* Bu röportajı 3 Temmuz 2013'teki Mısır Ordusu'nun darbesinden önce yaptık.
Mosireen Medya Kolektifi'nden Nazlı Selim Hüseyin (Nazly Selim Hussein) bianet'e Mısır'da ayaklanmayla birlikte ifade özgürlüğü bağlamında nelerin değiştiğini, bu değişimde hangi faktörlerin yer aldığını anlattı.
Yurttaş gazetecilerine ve bloggerlara nasıl video çekilir, kurgulanır, tehlikeli ortamlarda nasıl çalışılır gibi temel teknik bilgiler üzerine eğitim veren Mosireen Medya Kolektifi'nin aktivistlerinden olan Hüseyin altmış yıllık baskı rejiminin ardından ayaklanmayla beraber insanların kendi sınırlarını yıktıklarını söylüyor.
Hem Mübarek, hem bir yıllık askeri yönetim hem de Muhammed Mursi döneminde benzer baskılara uğradıklarını ifade eden Hüseyin, ayaklanmayla beraber insanların taleplerinin arttığını, sosyal medya ve yurttaş gazeteciliği ile bugünde dek iktidara hizmet eden anaakım medyayı daha önce dokunmadığı konulara dokunmak zorunda bıraktığını anlatıyor.
"Son 60 yıldır baskı rejimi altında yaşıyoruz. 2011'de Mübarek'i devirmemizin ardından da bu değişmedi. Yüksek Askeri Konsey (YAK) yönetimi altında, ya da şimdi Müslüman Kardeşler'in yönetimi altında da baskı yaşıyoruz.
"Mübarek interneti kesti, insanlar sokağa çıktı"
"Devrimden önce ifade özgürlüğü üzerinde ciddi bir baskı vardı. Ancak internet insanlara yeni bir alan açtı. Deneyimlerini, bilgilerini paylaşabilecekleri, birbirleriyle konuşabilecekleri bir alan. Bu yeni alan yaygın medyayı alışılageldik yayın politikalarından az da olsa saptırmayı başardı.
2011'de sokağa çıkan insanların çoğu internet erişimi olmayan, yoksul insanlardı. Mübarek 25 Ocak'ta önce Facebook ve Twitter'a erişimi, 28 Ocak'ta da tüm internet erişimin kesti. Bu yapabileceği en yanlış hareketti. Çünkü sadece arkadaşlarının fotoğraflarına bakmak gibi sebepler için sosyal medya ağlarına giren insanlar hesaplarına erişemeyince sokakta bir şeylerin, büyük bir şeylerin olduğunu anladı ve sokağa çıktı. Çok yanlış planlanmış bir stratejiydi.
Hüseyin YAK rejiminin en baskı altında hissettikleri rejim olduğunu söylüyor. Askeriyenin tartışmaz sınırları arasında bilhassa basın üzerinde büyük baskılar olduğunu anlatıyor.
"Askeriye altında soru sormanız, tartışmanız imkansızdır. Özellikle basın ve ifade özgürlüğüne fazlasıyla kısıtlama getirdiler. Gazeteciler yazdıkları yazılar ya da televizyondaki konuşmaları sebebiyle askeri mahkemelerde yargılandılar. Askeri rejim önceleri özellikle İslamcı aktivistleri hedef alıyordu ancak devrimi ardından bu baskılar gazetecileri, televizyon sunucularını hedef almaya başladı. Askeri rejime muhalif gazeteciler, hatta muhalifleri konuk eden televizyon sunucuları askeri mahkemelerde yargılandılar.
Propagandaya karşı "Yalancı/Kazeboon" kampanyası
Hüseyin'in üyesi olduğu Mosireen Medya Kolektifi YAK'ın devlete bağlı kitlesel iletişim araçlarını propaganda için kullanması üzerine karşı-propaganda başlattı. "Yalancı" anlamına gelen Kazebook hareketi bir sokak billboardunda başlayıp tüm Mısır'a yayıldı.
"YAK dönemi tüm o propaganda ve kampanyalarıyla Nazi Almanyası gibiydi. İnsanlar ordunun çok iyi bir şey olduğu, halka hizmet ettiğini öğrenerek büyüyor dolayısıyla sokakta insanları vurduklarını keyfi tutuklamalar yaptıklarına inanamıyorlardı. Biz de Kazeboon kampanyasına başladık. Devrimden sonra yaptığımız en iyi şeydi. Sadece kendi mahallemizde duvarlara ordu açıklamalarıyla aslında ne yaptıklarına dair ilanlar astık. Bu görüntülerin internete düşmesiyle binlerce defa görüntülendi, inanılmaz yayıldı."
Hüseyin YAK'ın ardından seçimle gelen Müslüman Kardeşler yönetiminin de farklı olmadığını ifade etti.
"Müslüman Kardeşler gazetecilere yönelik ömür boyu hapis cezasını kaldırdıklarını söylüyorlar. Bunun ifade özgürlüğü adı altında bir ilerleme olduğunu iddia ediyorlar. Ancak devlet televizyonlarında Müslüman Kardeşler aleyhine bir konuşmaya izin vermiyorlar, aynı Mübarek zamanında olduğu gibi. Gazeteciler Mursi aleyhine konuştukları zaman cezalandırılıyorlar. Haberleşme Bakanımız üç ayrı konferansta üç kadın gazeteciyi taciz etti, taciz edilenlerden ikisi televizyonda iş bulamıyor. Hicivci Besim Yusuf geçtiğimiz aylarda neredeyse her gün başka bir dava için mahkemeye gitmek zorunda kaldı.
Hüseyin sözlerini şöyle bitiriyor:
Gençlikle nasıl baş edeceklerini bilmiyorlar. Onlar geri kalmış bir grup erkek ve gençler onları susturmayı başardı. Genç kadın ve erkekler korkmadan inandıkları hayal uğruna hayatlarını vermeye hazırlar. Üstelik elimizde onların hiç bilmediği yeni araçlar var: Video camera, Twitter hesabı, cep telefonu. (EA)