Tasarısının sahip olduğu içeriği kavramak için, öncelikle "neden böylesi bir değişikliğe gidiliyor?" sorusuna yanıt vermek gerekiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin böylesi bir değişikliğe gitmesinde, üniversite öğrencilerinin, akademisyenlerin, YÖK'e karşı yürüttükleri mücadelenin payı kaçınılmaz.
Ancak YÖK'e karşı gelişen tepkilerle birlikte, sermayenin yükseköğretimi yeniden yapılandırmaya duyduğu ihtiyaç da belirleyici bir etken. Aslında, Yeni YÖK Yasa Tasarısı'yla birlikte, 1475 Sayılı İş Kanunu'nda yapılmak istenen değişiklikler, Personel Rejimi Yasası gibi hazırlanan yeni düzenlemeler birlikte ele alındığında manzara daha da netleşecek. İş Kanunu'nda yer alan "ödünç işçi", "esnek sözleşme" gibi uygulamalarla çalışma yaşamını esnekleştirmeyi ve önündeki tüm engelleri kaldırmayı hedefleyen sermaye benzer bir yaklaşımla, üniversiteleri de tamamen hizmetine açmayı planlıyor.
Yeni tasarı daha çok, üniversitelerin yönetim yapısı üzerine yoğunlaşıyor. YÖK'ün ismi değiştirilerek "Yükseköğretim Eşgüdüm Kurulu" (YEK) yapılıyor. Üniversitelerarası Kurul yeniden yapılandırılarak, önemli yönetim yetkileri veriliyor. Üniversitelerarası Kurul'un yönetiminde en fazla üç rektör yer alabiliyor, YEK'te ise rektörler yer almıyor.
Patronlar YEK'in içinde
YEK'in yapısına bakarsak... Söz konusu kurul, Cumhurbaşkanınca Üniversitelerarası Kurul'un, her bilim kurulundan en az bir üye olmak üzere, Rektör olmayan üyeleri arasından atayacağı yedi, Bakanlar Kurulu'nca üst düzey devlet görevlileri arasından; Maliye, Milli Eğitim, Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ve İçişleri Bakanlıklarından birer, Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı'ndan bir olmak üzere seçilen yedi, Kendi yönetim kurulu üyeleri arasından seçilmek üzere; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nce seçilen bir, TİSK tarafından seçilen bir, İşçi konfederasyonlarının en az ikisi tarafından seçilen bir olmak üzere 17 üyeden oluşuyor.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) dışında, her iki sermaye kuruluşu da üniversitelerin merkezinde temsil ediliyor. Bu da, yükseköğretimin bizzat patronların eliyle piyasaya açılması anlamına geliyor. Bu arada anti parantez açarsak, işçi konfederasyonları YEK içinde temsil edilirken, eğitim emekçilerinin konfederasyonu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'na (KESK) böyle bir hakkın verilmemiş olması da anlamlı. Bu KESK'in halen resmi olarak tanımlanmadığı anlamında da yorumlanabilir.
Üniversite-sermaye işbirliği
Gelelim YEK'in yapacaklarından bazılarına...
Yasa Tasarısı'ndan aktarırsak, "Ülke kalkınma hedefleri doğrultusunda uzun dönemli bilimsel ve teknolojik gelişme planlarını, Üniversitelerarası Kurul'un ve kanunlarında bu konularda görevlendirilmiş kurum ve kuruluşların çalışmalarını da gözeterek hazırlamak ve bu amaca yönelik olarak yükseköğretim kurumları arasında eşgüdümü sağlamak ve işbirliğini geliştirmek, Ülkemizin sosyal ve ekonomik politikalarına katkıda bulunacak eğitim ve araştırma hedeflerini belirlemek, Yükseköğretim kurumlarının eğitim-öğretim programlarına kayıtlı öğrencilerden alınacak harçlarla ilgili, yükseköğretim kurumlarından gelen teklifleri inceleyerek görüşlerini Hükümete bildirmek..."
Bilim ve teknoloji savaşın hizmetine
Sermaye örgütleri, içişleri bakanlığı ve genelkurmay başkanlığının atacağı temsilcilerin yer alacağı bir YEK'ten nasıl bir kalkınma modeli çıkar ya da söz konusu bu kurul üniversitelerin bilimsel ve teknolojik gelişme yönlerini nereye çevirmelerini ister...
Bir zamanlar Erzurum Üniversitesi'nin tank modernizasyonu için yaptığı araştırmaları düşünün. Hele savaş hazırlıklarının tüm hızıyla sürdüğü ve işverenlerin de savaş istediğini açık açık ilan ettiği bu koşullarda tank modernizasyonu için yapılacak araştırmalara, başka savaş araçlarının modernizasyonu da eklenecektir.
Sermaye örgütlerinin temsilcilerinin yer aldığı YEK, ayrıca yükseköğretim kurumlarına kayıtlı öğrencilerden alınacak harçların miktarını da belirleyip, bakanlar kuruluna sunacak. Bu durumda nasıl bir tutum takınacaktır acaba YEK? Eğitimin tamamen özelleştirilmesini isteyen sermaye, zam oranlarını yüzde 5'lerde yapmayacaktır kuşkusuz.
Yeni YÖK Yasa Tasarısı'nın kurulmasını öngördüğü bir başka merkezi kurum ise Yükseköğretim Eşgüdüm Kurulu bünyesinde oluşturulan Mesleki Yüksek Eğitim Kurulu. Bu kurul da, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan üç, Sanayi ve Ticaret, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Sağlık, Tarım, Turizm Bakanlıkları ile Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığından görevlendirilecek birer ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) ve işçi sendikaları konfederasyonlarından görevlendirilecek birer ve Üniversitelerarası Kurul'un görevlendireceği altı üyeden oluşur.
Söz konusu Mesleki Yüksek Eğitim Kurulu da, yasaya göre, bir dizi işin dışında, "Ülkenin kaynak ve ihtiyaçlarına uygun bir mesleki yüksek eğitim planlaması yapmak ve meslek standartlarının geliştirilmesine dönük çalışmalar yapmak, Mesleki yükseköğretim kurumlarının kamu kurumları ve piyasalarla ilişkilerinde rehberlik etmek, yardımda bulunmak"tan sorumlu. Yani Mesleki Yüksek Eğitim Kurulu da YEK gibi üniversiteleri sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirecek.
Vergi rekortmenleri üniversite yönetiminde
Üniversite yönetim kurulunda da, dekanlar, yüksekokul müdürlerinin kendi aralarında seçecekleri en az bir temsilcinin dışında, sanayi ve ticaret odalarının başkanları veya görevlendirecekleri temsilcilerinden bir, il genel meclisi ve il belediye meclislerinden belirlenen birer ve en fazla vergi veren mükellefler arasından valilikçe belirlenecek iki üyeden oluşacak.
Görüldüğü üzere sermaye temsilcileri tepeden başlamak üzere üniversite yönetim kurullarına kadar yükseköğretimin bütün karar alma mekanizmalarına giriyorlar. Bu bir yana, bir de il genel meclisi ya da il belediye meclislerinden hiçbir akademik formasyona sahip olmayan insanlar üniversite yönetim kuruluna gelerek, o üniversitenin akademik yaşamı hakkında karar alacak. Bir de en fazla vergi veren mükelleflerden ikisinin valilik tarafından seçilerek yönetim kuruluna gönderilmesi var... En fazla vergi verenleri bir düşünün... Vah üniversitelerin haline...
Bu TÜSİAD-AKP tasarısının mantığına göre, eğitim sermaye için vardır ve sermayedarlar eğitimi bizzat kendileri yönetmediği için eğitim işlevini oynayamamaktadır! Dolayısıyla tasarı, zenginlere, sadece zengin oldukları için, ilkokul mezunu dahi olsalar, hatta Manukyan gibi genelev patroniçesi dahi olsalar, üniversiteyi yönetme hakkı veriyor. Böylece bu tasarıyla birlikte, "en çok vergi veren"ler; üniversite bütçelerinin belirlenmesinde; öğretim elemanlarının hangi birimde çalışacağına dair karar verilmesinde; üniversitenin üreteceği mal ve hizmetlerinin fiyatlarının belirlenmesinde; "üniversite-sanayi etkileşimini sağlayıcı kurullar oluşturulmasında" söz sahibi oluyorlar.
Demokratik katılım!
Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu'nun geçtiğimiz hafta içinde yasayı açıklarken en övündüğü, sözde yasa tasarının, kamuoyunun önünde tartışılarak hazırlanmış olmasıydı. Yani bu yasa demokratik bir yasaydı. Söz konusu düzenlemenin 5. maddesinde de "Karar alma süreçlerinde demokratik katılım sağlanır" deniyor. Ancak hiçbir akademik oluşumda öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin bırakın karar alma mekanizmalarına katılması, görüşlerinin alınmasına dair hiçbir ifadeye yer verilmiyor. Bu nasıl "demokratik katılım" .
Bir de dışarıdan eğitim
Yeni yasa tasarısında "dışarıdan eğitim" adı altında yeni bir eğitim modeli öneriliyor. Yasadan aktarırsak, "Dışardan Eğitim: Yükseköğretimin belirli dallarında, devam zorunluluğu olmaksızın sadece yarı yıl içi ve sonu sınavlarına katılma zorunluluğu bulunan bir eğitim-öğretim türüdür. Bu eğitimi izleyen öğrenciler ortak zorunlu dersler ile gerekli görülen bazı dersleri, ilgili yükseköğretim kurumlarınca mesai saatleri dışındaki uygun saatlerde düzenlenecek derslerde alırlar."
Söz konusu düzenlemenin pratik uygulamasını düşünün, öğrenci harç ödeyecek, ancak para verdiği üniversite ona karşı hiçbir sorumluluk taşımayacak. Tıpkı, part time çalışma ya da çalışma yaşamının esnekleştirilmesi gibi. Nasıl Yeni İş Kanunu'nda, işçi işverenin istediği zaman esnek sözleşmeyle çalışması gibi.
Önce şirketin yönetimi belirleniyor
Bir önceki hükümet döneminde meclise sunulan "Yeni YÖK tasarısı", üniversitelerin iç mali işleyişine dair ayrıntılı düzenlemeler getiriyordu.
Her üniversitede "işletme hesabı" kurularak şirket işleyişinin oturtulmasını planlıyordu. AKP hükümetinin tasarısı ise, önceliği, sermayeye dayalı bir yönetim aygıtı oluşturmaya verdiği için, mali hükümlere, bilinçli olarak bu tasarıda yer verilmemiş.
Erkan Mumcu, Milli Eğitim Bakanlığı'nın sitesinde yer alan açıklamasında, "mali hükümlere ilişkin düzenlemeler konusunda Maliye Bakanlığı ile birlikte çalışılacağını ve daha önce YÖK tarafından hazırlanan ve 53 devlet üniversitesi tarafından desteklenen yasa tasarısının dikkate alınacağını" belirtti. Yani, mevcut tasarı esas olarak, "şirket"in yönetimini belirliyor; bunu "şirket"in işleyişine dair başka tasarılar da izleyecektir. Yani bu tasarı, aslında harçların binlerce dolara çıkarılmasının, "işletme hesabı"nın, "araştırma profesörlüğü" adı altında bilim adamlarının sermayenin hizmetçisi yapılmasının bir ön adımı.
Özellikle üniversite öğrencilerinin kurulduğu günden bu yana diline pelesenk ettiği "YÖK kaldırılsın" talebi bundan sonra da küçük bir değişiklikle süreceğe benziyor yani "YEK kaldırılsın" ya da "Ne YÖK, ne YEK, özerk demokratik üniversite".(BB)