Nefret Suçları Karşıtı Buluşma başlıklı etkinlikler dizisi bugün "Nefret söylemi ve ifade özgürlüğü: Dilin kemiği yok mu?" paneliyle başladı. Panele Galatasaray Üniversitesi'nden Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, CHP Bursa Milletvekili ve ODTÜ'nün eski öğretim üyelerinden sosyal antropolog Doç. Dr. Aykan Erdemir ve Radikal gazetesinin yazarlarından Pınar Öğünç konuşmacı olarak katıldı.
İnceoğlu medyanın söyleminin toplumsal iktidarın söylemini yeniden ürettiğini söyleyerek başladığı konuşmasında gazetecilerin toplumsal iktidar yapısının bir parçası haline geldiğini anlattı. Gazetecilerin karşı karşıya geldikleri ideolojileri nasıl yeniden ürettikleri ya da nasıl bir karşı duruş gösterdiğinin temel bir mesele olduğunu; haberin nasıl oluşturulduğunun önemli olduğunu söyledi.
Toplumdaki egemenlik mücadelesinin medya üzerinden de gerçekleştiğini ve kullanılan söylemin toplumdaki önyargıları pekiştirdiğini anlatan İnceoğlu'nun üzerinde durduğu konuların bazıları şunlardı:
*Nefret söylemi nefret suçuna giden suçun çıkış noktasıdır. Nefret suçunun önünü açan, onu teşvik eden, tahammülsüzlüğün ve hoşgörüsüzlüğün bir dışavurumu olarak tanımlamak mümkün. Hedef olan gruplara toplumda size yer yok diyor, bu mesajı sürekli yineliyorsunuz. İnsanların en temel hakkı olan yaşama ve katılım hakkını elinden almış oluyorsunuz.
Nefret söylemi - ifade özgürlüğü
*Nefret söylemi ile ifade özgürlüğü arasındaki sınır tartışmalıdır. Nefret söylemi kapsamına girdiğini iddia ettiğiniz yerde ifade özgürlüğü ihlali konusunda eleştiriler gündeme geliyor.
*Nefret söylemi Avrupa Birliği ülkelerinde suç olarak tanımlanmaya başlandı. ABD'de ise ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü daha önemli. İfade özgürlüğü temel insan haklarından biri olsa da bireyler kendi açıklamalarından doğabilecek potansiyel nefret söylemi konusunda dikkatli olmalı.
*Türkiye'de ötekileştirme çok bariz biçimde görülüyor. Türkiye'de ötekileştirdiği grubun insani değerlerini zaman zaman inkar eden, onlara uygulanan şiddeti ve aşağılayıcı davranışları haklılaştırabilen, meşrulaştırabilen bir medyanın varlığını biliyoruz. Nefret söylemi ifadelerini haber başlıklarında sıklıkla görebiliyoruz.
*LGBTT bireylere ve Kürtlere yönelik ötekileştirme içeren haber başlıkları, kalıp yargıların kullanıldığı başlıklar, vs, çözümsüzlükten başka bir şey sunmuyor.
Başka bir iletişim mümkün
*Nefret söyleminin raporlanması, izlenmesi gerekiyor. Deşifre etmek önemli, böylece kamuoyunda farkındalık yaratılıyor.
*Barış gazeteciliği yapılması lazım: Bir çatışmayı sadece iki tarafın çatışması gibi göstermekten kaçınmalı; çatışmanın sonuçları, özellikle bağlantıları ve travmalar gibi şiddetin görünmeyen yüzü üzerine haberler yapılmalı.
*Trajedi, soykırım, katliam gibi sözcükler tutumlu kullanılmalı, barbar gibi şeytanlaştırıcı sıfatlar ve kahramanlaştırıcı ya da kurbanlaştırıcı sözcükleri kullanmaktan kaçınmalı.
Nefret suçları yasası
Doç. Dr. Aykan Erdemir ise yaptığı konuşmada Meclis'te yer alan milletvekillerinin ifadelerinde rastlanan nefret söylemi içeren sözcüklerden söz etti, örnekler verdi.
Erdemir nefret suçları yasası istediklerinden de söz etti. Yasanın "ırk, din, inanç, ulusal köken, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, engellilik ve göçmenliği kapsayacak biçimde" olması gerektiğini söyledi.
Bir mezara ya da boş bir sinagoga yapılan saldırı gibi hiç kimsenin doğrudan fiziksel olarak zarar görmüş olmasa da bir korku salma aracı olduğu için nefret suçları yasası kapsamında olması gerektiğini de ekledi.
Aykan Erdemir devletin nefret suçlarına dair veri toplaması, bununla görevli olması gerektiğini ve herhangi bir suç nefret suçu saiki ile işlendiğinde ağırlaştırılmış ceza verilmesi gerektiğini de belirtti.
Erdemir bir "hassasiyet eğitimi"nden de söz etti. Kamu görevlilerinin vatandaşlarla ilişkilerinde çoğulcu, eşit yurttaşlık değerleriyle görev yapmalarını ve nefret suçları işleyen kişilerin de peşin hükümleriyle, nefret duygularıyla yüzleşmelerini sağlayacak bir zorunlu hassasiyet eğitimini içeren bir nefret suçları yasası istediklerini anlattı.
Nefret söyleminin normalleşmesi tehlikesi
Son konuşmacı Radikal gazetesinden Pınar Öğünç'tü.
Öğünç konuşmasına medyadaki nefret söyleminin öteki üzerindeki baskının artmasına yol açtığını söyleyerek, nefret söyleminin normalleşmesinin en büyük tehlike olduğunu anlatarak başladı.
Nefret söyleminin genelde bireysel bir suç gibi ifade edildiğini belirttikten sonra linç kültürüyle ilişkisine değindi ve nefret söyleminin yaygınlaşmasının linç kavramının ayakta durmasıyla sağlandığını, ikisinin birbirini beslediğini anlattı.
Ajans gazetecilerinin önemi
Medyanın "tarafsızlığı"nı sorgularken nefret söyleminde nasıl taraf olduğuna da değindi Öğünç. Medyanın seçimlerinin aynı söylemi nasıl tekrar ürettiğini, bunun haberi yazarken seçilen kelimeler de dahi görülebildiğini anlattı; nedensiz eklenen etnik kimlik bilgilerini, cinsiyet yönelimi bilgilerine değindi. Sadece muhabirler ve buna onay veren editörler üzerinden yayılan bir nefret söyleminden söz etti.
Bu anlamda ajans gazeteciliğinin önemini vurgulayan Öğünç, yerel muhabir ağının daralmasıyla gazeteciliğin ajanslardan gelen haberlere takla attıran bir jimnastik hareketine dönüştüğünü söyledi. Böylece ajans muhabirinin kullandığı nefret söylemi içeren ifadelerin bir süzgeçten geçmeden yaygınlaşabildiğini anlattı. Sivil toplum örgütlerinin ve akademisyenlerin ajans gazetecilerine yönelik çalışmalar, atölyeler yapmasının önemli olduğunu vurguladı.
Büyük kentlerde farkına varılmasa da yerel gazetecilerin bulundukları bölgelerde etkili olduklarına dikkat çeken Pınar Öğünç, burada üretilen nefret söyleminin gözden kaçmaması gerektiğini hatırlattı.
*Nefret Suçları Karşıtı Buluşma Bilgi Üniversitesi'nin Dolapdere Kampusü'nde gerçekleştiriliyor. Etkinlik iki gün sürecek. Ayrıntılı bilgi için tıklayınız.