Merhabalar Sevgili Ahmet Şık,
Tutuklanman vesilesiyle tüm memleketin gündemine oturdun - oturdunuz. Öncelikle hukuk sisteminin ne kadar çürüdüğünü, gerçeklerin aslında hiç de dışarıdan görüldüğü gibi olmadığını yaşayarak öğrenmek gibi bir tecrübeniz oldu.
Bu hem iyi, hem de kötü. İyi, çünkü bundan sonra hiç kimse seni/sizi "hukuk devletinde" yaşıyoruz deyip aldatamayacak. Kötü, çünkü hapishane - adliye - gardiyan üçlemesi bir insanın hayatını alt-üst etmek için tüm özellikleri barındıran bir üçleme ve bunun sıkıntılarını yaşamayan anlayamaz.
Tam da bu noktada ortaklaştığımızı düşündüğüm için bu mektubu yazmaya kara verdim. Bir insanın hapishaneye düşmesi, kendisiyle beraber ailesinin de birçok sıkıntıya maruz kalması son derece üzücü. Ben de bir tutuklu yakınıyım, eşim altı yıldır Tekirdağ F tipi hapishanesinde tutuklu. Bu altı yıllık zaman zarfında o kadar çok haksızlıklar yaşadık, o kadar çok keyfi muamelelere maruz kaldık ki; şimdi onları yazmaya kalksam, abartısız bir kitap olur.
Aslında yazmama pek da gerek yok, sizde bu kısa sürede birkaç keyfiliğe, haksızlığa maruz kaldınız bile. Mesela Agos gazetesi verilmedi, mesela "Şoför yok" denilerek duruşmaya getirilmediniz. Şanslısınız ki sizin sesinizi duyuran, her ayrıntıyı haber yapıp ilgili makamların (Adalet Bakanlığı) dikkatini çeken gazeteci dostlarınız var. Neredeyse bir haftadır Milliyet gazetesi başta olmak üzere birçok gazetede yaşadığınız hapislik sıkıntıları ve akabinde bakanlık tarafından bir açıklama ile olaya müdahale haberi görüyoruz.
Eşimin tutukluluğu boyunca yaşadıklarımızı anlatmadığımız, kapısını çalmadığımız, iki satır bile olsa sesimizi duyurması için başvurmadığımız bir gazete, köşe yazarı, haberci kalmadı. Ama buna rağmen hiç kimse bu konuya duyarlılık göstermedi. Bizim yaşadıklarımızda haber değeri görmedi.
Belki de tam da bu yüzden şu an hapishanedesin. Bazı şeylere, sadece "birilerinin" başına gelince "ilk defa yaşanıyormuş" gibi tepki veriyor bizim toplumumuz.
Lütfen yazdıklarımı sana karşı düşünüp kişiselleştirme. Bu sadece senin duruşunla yakın hissettiğim için bir iç dökme, dertleşmeden ibaret.
Çünkü o eleştirdiğim, samimi bulmadığım medya, şu an seni gözlüyor ve sen de bunları bilirsen eğer, belki bu eleştirilerime katılırsın diye umut ediyorum.
Bundan bir-bir buçuk yıl önce Türkan Saylan gözaltına alındığında da aynı tarzda kıyamet kopmuş, yüzlerce kişi sokağa dökülmüştü. "Nasıl olur da bu yaştaki birini gözaltına alırsınız" diye. O zaman da aynı şeyleri hissetmiştim. Bu ülkede ilk defa o yaşta biri gözaltına alınmıyor.
Benim doğduğum memlekette 80-85 yaşında nineler-dedeler "yardım ve yataklıktan" tutuklanıp aylarca hapishanede kaldılar ve halen de aynı durumda olan birçok kişi var. O "duyarlı" insanlar şimdi neredeler? Neden bu yaşananlara tepki göstermiyorlar?
Tekirdağ 2 no'lu F tipinde 14 Ekim'den beri havalandırma kapıları saat 11'de kapatılıp ertesi güne kadar açılmıyor. Yani sekiz saat olan havalandırma hakkı üç saate indirildi. Buna karşı suç duyurusunda bulunduk ama sonuç yok.
Mesela ben eşimi görmeye giderken hapishane idaresi alyansımı takmama izin vermiyor. Herhangi bir gazete bayisinden rahatlıkla temin ettiğim birçok sosyalist gazete ve dergiyi (Agos dâhil) bir türlü ulaştıramıyorum. Sizin şu duyarlı dostlarınız bunları da haber yapsaydı, şu an hapishaneler bu kadar zor ve keyfiliklerle dolu olmayacaktı.
Mesela bir KCK davasında, mesela bir Devrimci Karargâh davasında ve meselaları yüzlere vardırabileceğim kadar çok olan devrimci/sosyalistlerin yargılandığı davalarda yaşanan tüm hukuksuzluklara, polis fezlekelerinin savcı tarafından sadece imzalanarak "iddianame" sıfatı kazanmasına, yasadışı dinlemelere, gizli tanıklara basın tarafından ta en başından beri aynı hassasiyet gösterilmiş olsaydı, belki bugün sen özgürdün. Ben de sana bu mektubu yazmayacaktım.
Bu elbirliğiyle oluşturulan, her gazetecinin, her köşe yazarının, toplumun her bireyinin bir tarafından tutup şekil verdiği bir tablo. Bence herkes gönül rahatlığıyla bu tablonun altına imza atsın, nasıl olsa herkes hak ettiği payı alacak.
Son günlerde çokça duyar olduk, "Herkes için adalet" cümlesini. Önemli olan arkasında ne kadar samimiyetle durduğumuz. Ben tüm samimiyetimle arkasındayım, senin de yanı başımızda bir yerde olduğunu biliyorum.
Tekrarlamak istiyorum ki; yazdıklarım şahsına yönelik bir şey değil. Sadece hazır kader ortağı olmuşken başka hapishanelerde de yaşanan yüzlerce haksızlıklar olduğunu, senin bu noktada ne tek başına, ne de ilk olduğuna, zaten böyle bir zihniyet yanılgısının sonuçlarına maruz kaldığını ve bu durum karşısındaki düşüncelerimi dile getirmekten ibarettir.
Her şeye rağmen en kısa süre içinde yeniden özgürlüğe kavuşmanı diliyorum. Umut ve dirençle kal. (EÖ)
İsim- soy isim
"Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım, çünkü komünist değildim.
Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım, çünkü Sosyal demokrat değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey demedim, çünkü Sendikacı değildim.
Benim için geldiklerinde sesini çıkaracak kimse kalmamıştı."
Martin Niemöller