Nazım Hikmet ile Piraye Altınoğlu 1930'da tanıştılar. Sonraki yıl evleneceklerdi. Kovuşturmalar, tutuklamalar derken ancak 31 Ocak 1935'te imzalarını attılar.
Nazım 1933’ten 1950’ye kadar, 17 yıl boyunca İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinden Piraye’ye mektuplar yazdı.1938'de "orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı" gerekçesiyle 28 yıl dört ay hapis cezasına çarptırıldı. Demokrat Parti'nin 1950'de iktidara gelince çıkardığı Af yasasıyla salıverildi.
Piraye'nin oğlu, edebiyat eleştirmeni Memet Fuat 1998'de mektupları derledi, yayınladı.
Fuat, kitaptaki sunuşunda şunları yazdı:
“Nazım’ın 1933’ten 1950’ye kadar, on yedi yıl boyunca, çeşitli cezaevlerinden kendisine yazdığı mektupları, Piraye bir tahta bavulda saklardı. Ceviz ağacından yapılmış, 41 x 26 x 14 cm boyutlarında küçük bir tahta bavul. Küçük olduğu için, belki ‘çanta’ demek daha doğru. Bu ceviz çantayı ona Nazım sanırım Çankırı Cezaevi’ndeyken yapmıştı.”
Hapisteki Yazarlar Günü'nde Nazım'dan Piraye'ye... Hapisteki yazarların sevdikleri için...
***
Sevgilim,
Yine ikimiz birden hastalanmışız. Hatta bu sefer aramıza Suzan da karışmış. Ben senden içinde birkaç mektubu taşıyan zarfı aldığım gün kırk derece ile yatıyordum. Sağolsun Doktor Neşati imdadıma yetişti ve beni kötü ve ihtilat yapması mümkün bir gripten kurtardı. Bugün ilk defa yataktan çıktım, hem dirilmenin, hem de senden bir mektup daha almış olmanın sevinci içindeyim.
Evvela sorduğun şeylere cevap vereyim: Büfeyi ambalaj parası da dahil, ki bu sekiz lira kadar tutuyor, altmış liraya yapıyor marangoz. O da benim hatırım için. Tabii nakliye parası müşteriye ait. Kotraları sordum, cevap gelince bildiririm. Kumaş meselesinde gözümü yıldırdın, sana yarınki mektubumda kumaşların birer örneğini gönderirim. Ona göre karar verirsin. Eğer beğenirsen hemen yollarım ve kendine, unutma mutlaka kendine, elbise ve tayyör yaptırır, beni görmeye onlarla gelirsin.
Mesele kalmaz.
Ahmet'in işine gelince, iyi anlamadım, Bursa'ya sürgün için mi, yoksa hapishane için mi soruyor? Sürgün içinse burda, yani şehirde geçinip geçinemeyeceğini tahmin edemem. Fakat Bursa hapishanesine nakledilmek mevzuu bahisse, hemen teşebbüs etsin, yalnız sen bana yine bildir ki burda hapishanede evrakını çabuk yaptırırım. Hapishanede geçinme meselesine gelince, bunu sorması abes, ben burdayım, bir kişinin yediğini iki kişi de yer. Hem Ahmet güzel yemek pişirir, sayesinde ben de temiz yemek yerim.
Makine yağını aldım. Teşekkür ederim. Yağcının kaç para istediğini bilmiyorum, ben burdan veririm, sana bildiririm, sen orda alırsın, yanında kalır, açıktan paran olur. Bu hafta içinde ipek broşürlerinin parasını alacağımı umuyorum, alır almaz hissene elden düşeni, yani kumaş parası filan çıktıktan sonra kalanı derhal yollarım. İstediğin ecza dolabına gelince eğer abdesthaneye asacaksan şöyle üstünkörü bir şey yaptırayım. Ama odana koymak istersen zarif bir şey yaptırayım. Nasıl olsa on, on iki liraya çıkacak. Artık sen bilirsin. Suzan'ın sık sık sende kalmasına pek sevindim. Ha, Memet'e kendimi methetmek ihtiyacını duymaklığım, tuhaf değil, oldukça hazindir. Oğlum öyle benden uzaklaşıyor, benimle öyle alakadar değil ve ben bunu öyle kederle hissediyorum ki, herhalde onun biraz olsun alakasını çekebilmek umuduyla onları yazmışımdır.
TIKLAYIN - NAZIM HİKMET'İN YAŞAM ÖYKÜSÜ
Canım karıcığım, Mercan'ın erkek mi, dişi mi olduğunu hâlâ anlayamadın mı? Artık bunu anlamak kabildir, oğlansa çükü artık büyümüştür. Velhasıl şuna bir eş bulup da üretsen bol bol et yerdin. Hem de Mercan erkekse benim, kadınsa senin haline düşmezdi.
Üzerimde müthiş halsizliğim var, buna rağmen canım şu anda seni öyle istiyor ki, galiba yaş dönümü bende de büyük babamınki gibi başlıyor.
Bir gün senin koynuna gireceğim ve bir hafta yatağından çıkmayacağım ve bir hafta sonra ya ikimizin de ölüsünü bulacaklar yahut senin karnında yüz on iki çocuğun kımıldanmaya başladığını duyacağız.
Sana mühim bir haber. Taşkın'dan mektup aldım, okurken ağladım, çocuklarım içinde bir vefalı o var. Ömrümün sonuna kadar bunu unutmayacağım. Sana, bana yazdığı mektubu saklaman için yolluyorum. Hele mektubun sonundaki şiirden sonra ilave ettiği iki satır var ki beni öldürdü.
Sana ayrıca Taşkın için para yollayacağım, ihtiyacı olan şeyleri al. Zaten bundan sonra kızıma her ay beş lira göndereceğim.
Seni, Taşkın'ı, Mercan'ı ve Pırpır'ı (Pırpır'ın kim olduğunu bilemedin mi? bildin mi?) hasretle kucaklarım.
Koltuklarının altından öperim, karım,
Nazım Hikmet, Piraye'ye Mektuplar (Derleyen: Mehmet Fuat, Yapı Kredi Yayınları, 426-427 syf.)