Bilseniz bile bir şey değişmiyor
Önceden ders çalışılsa bile, gidilen ülkeye ilişkin bilgiler teoriden öteye gidemediği için çok fazla anlam taşımıyor. Rehber, "Öğleden sonra sizi istediğiniz yere götürürüm ama Memphis gezisini kısa keserim" dediğinde, ne kaybedeceğinizi bilemeden alıkça onun yüzüne bakıyorsunuz. Acizane önerim, bu tür gezilere katıldığınızda, alacağınız ekstra turlar hakkında bilgilendirmeyi iyi yapan acenteleri tercih etmenizdir.
Memphis, Caferi Arapları ve hurma
İlk krallığın bundan 5000 bin yıl önce yerleştiği Sakkara bölgesine doğru yola çıkıyoruz. Nil nehrinin yaptığı deltanın başlangıcı olan eski başkent Memphis 'te, binlerce hurma ağacı ile uçsuz bucaksız çöl, birbirinden çok kesin bir çizgi ile ayrılıyor.
Göz alabildiğince uzanan hurma bitkisinin, ancak 6. Yüzyılda Caferi Arapları tarafından Mısır'a getirildiğini hayretle öğreniyoruz.
İlk piramit
Sakkara'da 27 piramit ve 198 mezar varmış. İlk piramiti M.Ö. 2631 yılında Dzoser isimli kral, basamaklı olarak inşa ettirmiş.
Bin yıllar boyunca sadece yaz aylarında, düzenli olarak taşıp, bölgeye bereket getiren Nil'in sularından zarar görmemek için krallığın mezarlığı yüksekteki, çöle açılan bölge olan Sakkara'da kurulmuş.
Seçim yatırımı yapan Firavun
Arkeolog olan Mısırlı rehberimizin detaylara girmesiyle, çöl sıcağında gezdiğimiz taşlar anlam kazanmaya başlıyor.
Dzoser'ın yaptırdığı piramitin önünde, yılın belirli zamanlarında halkın toplandığı tören yeri var. Aynı bölümün hemen arkasında ise Firavun'un asiller onuruna 40 gün 40 gece eğlence düzenlediği ve halkın giremediği alan yer alıyor.
Festival niteliğindeki bu törenlerde Firavun her gece ayrı bir şehir için tören düzenler , onların getirdiği bölgesel giysiler ile arz - ı endam edermiş. Aslında , din adamı niteliği de olan Firavun, törene gelen din adamı şehir yöneticileri tarafından Firavunluğa aday gösterilirmiş. Sizin anlayacağınız, Firavun seçim yatırımı yapar, din adamlarının gönlünü hoş tutmaya çalışırmış.
Firavunlar halktan çalışmalarını, ürününü, parasını getirip tapınağa bağışlamasını isterlermiş. Halka tanrı ile onların arasındaki aracı olduklarını belirtip, verecekleri hediyeler karşılığında öbür dünyadaki iyi yaşamı garanti edeceklerini söyleyip durmuşlar. Tezgahın kaç bin yıl önce kurulduğunu bilmem anlayabiliyor musunuz?
Kazıları Napolyon başlatmış
İnsan düşünmeden edemiyor; Mısır medeniyetinin 5000 yıllık bir tarihi geçmiş var, 18. Yüzyılın sonuna kadar kimse ona sahip çıkmamış. Napolyon ülkeyi istilaya gelmiş. Bakmış ki, tarihi hazineler her şeyden önemli, ilk bilimsel kazıları başlatmak için Fransa'dan bilim adamları getirtmiş. Ondan sonra bu topraklar İngiliz ve Fransızların emperyalist paylaşımlarına tanık olmuş. Bu iki ulustan Fransızlar kuzeyi, İngilizler ise güneyi kazmak ve çıkanları götürmek konusunda anlaşmışlar ; Araplar da avucunu yalamış.
Kavalalı sülalesi
1800'lü yılların başından sonra, Osmanlı İmparatorluğunun Mısır'a vali olarak atadığı Kavalalı Mehmet Ali Paşa (onlar Muhammet Ali diyor) ve ondan sonra gelenler ülkeye damgasını vurmuş. Muhammet Ali Paşa ne hikmetse, hiç Arapça konuşmamış ve yazışmada da kullanmamış.
Kavalalı ve sülalesi aynı Firavunların yaptığı gibi, yoksul halkın yaşam kalitesini yükseltmek için parmağını kımıldatmamış . Bununla kalmayıp, binlerce yıllık tarihi hazineleri Avrupalılara sunulmak üzere hazırlanmış hediyeler gibi görmüş. Hediye edilen bir çalar saat karşılığında , Muhammet Ali Paşa koskoca bir dikilitaşı , sanki babasının malıymış gibi Fransızlara hediye etmiş...
Yolunacak kaz
Kahire'deki son saatlerimizde, kanımızdaki gemlenemez alışveriş isteklerini karşılamak üzere tarihi Khan-El-Halili çarşısına bırakılıyoruz.
Bizim Tahtakale benzeri olan daracık sokaklarda üstüme saldıranları ekarte edip bir antikacıda soluğu alıyorum, Adının"Feawzi", hele babamın "Eşref " olması dostlukları pekiştiriyor. Adamın çıkardığı "mallara" bakarken telefon çalıyor.
Antikacının, " N'olsun be, vallahi geçinip gidiyoruz. Elhamdülillah iyiyim. Karşımda yolunacak bir kaz var, onunla uğraşıyorum, hadi eyvallah" diye bitirdiği Arapça konuşmasını anlamakta hiç zorlanmıyorum. "Habib" Faruk'tan, ikisi de 1800' lere tarihlenen, Anamur ve İzmir 'i denizden gösteren iki orijinal gravür satın alıyorum.
Otele dönüş yolunda, rehbere, Allah rızası için bizi bir de Kahire'nin adam gibi yerlerine götürmesini rica ediyoruz. Ve de öğreniyoruz ki, Mısır'ın çok uygar görünüşlü yerleri de varmış. Acenteler bize, "Oryantalliği" görmeye gelmiş uygar dünyalı muamelesi yapıyorlar. Oysa biz Türkler, oryantal ve özellikle de arabeski hatmettiğimiz için bu işin fazlası bizi sıkıyor.
Aslında fena da olmuyor; aşağılık kompleksimiz biraz hafifliyor...(FA/YÖ/NU)