alanında politik kişiliğe sahip insanlar, hareketler, örgütler olarak cinsiyetçilik, cinsiyetçi ya da her türden şiddet karşısında nasıl bir programa sahipsiniz?
Çünkü BarışaRock'lardaki, SDP'deki taciz davasında, toplumsal muhalefet erkekliklerinin tutumunu okumak ne yazık ki çok kolay.
Dışlayıcı ve şiddete eğilimli bir erkek kardeşlik bilinci, kadınlara yönelik şiddetin, arızi, kişisel, nihayet normal olarak yaşamlarımızın parçası olduğunda diretiyor.
Bu konuda politika yapmamak, yapanı susturmak, aşağılamak, başka amaçlara sahip gibi göstermek, bu erkek kardeşliğinin mutabakatını yansıtıyor.
Bu yüzden, yaşanan şiddet vakasını ve cinsiyetçiliği değil, feministleri ve feminizmi tartışıyoruz. Çünkü en kolayı, o kolay feminizm düşmanlığına pas atmak tercih edildi Mahçupyan tarafından.
Şimdi herkes, feministlere atıp tutuyor. Yarı uykulu bir düşmanlık bilincinin büyük uyanışını yansıtır gibi gazete köşeleri. Ne yazık ki, toplumsal muhalefetin erkek kardeşliği, yani muhalif erkeklikler sağ/iktidar erkekliklerle benzersiz bir işbirliği ve uyum içinde.
Neredeyse toplumsal muhalefetin demokratikleşmesi sürecinde zor yakalanan ezilenlerin ve demokrasi güçlerinin ortaklaşması, feminizm ve kadın meseleleri söz konusu olunca, politik farklılıklar unutulup evrensel bir erkek kardeşliğiyle ve cinsiyetçilik zemininde başarılıyor.
Agos, feministlerin "Nişanyan vakasında Agos tavır alsın" talebine, feminizmi ve feministleri tartışarak yanıt vermeye gerçekten mecbur muydu? Gerçekten mi bir problem yok cinsiyetçilikle ve daha genel anlamda şiddetle ilgili olarak yaşananlarda? Atmayı bıraksak bile uyarmayı bile gerektirmeyecek kadar Nişanyan'ı? Gün, dayanışma günü müdür? Kime karşı, kim olarak?
Feminizmi ve kadın hareketini "ahlaklı ve kişilikli" insanlar elindeyken -yani teorik düzeyde- beğenip, somut ve vakalar bağlamında feminist politikaya "icazet" vermemek, herhalde -ve ne yazık ki- toplumsal muhalefetin beslediği organik erkekliklerindeki feminizm düşmanlığındandır. Bu büyük seferberlik de feminizme karşıdır.
Ya da bu "iki kişi arasındaki olayın", diğer erkeklerce tekrarlanabileceğine dönük bir anlayış ve yargılanabileceklerinden doğan korku ve güvence arayışının erkek kardeşliği kollarında son bulmasındandır.
Siz masum hissederken kadınlar zarar görür
Kadına yönelik şiddet böyle bir şeydir beyler. Kendinizi çok masum hissederken, kadınlar zarar görür, elinize kan bulaşır. Siz de, avunmak için, "Olur böyle şeyler, normaldir" diyen kalabalığın tesellisine, kolay düşmanlıklara sığınırsınız. Bu koalisyon, gelecekteki kaç şiddet vakasının altyapısına harç taşımaktadır, düşünmezsiniz. Ama politika yapacaksanız, orada karşınıza feministler çıkacak, buna alışın. Bunun için de, karar verin ey muhalif, devrimci demokrat erkekler, hareketler ve örgütler, bu cinsiyetçilik meselesiyle ne yapacaksınız? (AÇ/TK)
* Aslı Çoban, ODTÜ Sosyoloji, doktora öğrencisi.