Buluşmanın tabii Cezayir barda yapılmasının da önemini hemen yazmalı. Vildan (Erozan), Melek (Taylan) ve Murat (Çelikkan) Cezayir sokağını inatlaşırcasına dönüştürdükleri "Fransız sokağı"nın yamacına açtıkları bara "Cezayir" diyerek herkesin yüzünü güldürdüler, BİA'cıların da tabii.
Dolaşan dedikodulara bakılırsa, "Cezayir üçlüsü" parti fikri daha fikir olmadan olaya el koyup, "parti bizden" demişler.
Azıcık reklam lütfen
Hele de Emel (Güntaş) ve tabii ki Ofis İstanbul'un dekorasyonu, nasıl diyorlar, olayı başka bir boyuta taşımış. İtalyan Amele Cemiyeti'nden Cezayir'e az yol değil; BİA'ya da bu yakışır doğrusu.
Salı günkü partiyi biamag'da yazmaya gelince, ki her daim muhabirliğini yaşayan, proje danışma kurulundan, Siirt Mücadele gazetesinin her şeyi Cumhur Kılıççıoğlu yazdı, bianet'çilerin kendi haberlerini yapmaya zaman bulmakta hep bir zorlandıklarını hatırlatmaktan başka çare yok. İnsan biraz reklam yapmasını öğrenir değil mi?
Ben, 18:30'da memleket saat ayarı gibi kapıda bitmiştim. Orhan Pamuk olsam kim bilir Cezayir'i nasıl anlatırdım; olmadığına göre gidip görün, İstanbullu olmayanlar da yolları bu şehre düştüğünde Cezayir'e de uğrasın.
Parti ikramlarını da bu memlekette bu kadar gurme olunca bana düşmez ama, tatmak gerek.
e-posta oyunu
İnsanlar tek tük gelmeye başlayınca, ne yalan söyleyeyim, ya bu koca üç salon dolmazsa diye hayıflanıyordum ki, geliyorlar, geliyorlar, geliyorlar. Hem de, sonradan öğrendiğime göre son 8-9 yıldır BİA'nın yanında yer alan, ellerinden geleni yapmaya çalışan sevenlerin çağrılmasında e-postaların oyununa gelmişler, mesela TMMOB'dan Hüseyin Yeşil, ta başlardan beri olayın içinde, daveti almamış, başka al(dırıl)amayanlar da vardır mutlaka..
Acaba onlara da mı davet ulaşmadı? Yani, aksilikler ve belki de telaştan unutulanlar da gelebilseydi salonlar dar gelecekti.
Şu sekiz yıl hikayesi
Parti olayına girmeden aklımda kaldığınca ama, şu sekiz yılın hikayesini Nadire ile Ertuğrul anlatırken kulak misafiri oldum, aktarayım bari: 1996 yılının Ağustos ya da Eylülünde, o sıra Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) yönetim kurulu üyesi elektrik mühendisi Naci Temeltaş bunlara telefon etmiş; Yavuz Önen başkanlığındaki TMMOB Yönetim Kurulu'nun bir medya projesi var görüşelim diye.
Nadire, "ben projelerden yorgun düşmüşüm, yokum" deyip kestirip atmış...
Naci, hem okur hem de TMMOB olarak medyadan şikayetleri olduğunu, bir alternatif haber ajansı projesi üzerine düşünmeye çağırmış, bir kez daha buluşmaya karar vermişler.
İkinci buluşma nerede olmuş? Nadire'nin evinde. Ertuğrul, "daha uygun bir yer bulamadım, biz oturur konuşuruz, sen bize katılmak zorunda değilsin" demiş... Tam akıl akıl, peşime takıl...
İş AB'de bozuluyor
Sonrasında "proje"ye, doğrusu projenin projesine Fügen Uğur katılmış, Heinrch Böll Vakfı temsilcisi olarak, başlamışlar çalışmaya. "Gerçekçi ol, imkansızı iste" demeyip, sanki bu yaptıkları farklı da, ajanstansa, yerel medyaya bakmaya karar vermişler.
Hikaye uzun, macera heyecanlı, özetle, araştırma, anket, bölgelerde toplantılar derken, IPS İletişim Vakfı (Nadire, Ertuğrul, Şahika Yüksel, Füsun Özbilgen ve Tuğrul Eryılmaz oluyor) TMMOB ve Türk Tabipleri Birliği öncülüğünde 3-4 Mayıs 1997'de Ankara'da haberi kendine dert eden yerel gazete, radyo, televizyonlar, iletişim eğitimcileri bir araya geliyorlar.
İşte, yerel medyanın sorunları ve çözüm olanakları başlıklı bu iki günlük konferansta BİA doğuyor. Bitiriyorum, konferans projenin gerçekleşmesi için Avrupa Birliği'ne fon için başvurma kararı alıyor. TMMOB, imzacı kuruluş olarak başvuruyor.
Nadire, halen olayın olabildiğince dışında kalma kararında, hesaba göre TMMOB işi yapacak, gerekirse IPS'ye de danışacak.
AB, "iletişim"le TMMOB arasında bağ kurmakta zorlanınca, IPS'yi imzacı kuruluş olmaya davet ediyor ve...
Bianet'in çalışanları
Çarşamba günü BİA² Danışma Kurulu toplantısı olduğundan İstanbul'da bulunan C. Kılıççıoğlu ve Diyarbakır Barosu'ndan Merak Danış Beştaş partiye ilk gelenlerdi.
Partiye katılanları yazmak istiyordum ama yanlış yapmaktan, herkesi hatırlamamaktan falan korkuyorum. Televolelerde yaptıkları gibi aradan seçmek de bana yakışmaz... Sahiden sevenleri çokmuş, onu yazayım bari...
2000 Mayıs ayında filen başlayan BİA'nın ilk çalışanlarından, tabii ki halen çalışanlar oradaydı. BİA kıdemlisi, artık medya özgürlüğü, ihlalleri deyince ilk akla gelen, tabii Fikret İlkiz'den sonra - sahi o yoktu--, isim Erol Önderoğlu, Çocuk hakları haberciliği olabileceğini kanıtlayan Erhan Üstündağ, insan haklarını izlerken dünyayı da en az Türkiye kadar izlemeye çalışan Tolga Korkut ve BİA'nın yeni şanslarından muhabir Kemal Özmen, partinin en keyiflileri arasındaydı.
Kadın hakları editörü aranıyor
Yakında anne olacak kadın hakları editörü Burçin Belge gelememişti. Ayrıldığı andan itibaren yokluğu bianet okurlarınca hemen fark edilen Burçin, dokuz ay kadar BİA'da olamayacak.
Yani, bu süre için haberciliğe ve kadın meselesine kafayı takmış yorulmak bilmez bir kadın gazeteci aranıyor, benden söylemesi.
Abdurrahman Atalay ile Serdal Akkaya'yı unutmayalım; her gün sitenin yapılmasından BİA'da akan hayatı "külyutmaz" programlarla kolaylaştıran bu teknik ikili, üstelik sadece teknik de değil, BİA'nın olmazsa olmazlarından.
BİA² nüfusu artıyor, koordinatör yardımcısı Ayliz Baskın da bebek bekliyor, o da gelemedi. Tabii ki partinin en çok koşturanları proje koordinasyonundan yeni BİA'cı Leyla İşbilir ve idare müdürü en eski BİA'cılardan Baran Gündoğdu idi.
Her gelenin BİA'da tuzu var
En iyisi, sosyete köşelerinden öğrendiğim üzere yazayım; medya, yayın, hak kuruluşlarından pek çok gazeteci, yazar, sanatçı, insan hakları savunucusu, akademisyen dostla beraberdik.
Şöyle bir baktım da, gelemeyenler bir yana, en azından benim bildiğim kadarıyla her gördüğüm BİA için bir şeyler yaptı, Cezayir üçlüsü gibi yapmaya devam ediyor. Valla hak da ediyorlar.
Cumhur bey dansları falan yazmış da ben Metis'ten Müge Gürsoy Sökmen'i de yazmadan edemeyeceğim. Tuğrul Eryılmaz, sanki biraz erken ayrıldı, yoksa pistte başkasına yer mi kalırdı?
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) İstanbul Şubesi yeni Başkanı İsmail Saymaz da erken ayrılmak durumunda kaldı; aslında gelmesi bile çok hoştu; çünkü aynı saatlerde Toplumsal Araştırmalar Vakfı Lokalinde ÇGD'nin Basın Özgürlüğü partisi vardı.
Cumhur beyi okuyanlar bilir, konuşma falan yapmadılar, modası geçmeye başlayan lafla söyleyeyim olaya damardan girildi, partiyse parti, lafa ne gerek değil mi? Hoş, kimileri müziğin ritmine bile kapılmamayı başarıp derin sohbetlere dalmışlardı.
Gözler, en çok Radikal'den atılan yeni işsiz, artık muhabir adlarının pek bilinmediği medyanın muhabiri Ahmet Şık'ı da aradı ama, besbelli ki Ahmet telefonlara cevap vermekten fırsat bulamadı. Telefon edenler, başka şeyler de yapmayı düşünürler mutlaka, ben bu konuya girmeyeyim, beni aşar.
Nedir bu BİA ve BİA² mevzuu?
Bir de BİA ve BİA² farklılığına da açıklık getireyim diyorum. 2000-2003 arasındaki ilk projenin kısaltması BİA olduğu için, Kasım 2003'te başlayan AB destekli üç yıllık "Medya Özgürlüğü ve Bağımsız Gazetecilik İzleme ve Haber Ağı" projesine de BİA² diyorlar.
Bazen, BİA o kadar meşhur oldu ki, adından vazgeçemiyorsunuz diye takılıyorum..Esasında, BİA², tam da ifade ettiği gibi BİA'nın zenginleştirilmiş devamı
BİA²'nin ikinci yılını da yarıladılar; bir yandan bianet, bir yandan haldır haldır haftasonları yerel medya eğitimi, hak kuruluşları eğitimi, medya ihlal raporları derken hiç boş durmuyorlar.
Eğitimler derken, tabii ki eğitim programlarını kuran, kitapları derleyen Doç. Dr. Sevda Alankuş'u anmamak olmaz. Gözlerim Sevda'yı aradı ama şimdi Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı olarak eskisi kadar sık gelemiyor.
Hiç yorulmazlar
Devamla; bir yıldır 12 gazeteyi tarıyor, medyayı hak haberciliği modası yaratmaya çalışıyorlar. Moda yaratmak, büyük iş de, sanki biraz etkilemeye başladılar gibi. Şu günlerde yerel radyolar için kadın, çocuk, insan hakları programlarını hazırlamaya başlıyorlarmış...
Kadir Çöpdemir, reklamda "ne aile, hiç yorulmuyorlar" diyor ya; BİA'cılar da öyle; "yorulmak yok, çalışmak var, bugünlerde, yarınlarda..." misali. .
Yorulmak deyince, partide de hiç yorulmadılar; dostlarla bulunmanın keyfi her şeye değerdi...
Son bir not: Gelecek yıl, Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde de Uluslar arası Bağımsız Medya Forumu düzenliyorlar; kürenin ve memleketin dört bir yanından kendileri gibi gazeteciler, iletişim akademisyenleri, hak örgütleri biraraya gelecek.
Ben, artık hep gideceğim ama gelecek yılki doğum gününde yine bir "Cezayir partisi" istiyorum doğrusu. Vildan, Murat ve Melek'e duyurulur.
Kutlu olsun hepimize... (BA)