Bugünlerde Moskova'da ya da Kuzey Osetya'nın Beslan kentinde, Ramallah'da ya da Kudüs'de, New York'ta Brüksel'de, Bağdat'ta Washington'da, kısaca dünyanın bir çok kentinde, sadece polis, asker ya da medya çalışanları değil, tüm yurttaşların en çok konuştuğu, en çok tartıştığı konu, global terörizm olsa gerek. Çünkü radyolardan, televizyonlardan, gazetelerden, her gün bombalı saldırı, intihar komandosu eylemleri, otobüs bombalanması, çocuk kaçırılması, rehin almalar, patlayıcı dolu araçla bir hedefe saldırılar konusunda haberler, yorumlar, görüntüler ve sesler izliyoruz.
Global terörizm
Global terör diye bir şey varsa, bu aralar işte onu yaşıyoruz. Yani dünyanın herhangi bir bölgesinde, artık kimsenin can güvenliği yok. ABD Başkanı Bush'un iddialarının aksine, 11 Eylül saldırısı- Afganistan ve Irak işgallerinden sonra "Dünya daha güvenli bir dünya" değil. Herhangi bir örgüt ya da olayla ilgili olmasanız bile, bilhassa büyük kentlerde, sokağa çıkıp rahatça yürümek, dolaşmak, gezmek ya da işe, okula, fabrikaya gitmek artık eskisi kadar rahat değil.
Okuyoruz haberleri, bakıyoruz görüntülere, evet belki bizim coğrafyamızda yani Ortadoğu, Kafkaslarda yoğunlaşmış durumda bu aralar şiddet eylemleri, ama bir süre önce Balkanlar da kaynıyordu. Daha önce Bali'den Berlin'e, New York'dan Nairobi'ye kadar başka bir çok yöre ve kentte de geniş çaplı saldırılar olmuştu.
Kim niye saldırıyor, sorusuna verilebilecek herhalde bin bir cevap var. Batılı ülkelerin akademilerinde, inceleme-araştırma kurumlarında her gün yüzlerce sayfa tahlil, strateji örgütlerinde de uzmanlar bin bir gözlem, fikir, analiz üretiyor bu yeni küresel terör olayını anlamak ve açıklamak için.
Tabi bu arada olayların niceliği ve niteliği itibarıyla terörle İslamiyet arasında da çoğu zaman talihsiz ve temelsiz ilişkiler de kuruluyor. Bu konuya şimdilik girmeyeceğim ama global terör olgusunu anlamak için biri somut ve belki de yerel diğeri daha genel hatta teorik iki önermem var:
Somut Bir Örnek
Bu tür şiddet olaylarını vakti zamanında biz de, yani İstanbullular olarak yaşadık. Hem de Kürt meselesi bağlamında yaşadık. Somut örnek şu: 90'lı yılların başında İstanbul'da küçük bir atölyede karın tokluğuna çıraklık yapan bir Kürt delikanlısı, ki İstanbul'a geleli henüz üç ay olmuş, yalnız ve toprağından kopmuş, çaresiz ve umutsuz, çünkü köyü boşaltılmış, bir akşam, akrabalarından bir telefon geliyor. Köyünden ayrılmak zorunda kalan annesi, babası, üç kız, iki de erkek kardeşi, Adana'daki akrabalarının evinde kalırken, güvenlik kuvvetlerinin terörist evi zannıyla yaptıkları baskın sırasında kurşunlanarak öldürülmüş. Belki tam böyle değil ama buna benzer olaylar yaşandı.
Şimdi bu çocuk, bu haberi aldıktan sonra akıl izan almayan, kendini yakmaktan oraya buraya bomba atmaya kadar her türlü eylemi yapar. Tabii mesele sadece annesini babasını kaybetmiş olmak değil. Terör eylemlerinin gerekçe ya da bahanesi binlerce. İnandığı dine hakaret edildiğine tanık olan, ölümü hafife alan, şehitlik mertebesine ulaşmak isteyen, milliyetine saldırıda bulunulduğuna kanaat getiren, kahraman olmaya koşullandırılmış, şiddet tünelinin ucunda hiç bir şey görmese de masmavi bir gökyüzü tahayyül eden on binlerce belki de yüz binlerce insan var bu dünyada.
Dünyanın çeşitli yörelerindeki terör eylemlerinin fail ya da zanlıları hakkında yapılan sosyolojik araştırmalarda bu kişilerin çoğunun aslında yoksul ya da orta sınıf mensubu ama, her halükarda mevcut düzenden gayrı memnun kişiler olduğu saptanmış durumda. Batı'da tahsil görmüş olanı ya da orta üst hatta zengin sınıflardan gelenler de var, onlar da kültürel olarak, manevi olarak ya da ruhen sorunlu. Mesele tabi ki, sadece yoksulluk değil. Kimlik meselesi var, psikolojik sorunlar var, kendisiyle, çevresiyle barışık olamayanlar var... Anadili yasaklananlar, toprağı elinden alınanlar, ülkesi işgal altında olanlar... Daha bir sürü gerekçe saymak mümkün.
Yanlış anlaşılmasın bu durumdaki insanların şiddete, teröre başvurması tabii ki kabul edilir bir tutum değil. Ancak neden bu kadar çok şiddet var, neden bu kadar çok insan terörist yöntemleri benimsiyor sorusunu da sormak ve yanıtlar aramak durumundayız. Kuşkusuz sorun kişisel bir sorun da değil. Bu kitlesel memnuniyetsizliği kitlesel olarak örgütleyenler de var. Bir ruh hali yaratılıyor böylece. İlle de El Kaide'ye mensup olmak şart değil.
Dolayısıyla şu saptama önemli: Bugün dünyada sorunu olan insanların bu sorunlarını barışçı, demokratik yöntemlerle çözmek için yeterli araçları ve müsait bir zemini bulunmuyor...Bulunmuyor ki, şiddete başvuruyorlar.
Zemin müsaitse...
Gelelim daha genel teorik sorun dediğim meseleye...Küresel çapta yaygınlaşan neo-liberalizm, yani siyasette ve ekonomide ve kültürde tek düşüncenin egemenliği, bu düşünceyle uyuşmayan milyarlarca insanı devre dışı bırakıyor, toplumun dışına itiyor. Sefalet, açlık, işsizlik, yoksulluk içinde yaşayan insanlar ve onlar adına hareket ettiklerini söyleyenler de, neo-liberal şiddete karşı, çok fazla olanakları olmasa da şiddete başvuruyor. Yumuşak karın diyebileceğimiz sivil hedeflere yöneliyorlar, çocuklar gibi masum ve güçsüzleri rehin alıyorlar, otobüsleri, kiliseleri, sinagogları bazen de camileri bombalayıp gövde gösterisi yapıyorlar, bu arada nefret söylemini de geliştiriyorlar.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın yıllık raporlarına şöyle bir göz atmak kafi. Dünyada müthiş bir siyasi-iktisadi dengesizlik var: Çok az zenginin elinde çok fazla güç var, çok kalabalık yoksul kitlenin ise neredeyse hiç bir şeyi yok. Zincirleri bile...
Dolayısıyla global terör aslında global kapitalizme bir cevap gibi görünse de, etkili ve anlamlı bir cevap olmadığı açık. Çünkü global terör, global kapitalizmin bir ürünü, bir sonucu, spontane ve düşüncesiz bir karşı refleksi. Noam Chomsky, terörizmin yoksulların savunma ya da saldırı olanağı olduğunu öne süren tezlere hep karşı çıkar. "Terörizm, yoksulların Atom Bombasıdır" tezi daha çok Pentagon, CİA gibi mahfillerde oluşturulan bir tez.
Bir mesele daha var: Bir örgüt sivil bir yeri bombaladığında ona hemen ve tabi ki terörist diyoruz ama, bir devlet kocaman bir ülkeyi bombalayıp binlerce sivili öldürdüğünde, güçlü devletler ya da ülke içindeki egemenler ve tabi ki medya, bu eyleme "demokrasi ve istikrar operasyonu" adını veriyor. Bu da aslında global terörü besleyen, cesaretlendiren bir unsur...
Esasla taliyi ayırt etmek
Sonuç olarak, global terör artık öyle polis-asker önlemiyle çözülemeyecek, engellenemeyecek bir aşamaya geldi. Global terörü doğuran nedenler incelenip onlar çözülmedikçe dünya global teröre daha fazla esir kalacak. Ormanı görmeden ağaca bakanlar, global terörizme karşı mücadele edemiyor aksine global terörizmi teşvik eden tutumlar benimsiyor. Son örnek Beslan katliamı: Teröristler, bugün varılan sonuçlardan çok gayrı memnun olmasalar gerek. Dünya kamuoyu okul basan teröristlerden çok Moskova'yı kınar bir konumda.
Ormanla ağacı tefrik edemeyince bilgi ve bilinç kapasitemiz, yeteneklerimiz sekteye uğruyor. Operasyonun teknik ayrıntıları içinde boğulduk. Ya da olayın faillerini araştıran hafiyelerin saçmalıklarından bunaldık. Kimse Çeçenistan-Rusya Federasyonu ilişkileri hakkında bir şey söylemedi. Kimse Kafkasya halklarının siyasi-ekonomik-kültürel yapısı hakkında iki satır yazmadı. Melodram sahnelerine katlandık.
Özgürlük, demokrasi, çoğulculuk, barış, dayanışma, sosyal adalet, paylaşımcılık gibi değerler önplana çıkarılmazsa bombalar daha çok patlar. Dünya çapında esas saldırgan güç olan ABD'ye karşı tutum almadan ve geliştirmeden, yerel ya da global terörizme karşı çıkmak mümkün değil. Bombasız, rehinesiz, patlamasız barışçı günler dileğiyle... (SON/RD)