Eskişehir'de bir dönem öğrenciliğimi dört erkek ev arkadaşıyla geçirdim. İstanbul dönüşü bir gün, bir kadın örgütüne bağış olsun diye aldığım "Mor İğne" kampanyasının neşeli kartpostallarını salonumuzun duvarlarına astım.
Evde yaşayan erkeklerin mor iğne kartpostallarını görüp pis pis sırıtmaları, kartpostalların üzerinde yazan "bedenim bedenimdir, bedenimden elini çek" gibi cümleleri heceleyerek, yüksek sesle okumaları, ardından kahkalar atmaları, yetmiyormuş gibi eve gelen misafirlere de göz işaretiyle kartpostalları göstermeleri, hep birlikte bu durumla eğlenmeleri falan iş çığırından çıktı.
Evden çıkarken "aman dikkatli ol, iğneni unutma" esprilerine bir süre kendimi bozmayıp gülümsesem de erkekler mor iğne kampanyasını bir avuç marjinal kadının taciz, tecavüz karşısında bulduğu işe yaramaz bir çözüm olarak görüyor, küçümseyip gülüyorlardı...
Mor İğne kampanyası benim hayatıma böyle girdi. Benimle dalga geçen erkek arkadaşlarıma "ama arkadaşlar..." diye karşı çıkarken fark etmeden sahiplendiğim bir kampanya oldu. Kartpostallarını duvarımdan indirmediğim... "Erkeklik" her yerdeydi, bizim evin salonundaydı...
2 Kasım 1989...
Peki Mor İğne Kampanyası nasıl, ne zaman başlamıştı?
Bundan tam 19 yıl önce, 2 Kasım'da Kadıköy-Karaköy vapurunda bir kadının "Şu elimde görmüş olduğunuz mor iğne..." diye bağırmasıyla başladı.
Bağıran Filiz Karakuş'tu. Karakuş'tan dinliyoruz:
"1989'un Şubat ayında feminist bir haftasonu toplantısı düzenlendi. Bu hafta sonunda Türkiye'nin çeşitli illerinde 'sarkıntılığa' karşı kampanya kararı alındı. -Kadınların Kurtuluşu bildirisi de o toplantı da ortaya çıkmıştır- İstanbul'da da bir kampanya yapmak istedik. Tartışmaya başladık. Mesela 'sarkıntılık' yerine 'cinsel taciz' kavramını ilk o zaman kullanmaya başladık."
Karakuş bu tartışmalarda kadınların "tacize sadece tanıdık olmayan kişilerce mi uğranır?", "Aile içi cinsel şiddet nedir?", "Kocasıyla sevişmek istemediğinde bu isteksizliği dikkate alınmayan kadın tecavüze uğramış olmaz mı?" gibi pek çok sorgulamayı da yaptıklarını not düşüyor.
O toplantılarda ortaya çıkan ilk sloganlar şöyleydi:
“Giysim sarkıntılığa davetiye değildir!”, “Geceler ve sokaklar kadınların da hakkı!”,”Sarkıntılık gözle, elle, sözle tecavüzdür”, “Birimize yapılan sarkıntılık hepimize yapılmıştır”, ”Sarkıntılığı örtbas etme, teşhir et!”, “Utanma haykır, susma iğneyi batır!”
Mor iğneye gelince
Karakuş "Saadet isminde bir arkadaş önermiş. Batırmak için değil sarkıntılığın utancının bize ait olmadığının, kendimizi savunabileceğimizin, susmayacağımızın, teşhir edeceğimizin sembolüydü. Kadın Kültür evinde toplaşıp mor boncuk, kurdelelerle yüzlerce iğne hazırladık. Bir de esprili bir metin hazırlandı. Ertesi gün şıkır şıkır giyindik. Kadıköy vapuruna yaklaşık elli kadın, iğnelerimizle bindik. Ve şu metni okuduk."
"Kadınlar,
Sokakta, lokantada, vapurda, otobüste, işyerinde, tanıdığınız, tanımadığınız, hoşlandığınız, hoşlanmadığınız bir takım erkekler tarafından ellenmekten, omuzlanmaktan, çimdiklenmekten, dokunulmaktan bıktınız mı?
Baygın ya da saldırgan bakışlarla süzülmek, sözle taciz edilmek, istemediğiniz şeylere zorlanmak, canınıza tak mı dedi?
Bıyık burup, size yanaşanlara tepkinizi göstermek için hiç uygun bir araç aramadınız mı?
Artık vapurdan inerken ya da binerken itilip kakılmaya dur demek istiyor musunuz?
İşte sarkıntılığa karşı süper bir koruyucu: karşınızda göz süzen peşinizden gelen, bizi aşağılayan laflar geveleyen, bıyık burarak yalanan, bacaklarınızı süzen, elleyen, koklayan, bakan, saldıran tüm erkeklere karşı küçücük taşınması kolay ama etkili bir silah.
Şimdi size harika bir ürün tanıtmak istiyorum.
Elimde gördüğünüz bu mor iğne paslanmaz çelikten olup, nikel-krom alaşımlı olup, 7 cm uzunluğundadır.
Üzerinde bulunan mor kurdele tüm giysilerinizle kullanabileceğiniz bir aksesuar görünümündedir. Bu şık aksesuarın aynı zamanda size sarkıntılık edenlere karşı savunmanızda bir araç olduğunu şimdi size göstereceğiz.
Hareket şu.. Hiç acımadan batırın, korkmanıza gerek yok, tetanos yapmaz. Bu iğne mor iğne kampanyasının bir ürünüdür. Kampanya grubumuz kadınlardan meydana gelmiş olup, elle sözle, gözle yapılan sarkıntılığa karşı etkin ve kalıcı önlemler geliştirmeyi amaçlamaktadır."
Mor iğne aslında evde, işyerinde ve sokakta "bedenimiz bizimdir cinsel tacize hayır" kampanyasının sokaktaki koluydu.
Karakuş mor iğne kampanyası kapsamında bir gece kadınların giremediği arka sokaklara, mekanlara istinaden bar ve meyhaneleri dolaştıklarını ve erkeklere bu durumu anlattıklarını aktarıyor. Ancak erkek medya ertesi gün bu eylemi "Kadınlar meyhane bastı" diye haberleştirmiş.
Yeniden mor iğne, yıl 2008
"Mor iğne feminist mücadelede çok özel bir sembol. Üstelik çok yaratıcı. Medeni kanunda pek çok düzenlemenin yapılmasında etkisi vardır" diyen Karakuş yine de uygulamaların yetersiz olduğunu, tacizin hâlâ varolduğunu ekliyor.
Onun söylediklerini 2008'in yılbaşı kutlamalarında Taksim'de bir kadının alenen, televizyon kanalları, emniyet görevlileri önünde cinsel tacize uğraması da doğruluyor ve Mor iğne kampanyası "Yeniden" başlıyor.
“Yeniden Mor İğne!”eylemlerinde; Taksim’deki cinsel saldırının; başta medya olmak üzere birçok kesim tarafından bir avuç magandanın, sarhoş serserinin işi olarak gösterilmesine karşı çıkıyoruz" diyen kadınlar olayın ardından pek çok Cuma gecesi yürüyüş düzenleyerek "Geceleri de sokakları da istiyoruz" dediler, dayanışmanın sembolü iğnelerini dağıttılar.
"Keşke cinsel taciz olmasa da yeniden mor iğneler ortaya çıkmasa" dileklerimiz baki ancak biliyoruz ki kadınlığın ortak mücadelesinden bağımsız her birey kadının kendi tarihinde verdiği mücadele "mor iğne"nin yeri apayrı.
Vapurda, sokakta, evde, iş yerinde, okulda, her yerde kadınlar artık mor iğne sayesinde tacizcinin "sapık, cahil, manyak" değil her erkek olabileceğini, sokakların erkeklere ait olmadığını, tacizin erkek şiddeti olduğunu, bedeninin kendine ait olduğunu, susmayacağını biliyor.
Erkeklerin de bunları öğrendiği gün ne mi olacak? Mor iğne feminist mücadele müzesinin esprili bir eseri olarak sergilenmeye başlanacak. (EZÖ)