12 Eylül 1980 öncesi ve sonrası adı işkencelerle anılan Diyarbakır Cezaevi'nde uzun yıllar kalan Orhan Miroğlu, 12 Eylül için kurulan vicdani mahkemede, dinlenen tanıklardan biriydi. Miroğlu, tanıklığında, aynı koğuşta kaldığı bir ihtiyarın, Diyarbakır Cezaevi'nden bahsedildiğinde buranın var olmadığına inandığını ve "Hayır, biz öldük ve burası cehennem ve bu gardiyanlar da zebani" dediğini anlatmıştı.
Bugün Taraf'ta yayımlanan "Siz bu halka ne yaptınız-1" başlıklı yazısında ise Miroğlu, şunları anlatıyor:
"O cezaevinde altı yılı aşkın kaldım, o şiddet mekanının hem tanığı hem de mağduruyum. Ne girerken ne de çıkarken nasıl bir yere girdiğimi bildim. Girerken gözlerim bağlıydı. Tahliye olduğumda gözlerim bağlı değildi, ama kurallara uygun olarak polis aracına bindirilirken kafamı göğsüme eğmiştim. Yıllar sonra o cezaevini gördüm, birkaç kez önünden geçtim, ama geçen hafta sonuna kadar hiç kapısında durup beklememiştim."
Miroğlu'nun kaleminden bazı tanıklıklar
Mustafa Yavuz: Esas duruştu uyurduk. Aradan 30 yıl geçti. Sabahları uyandığımda hala esas duruşta uyandığımı görüyorum. Bir baba ve üç kardeş olarak girdik bu cezaevine, bir kardeşimizi Mehmet Emin Yavuz'u kaybettik.
"Annene söyle, burada şartlar çök kötü"
Serdil Büyükkaya (1984'te Diyarbakır cezaevinde işkenceyle öldürülen Necmettin Büyükkaya'nın kızı): Bir görüş gününde bizi içeri aldılar. "Yüzünüzü duvara dönün" dediler. Anneannem bana "Kızım dön bak neler oluyor?" dedi. Bir cezaevi aracından elleri, ayakları kelepçeli insanlar indiriliyordu... Beyaz köleler gibiydiler... Bir gün açık görüş gününde babama sarıldım. Kulağıma "Annene söyle, burada şartlar çok kötü" diye fısıldadı. 41 yaşındaydı babam. Yüzbaşı Abdullah Kahraman ve Ali Osman adında bir subayın işkencesi sonucu öldürüldü.
Serap Mutlu Doğan (21 Mart 1982'de kaldığı hücrede kendini asan Mazlum Doğan'ın ablası): Mazlum'un parmakları kalmamış, çukurlaşmıştı. Acaba fareler mi yemişti parmaklarını, yoksa elektrikle mi yakılmıştı, bilemedik.
Mehdiye Özhan Özbay (Kadınlar koğuşundaki günlerini anlatıyor): 2,5 yaşındaki Reco, toplu dayak sırasında annesini gardiyanlar dövmesin diye gardiyanların bacaklarına sarılırdı... Aramızda 70 yaşında kadınlar vardı. Bu yaşlı kadınları havalandırmaya çıkarır zorla "Biz Atatürk'ün kadınlarıyız" diye bağırttırırlardı.
"İçi insan pisliği dolu hücreler"
Salih Sezgin: Cezaevine girdiğimde 17 yaşındaydım, Türkçe bilmiyordum doğru düzgün. Hiçbir devletin kendi vatandaşlarına anlatılanlar kadar kötü davranabileceğini inanmazdım, ta ki Diyarbakır Cezaevi'ne girene kadar... İçi insan pisliği dolu, bir kişilik hücrelerde 30-40 kişi kaldık. Kışın çırılçıplak havalandırmaya çıkarıldık, çıplak şekilde birbirimizin üzerine binmeye zorlandık. Bütün bu işkencelerin tek sebebi vardı: Kürt olmamız. (BT/EÖ)
Haber, www.diyarbakirzindani.com sitesinden ve Orhan Miroğlu'nun Taraf'ta yayımlanan (27.09.10) yazısından derlenmiştir.