Mor Çatı Vakfı, yayınladığı açıklama ile İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmemesi çağrısı yaptı.
TIKLAYIN - "Bedel de Ödesek İstanbul Sözleşmesi'ni Savunacağız"
“Gerçek dışı iddialarla iptal etmek istiyorlar”
“İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırıların giderek arttığına bir süredir şahitlik ediyoruz. Son yıllarda kadınların kazanılmış haklarına yöneltilen saldırıların hız kesmemesi bizlere kadınların özgür ve eşit bireyler olmalarına yönelik öfke ve nefretin boyutunu da gösteriyor” denilen açıklama özetle şöyle:
“Türkiye’nin yıllarca ilk imzacısı olmakla övündüğü İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik şiddetle mücadelenin etkin bir şekilde nasıl gerçekleştirilebileceğini adım adım tarif eden, herkesin anlayabileceği bir dilde şiddetle mücadelenin temel ilkelerini anlatan bir metindir. Bu denli kapsayıcı, açık ve detaylı bir metin olmasının nedeni kadınlar tarafından kadınlar için yazılmış olmasıdır. Yıllardır kadına yönelik şiddetle mücadele eden, kadınların deneyimlerini gören, onlardan öğrenen, şiddetin her kadının hayatındaki farklı tezahürlerini ve şiddetten uzaklaşmaya çalışırken karşılarına çıkan engelleri gören feminist kadınların deneyimlerini aktarması ile yazılmıştır.
“70’li yılların ortalarından bu yana küresel ve yerel bağlamlarda kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için yapılması gerekenler tartışılıyor, kadın örgütleri kendi deneyimlerini biriktirip paylaşırken devletler de yasaları ve gerekli mekanizmaları üretiyor. İstanbul Sözleşmesi’nin öncü niteliği ise kadına yönelik şiddeti sadece kadınları koruyarak sonlandırılacak bir olay olarak görmeyip şiddetin önlenebilir olduğuna da dikkat çekmesidir.
“Açık bir şekilde 'Erkeklerin kadınları dövmeye, şiddet uygulamaya hakkı vardır' diyemedikleri için sözleşmenin 'aile karşıtı' olduğunu iddia ederek kamuoyunda yanlış algı yaratılmaya çalışılıyor. Burada sözü geçen aile, kadınların erkekler tarafından ezildiği, hiçbir haklarının olmadığı, kocalarına asla hayır diyemedikleri ve şiddete maruz kaldıklarında da 'Kocamdır' diyerek sineye çektikleri bir ailedir. Toplumun büyük bir çoğunluğunun karşısında olduğunu düşündüğümüz bu anlayışa karşı mücadele etmek hepimizin görevi.
“Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek ancak her türlü ayrımcılığa karşı mücadele ederek mümkün. Bu nedenle sözleşmenin 4/3 maddesi, sözleşmeye taraf olan devletleri şiddete maruz kalanların haklarını korumaya yönelik tedbirleri 'cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını' temin etmekle yükümlü kılıyor. Ayrımcılık karşıtı bu maddenin 'Aile yapımıza aykırı', 'Eşcinselliği özendiriyor' gibi gerçek dışı iddialarla sözleşmeden çekilme gerekçesi olarak öne çıkarıldığını görüyoruz.
"Bu iddialar bir yandan gerçeği çarpıtma ve toplumu manipüle etme amacı taşırken bir diğer yandan ayrımcılık gibi bir insan hakkı ihlaline teşvik ediyor.
‘Saldırılar da iddia edildiği gibi yerli milli değil’
“İstanbul Sözleşmesi’ne karşı saldırılar da iddia edildiği kadar yerli ve milli değil! Dünyanın farklı yerlerinde İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olanlar tıpatıp aynı argümanları kullanarak birbirlerini taklit ediyorlar.
“Orta Avrupa’daki muhafazakâr Hıristiyanlar ile Türkiye’deki muhafazakarların aynı dili kullanması konunun 'yerli, milli, bizim değerimiz' ile ilgili olmadığını, kadın düşmanlığı etrafında birleşildiğini gösteriyor. Türkiye’de hükümet düzeyinde bu kadın düşmanı çabaların karşılık bulmasını, hükümetin imzalayıp onayladığı sözleşmeyi tartışmaya açmasını endişeyle izliyoruz.” (EMK)
*Fotoğraf: Sosyal medya/Kadın Dayanışması