Medyadaki nefret söylemi üzerine çok konuşuluyor, tartışılıyor. Çünkü Türkiye'de medyanın bu konudaki karnesi zayıf. Bu söylemlerin ilk hedefi ise LGBTİ+'lar oluyor.
O haberlerden biri, Atölye BİA'ya başlarken yaptığım gündem taramasında karşıma çıkan, bir trans kadının "meçhul" ölümüyle ilgiliydi. En az on kaynaktan baktığım halde, kadının ne adını ne de nasıl öldüğünü öğrenebildim.
Gördüklerimin çoğu; açık nefret söylemi içeren, asılsız senaryolar üreten, şiddet betimlemeleriyle dolu haberlerdi. Belki de ulaştığım tek gerçek, vesikalık fotoğraf ve ölüm bilgisiydi. Geriye kalan her şey, transfobi ve nefret!
Ne yazık ki nefret söylemi ve ayrımcılık içeren bu haberler münferit değil, sistematik.
Peki, bu sistematik şiddet kendini nasıl var ediyor? Bu haberler ve temsiller, zihinlerimize işlenerek normalleştiriliyor ve çeşitli bahanelerle meşrulaştırılıyor.
Günün sonunda bu şiddete sessiz kalacak, hatta onaylayacak toplumsal rıza üretildiğinde ise süreç tamamlanıyor.
Neşesi, gururu ve isyanıyla bu "nefret çarkına çomak sokan" LGBTİ+'lar da var olmaya devam ediyor.
Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği Etkinlik ve Örgütlenme Koordinatörü Efruz Kaya ve bağımsız LGBTİ+ aktivisti Oğulcan Yediveren ile bu haberlerin onları nasıl etkilediğini konuştuk.
Kaos GL LGBTİ+ Haber Portalı Yazarı Yıldız Tar'a LGBTİ+ odaklı haberciliği, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Ceren Sözeri'ye de nefret söyleminin tanımını sorduk.
*Efruz Kaya
"Etki alanımız büyük"
Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği Etkinlik ve Örgütlenme Koordinatörü Efruz Kaya; hakikatin arayan ve ortaya çıkaran bir medyanın, gücün ve iktidarın tekelleşmesi önündeki en önemli araçlardan biri olduğunu söylüyor.
O, medya nefret söylemi ve ayrımcılık içeren bir alana dönüştüğünde herkesin hayatının kökten ve kötü etkilendiği görüşünde. Kaya, bu haberlerle karşılaştığında ne hissettiğini ise şöyle anlatıyor:
"Bunları okuduğum zaman eskiden çok daha fazla öfkeleniyordum. Şu anda da sinirleniyorum. Ama anladım ki, er geç yargılanacaklar. Çünkü bu haberleri yapmak bir suç. Yargılanacakları günün sevinci ve coşkusuyla hayatıma devam ediyorum, bu beni motive ediyor.
O yüzden hiç umutsuzluğa düşmüyorum. Sayımız az olabilir, her toplantıda aynı yüzleri görüyor da olabiliriz; ama etki alanımız çok büyük. Kafamız zehir gibi. Bizim kaybetme gibi bir durumumuz yok."
*Oğulcan Yediveren
"Medya değişecek"
Bağımsız LGBTİ+ aktivisti Oğulcan Yediveren de medyadaki nefret söyleminden rahatsız. "LGBTİ+ların önemli bir kısmının gizli yaşadığı bir toplumda, insanların bizlere dair bilgi alabildiği yegâne kaynaklardan biri, medya" diyor ve ekliyor:
"Bu haberleri okuduğumda bir yandan da toplum benim hakkımda ne düşünüyor ya da düşünecek, onu anlamış oluyorum. Sokakta yürürken, tanımadığım insanlarla diyalog kurarken bu haberler üzerimde bir baskı oluşturabiliyor. Sonrasında 'Açılmalı mıyım, açılmamalı mıyım?', 'Sokakta yürürken erkek arkadaşımın elini tutayım mı?', 'Dışarıda sevgilimi yanağından öpeyim mi?' gibi sorular sordurarak sosyal hareketlerimi de şekillendiren bir noktaya varıyor."
"Kendimi bildim bileli medyada hâkim dil aşağı yukarı aynı ve değişmiyor" diyen Yediveren, sözlerini "Bu yüzden haberde sadece öğrenmek istediğim şeye odaklanıp onun bana vereceği duygusal hasara karşı duygusuzlaşıyorum. Fakat hikâyeler o kadar çarpık anlatılıyor ki haberdeki bilginin doğruluğundan da emin olamıyorum. Güvenimi kaybettiğim için bir yerden sonra haberleri takip etmeye dair hevesim de kalmıyor" ifadeleriyle sürdürüyor.
Yediveren, umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini söyleyip "Bir gün medyanın içerisinde bulunduğu büyük kurumsal yapıların değişeceğine inanıyorum. Heteroseksizmin, cisseksizmin olmadığı yapılar haline gelecekler" diyor.
"Anlatılan bizim hikâyemiz olmalı"
LGBTİ+ odaklı habercilik yapan Kaos GL LGBTİ+ Haber Portalı yazarlarından Yıldız Tar, yaptıklarını şöyle anlatıyor:
"Medyada anlatılan bir hikâye var ve o, LGBTİ+'ların hikâyesi değil. Nefret söylemine karşı alternatif bir habercilik için yola çıkarken belki de ilk olarak gündemimize aldığımız konu, anlatılanın bizim hikâyemiz olmasını sağlamak.
Çoğu zaman medyada LGBTİ+'lar sadece gündem gerektirdiğinde haber olurken biz onların gündemini sayfalarımıza taşımaya çalışıyoruz. Haberin nesnesi değil, öznesi olmalarını sağlamak için uğraşıyoruz.
Nefret söylemini azaltmaya ve medyadaki ayrımcılığa karşı olması gereken sesi güçlendirmeye çalışıyoruz. Bu sebeple günlük ya da haftalık olarak nefret söylemi içeren, ayrımcılık yapan haberleri yeniden yazarak, LGBTİ+'lara mikrofon uzatarak, bu haberlerin LGBTİ+'ları nasıl etkilediğini araştırıyoruz.
Senelik olarak yaptığımız medya izleme çalışmamızda da haberlerin gazetenin hangi sayfasında yayınladığı, konusunun ne olduğu, kimin görüşlerine başvurulduğunu soruyoruz.
Son olarak yayıncılığımızda LGBTİ+'ları ilgilendirebilecek her türlü konuya alan açıyor ve konuşulmasını teşvik ediyoruz. İletişime geçtiğimiz bütün yayın kurumlarında bir LGBTİ+ yayın politikası oluşturmaları, LGBTİ+'ları gündelik yayıncılıklarının bir parçası haline getirmeleri yönünde değişim yaratmaya çalışıyoruz."
Nefret söylemi nedir?Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Ceren Sözeri, "Nefret söyleminin tek bir tanımı yok. Avrupa Birliği (AB) Konseyi'nin 1997'de yaptığı uzunca bir tanım var, fakat o da sınırlı. Nefret söylemi, yalnızca sözcüklerden ibaret bir şey değil. Kimi zaman kullanılan görsel, o sayfanın mizanpajı ya da haberi sunan spikerin mimikleri nefret söylemi kapsamına girebilir. Bu haberlerin veriliş biçimi, hedef gösterilen kişilerin yaşadıkları şiddet vakalarının da artmasına neden oluyor. Biz bu vakaları istatistiklerden değil, artan haberlerden öğreniyoruz. Her şiddet vakası haberleşmediği için, gerçek vaka sayısının çok daha fazla olabileceğini bilmeliyiz. Bunun veri olarak tutulmaması ve paylaşılmaması ise, devletin bunu sistematik bir şiddet olarak görmediğini ortaya çıkarıyor. Çünkü bunun bir sistematik şiddet olduğunu tespit ederseniz, mücadele de etmek zorundasınız" diyor. |
TIKLAYIN - Erkek Şiddedi Çetelesi Ekim 2020
(DŞ/SO)