Kadına yönelik şiddetin, toplumun duyarlılığını geliştirmek için konferanslar, panellerle anlatıldığını ve kadına yönelik şiddetin görünür kılındığını söyleyen Nevruz, 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanunu'nun da yeterince tanınmadığına dikkat çekiyor.
Nevruz, Kadına yönelik şiddet ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine ve acı çekmesine yol açan, kadının temel hak ve özgürlüklerini ve onurunu zedeleyen bir eylem olduğunu söylüyor.
"Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre, herkes kanun önünde eşittir. Anayasa'nın 5.,10.,12., 17., 19. ve 41. maddeleri, cinsler arası eşitliği ve kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğunu güvence altına alır. Şiddet sadece dayak değildir."
Yemek yakma dayak nedeni
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun ve Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması'nın araştırmalarına göre, ailelerin yüzde 34'ünde fiziksel şiddet, yüzde 53'ünde sözlü şiddetin uygulandığı ve ev içi şiddetin yoğun olarak yaşandığını söylüyor.
Nevruz, kadınların yemek yakma, kocasına karşılık verme, lüzumsuz para yere harcama, ve çocuklarını ihmal etme gibi nedenlerle şiddete uğradığını belirtiyor.
Aile içi şiddete maruz kalanları koruyan kanunlara gerek duyulduğu ne zaman fark edildi?
Uluslararası hukuk alanda yaşanan gelişmeler ve ailenin korunmasını güvence altına alan Anayasa'nın 41. maddesi göz önünde tutularak, aile içindeki olumsuzlukların önüne geçebilmek için iç hukukumuz açısından çok önem taşıyan özel bir yasa çıkarıldı.
14 Ocak 1998 tarihinde "4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun" kabul edilerek, bu önemli adım atıldı. Yasanın adı her ne kadar "Ailenin Korunması" ise de içeriğinde esas itibariyle kadının şiddetten korunması amaçlanmış olduğu görülmektedir.
Peki 4320 sayılı kanun neleri getiriyor?
"4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun daha fazla tanıtılması, uygulamada kolaylıklar getirecektir. Aile içi şiddete maruz kalan eşin veya aile bireylerinden birinin ya da olaya tanık olan üçüncü bir kişinin başvurusu veya Cumhuriyet Savcılığının bildirmesi üzerine, Aile Mahkemesi Hakimi resen (kendiliğinden) olayın niteliklerini göz önünde bulundurarak kanunda yazılı tedbirlerin birine, birkaçına veya hepsine birden hükmeder.
Nelerdir bu tedbirler?
Bu tedbirler kusurlu eşin; şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması; müşterek evden uzaklaştırılması, evin (aile konutunun) şiddete uğrayan eşe ve çocuklarına tahsis edilmesi, şiddet uygulayan eşin eve yaklaşmaması; ev eşyalarına zarar vermemesi; aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi; varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi; alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanmış olarak ortak konuta gelmemesi gibi tedbirler.
Koruma kararı çıktıktan sonra kusurlu eş bu karara uymazsa neler olur?
Koruma kararının bir örneği Aile Mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Savcılık kararın uygulanmasını zabıta (ve gerektiğinde psikolog, sosyal çalışmacı gibi uzman kişiler) aracılığıyla izler. Kusurlu eşin karara uymaması halinde, zabıta mağdurun şikayetine gerek kalmaksızın evrakı resen Savcılığa iletir.
Savcı da karara uymayan kusurlu eş hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar. Yasanın uygulanmasında önemli olan hususlardan biri, tedbir kararının derhal verilmesidir. Uygulamada tedbir başvurusu üzerine mahkemenin acilen karar vermemesi, duruşma günü vererek tedbir kararını bir süre sonra vermesi gibi aksaklıklar söz konusu olmaktadır, ancak bu durum Yasanın gerekçesine ve amacına aykırıdır.
Zira şiddete uğrayanın mahkemeye başvurusu da yeni bir şiddet sebebi olabilecektir. Uygulamadaki bu gibi yanlışlardan dönülerek, usulüne uygun başvurusu ve özellikle doktor raporu bulunan olaylarda hakim derhal tedbiri vermelidir.
Şiddete uğrayan taraf, başvuruda ne gibi zorluklarla karşılaşabilir?
"Uygulamada en çok şikayet edilen konulardan biri, şiddete uğrayan kadınların başvuru sırasında karşılaştıkları zorluklardır. İlk başvurusunu genellikle karakola yapan kadın, polisin göstereceği olumsuz ve ters davranış karşısında, adeta ikinci kez şiddete uğramış olacaktır.
Bu nedenle, özellikle semt karakollarındaki polislerin yasa konusunda bilgilendirilmesi ve bu konuda hizmet içi eğitim verilmesi önem taşımaktadır. Almanya'da şiddetin önlenmesi konusunda çıkarılmış olan benzer bir yasanın etkili bir şekilde uygulanabilmesi için; ilkin pilot bölgeler oluşturulmuş ve "şiddet türleri" ve "fiziksel şiddetin kişileri ruhsal açıdan ağır biçimde zedelediği ve giderek bu durumun toplumsal açıdan da olumsuz etkisi olacağı " konularında polis merkezlerinde çalışanlar bilgilendirilmiştir.
"Bize Güvenin, Şiddete Son Verelim" projesiyle polislerin şiddete uğrayanlara duyarlı davranmalarının sağlanmasına çalışılan bu bölgelerde (Polizeipraesidium Niederbayern) beş yıl sonra yapılan araştırmada aile içi şiddet olaylarının yüzde 30 oranında azalmış olduğu görülmüştür.
Kanunla birlikte bu olaylarda azalma olduğu saptandı mı?
Kanunun çıkarılmasının birinci yılında (1.10.1999 - 1.12.1999) iki ay içinde Türkiye genelinde 1727 dava açılmış olması dikkate değerdir. Bu davaların 564'ü Ege Bölgesinde, bunun 476'sı İzmir'de açılmıştır. İstanbul'da 256, Eskişehir'de 149, Elazığ'da 31, Diyarbakır'da ise 28 dava açılmıştır.
Aslında aile içi şiddet, rakamlara yansıyanlardan çok daha fazla olduğu bilinmektedir. Şiddete uğrayanların ancak yaklaşık yüzde 20'si resmi makamlara başvurmaktadır. yüzde 88 olayda şiddet erkek tarafından uygulanmıştır.
Şiddete maruz kalan kadın adalete başvurmaktan neden çekiniyor ?
Şiddete maruz kalan kadının neden başvuruda bulunmadığına bakıldığında, ekonomik bakımdan güçsüz olması, bir işte çalışmaması dolayısıyla cesareti olmaması veya iddiasının ciddiye alınmayacağı korkusunu taşıması ya da saldırganın cezalandırılmayacağı ve şiddetin tekrarlanacağı endişesi içinde olduğu görülmektedir.
Şiddete uğrayan sessizlik çemberini kırıp, kanunen kendisine tanınan hakkını kullanmak istediğinde, karakoldan başlayarak mahkemede ve tedbirlerin uygulanması safhasında 4320 sayılı Kanunun getiriliş amacı her zaman göz önünde tutulmalı ve amaca uygun şekilde uygulanmalıdır. Bazı eksikliklerine rağmen bu Yasanın çıkarılmış olması büyük kazançtır.
Kadına yönelik şiddet nasıl önlenebilir?
Kadına yönelik şiddetin tam anlamıyla önlenebilmesi için, önlemlerin hukuk alanıyla sınırlı kalması, yasal düzenlemelerin yapılması tabii ki yeterli değildir. Kanun konusunda bilgilendirme toplantıları yapmada Barolara, bu bilgilerin yaygınlaştırılmasında görsel ve yazılı medyaya, kanunun uygulanmasında adli tıptan, sosyal hizmetlere; polis teşkilatından yargı mekanizmasına kadar herkese görev düşmektedir.(BEU/AD)