Haberin İngilizcesi için tıklayın
Anayasa Mahkemesi, hapishanede intiharla ilgili başvuruda, yaşam hakkının ihlal edildiğine hükmetti.
Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan U.Ö. üç yıl önce koğuşta hayatını kaybetti, 33 yaşındaydı. Annesi S.Ö., oğlunun psikolojik sorunlarının tedavisinde ihmali ve ölümünde sorumluluğu bulunanlar hakkında şikayetçi olmuştu.
Şikayetle ilgili ifade veren hapishane müdürü ise U.Ö.’nün psikolog veya hastane tarafından müşahade altına neden alınmadığıyla ilgili “Bizim cezaevimizdeki hükümlülerin çoğunda zaten pasif intihar eğilimi vardır, bunlar olağan karşılaşılan şeyler” savunmasını yapmıştı.
AYM bugün açıkladığı gerekçeli kararında, U.Ö.’nün ölümüyle, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkının esas ve usul yönünden ihlal edildiğine, ölümün etkin soruşturulmadığına karar verdi ve dosyayı yeniden soruşturma yapılması için savcılığa gönderdi.
Psikologdan “intihar eğilimi” raporu
U.Ö., “kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde kabul etme veya bulundurma” suçundan toplam 10 ay 300 gün kesinleşmiş hapis cezasının infazı için 6 Şubat 2014’te Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevine girdi.
Cezaevi psikoloğu, görüşmelerinin ardından hazırladığı raporda, “hükümlünün madde bağımlısı olduğu, cezaevi hayatına uyum sağlamakta zorluk çektiği” tespitinde bulundu, “depresif semptom ve intihar eğilimi” nedeniyle cezaevi tabipliğine sevk etti.
Hastaneden “tedavi edilmeli” raporu
İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Mahkemesi, U.Ö.’nün yargılandığı dava kapsamında, “suçu işlediği dönemde cezai ehliyetini ortadan kaldıracak ya da azaltacak nitelikte bir rahatsızlığının bulunup bulunmadığı hususunun tespit edilmesi” amacıyla Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmesini istedi.
Burada yapılan muayene sonrasında “31 yaşında erkek hasta. Madde kötüye kullanımına bağlı psikotik bozukluk tanısı mevcut. Tedavi için değerlendirilmesi rica olunur” notuyla, 7 Mart 2014’te Adli Poliklinikten konsültasyon istendi.
İlaçları iki gün sonra alındı, kullanamadı
18 Mart 2014’te Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adli Polikliniğinde muayene edilen U.Ö. hakkında “Depresif epizod. Aktif suisid fikri yok. Pasif suisidal fikirleri var” değerlendirmeleri yapıldı. İlaç yazıldı, iki hafta sonra kontrole gelmesi istendi.
İlaçları iki gün sonra cezaevi idaresince alındı ancak aynı gün hayatını kaybettiği için kendisine verilemedi.
Koğuşta tek başınaydı
U.Ö., yargılandığı davanın duruşmasına katılmak üzere 20 Mart 2014’te adliyeye götürüldü, döndüğünde de saat 14:45’te kaldığı A-15 Nolu odaya kondu. Koğuştaki diğer mahpuslar tekstil atölyesinde çalıştığından koğuş boştu.
A-15 Nolu odaya yerleştirilmesinden sonra aynı odada kalan M.K. isimli başka bir hükümlü, saat 16.10 sıralarında odaya götürüldü. M.K.’nın odaya girince bağırmasının ardından gardiyanlar odaya geldi. U.Ö. odada asılı halde bulundu.
Olay yerine çağrılan 112 Acil Servis görevlilerince yapılan kontrolde de U.Ö.’nün yaşamını yitirdiği belirlendi.
“Tedavi sağlamayan yetkililerden” şikayetçi oldu
Savcılık değerlendirmesi ve otopsi raporunun hazırlanmasının ardından, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, cezaevi kamera kayıtlarının incelenmesi için bir bilirkişi raporu aldı.
U.Ö.’nün annesi S.Ö., 28 Nisan 2014’te “oğlunun hayatını kaybetmesinde kusur ve ihmali bulunanlardan” şikayetçi oldu.
İfadesinde “oğlunun yedi-sekiz yıldır devamlı olarak psikolojik sorunlar yaşadığını, oğlunu birkaç defa özel psikoloğa götürdüğünü, kendisine bazı ilaçlar verildiğini ancak oğlunun bu ilaçları kullanmadığını, oğlunun intihar olayı ile ilgili olarak kasti bir eylem yapıldığını düşünmediğini ancak oğlunun intihar etmesinde kusur ve ihmali bulunan, gerekli tedavi imkânlarını sağlamayan görevlilerin tespiti halinde bu kişilerden şikayetçi olduğunu” belirtti.
“Bunlar olağan şeyler, müşahedeye almadık”
Savcılığın ifadesini aldığı cezaevi birinci müdür ise kendilerini şöyle savundu:
“Bizim cezaevimizdeki hükümlülerin çoğunda zaten pasif intihar eğilimi vardır. Tahminen 300 kadar hükümlüde dosyalarına bakılırsa böyle bir açıklama görülür. Zaten cezaevimiz uyuşturucu suçlarına ilişkin hükümleri infaz ettiği için hükümlülerin çoğu uyuşturucu bağımlısıdır. Cezaevinde uyuşturucu temin edemedikleri için zaman zaman krize girip sorun çıkarırlar. Bunlar olağan karşılaştığımız şeylerdir.
“Hükümlü U.Ö. de özel bir durum görülmediği için ne psikolog tarafından ne de Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları tarafından müşahede altına alınması gözlem altında tutulması gibi bir raporda açıklama olmadığından kendisine karşı özel bir korumaya girişilmemiştir.”
“Mahpus sayısı fazla, hastanede yer yok, uzman personel yetersiz”
Cezaevi de savcılığa gönderdiği yazıda, müşahede için yer olmadığından bahsetti:
“Genellikle aktif intihar eğilimi düşünceleri olan hükümlü ve tutuklular, ilgili hastanelerin psikiyatri servisinde bir süre yatırılarak gözlem altında tutulmaktadırlar ancak hükümlü ve tutukluların yatışları çeşitli nedenlerden dolayı (mahkum koğuşunun yetersizliği vb.) yapılmadığından sağlık dosyalarına ‘yakın takibi gerektiği’ ibare yazılarak hükümlü ve tutuklunun ceza infaz kurumuna iadesi yapılmaktadır.”
“Ölüm düşünceleri olan ancak ‘aktif intihar eğilimi yoktur’ raporu olan hükümlü ve tutuktular hakkında hükümlü ve tutuklu sayısının fazla olması, kurumun fiziki yapısı ve uzman personelin yetersizliğinden dolayı özel önlem alınamamaktadır.”
AYM: Olayla ilgili tekrar soruşturma açılsın
Savcılık soruşturma sonucunda takipsizlik kararı verdi, İstanbul Anadolu 7. Sulh Ceza Hakimliği de takipsizliğe itirazı reddetti.
Bunun üzerine S.Ö. oğlunun yaşam hakkının ihlal edildiği şikayetiyle Anayasa Mahkemesine başvurdu.
AYM bugün gerekçeli kararını açıkladı, U.Ö.’nin ölümünün etkin soruşturulmadığına ve Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkının esas ve usul yönünden ihlal edildiğine hükmetti.
Ölümün etkin soruşturulmadığına da karar veren AYM, dosyayı yeniden soruşturma yapılması için İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi.
“Yaşamını korumak için gereken tedbir alınmadı”
Gerekçeli kararda, şu değerlendirmeler yer aldı:
“Kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmeyecek ölçüde bir tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden beklenebilecektir.”
“Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturması gerekmektedir. Bu yükümlülük ceza infaz kurulularında bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir.”
“Ceza infaz kuruntunda tutuklu ya da hükümlü olarak bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için oluşturulan sistemin yalnızca teoride değil uygulamada da etkili olması gerekir.”
“U.Ö.nün sağlık durumu hakkında konulan teşhise ve bu kapsamda önerilen tedaviye gereken ehemmiyet verilmediğinden U.Ö.nün yaşamının korunması için ek özel bir tedbir de alınmamıştır.”
“Savcılık tanık ifadesi almadı, psikoloğa sormadı”
Etkin soruşturmayla ilgili de şu ihmallere dikkat çekildi:
“Savcılık, U.Ö.’nün psikolojik durumunun tespiti ve intihar emaresi olarak değerlendirilebilecek davranışlar sergileyip sergilemediğinin ortaya konulması amacıyla U.Ö.’nün oda arkadaşlarının ifadelerine başvurabilecekken bu kapsamda kimsenin ifadesini almamış ve şüpheli sıfatıyla dinlenen kişilerin beyanlarıyla yetinmiştir.
“Savcılık ayrıca U.Ö. ile birçok görüşme gerçekleştiren ve somut olayda kilit isim olan Ceza İnfaz Kurumu psikoloğunun beyanına da başvurmamıştır.”
“Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulamadığı, dolayısıyla somut olayda yürütülen soruşturmanın teoride olduğu gibi fiilen de hesap verilebilirliği sağlayamadığı kanaatine varılmıştır.” (AS)