Temalar: Erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkiler - gelenekler ve modern yaşam arasındaki çatışma - kadınların özgürleşmesi - çocuklarla ilişkiler - dinle ilişkiler - kırsal kesimden göç
A. Filmin Arka Planı
Yönetmen: Ömer Lütfi Akad 1916'da İstanbul'da doğdu. 1940'ların ortalarından 1970'lerin sonlarına kadar uzanan yönetmenlik yaşamında 50'ye yakın uzun metrajlı film çekti. Batı Avrupa'da pek tanınmamasına karşın, kendi ülkesinde Türk sinemasının kurucuları arasında sayılmaktadır; tartışmasız bir saygınlığı ve etkisi vardır.
Meslek yaşamına bankacılıkla başladı, daha sonra yapım müdürü olarak sinemaya yöneldi. 1949'da çektiği Vurun Kahpeye adlı ilk filminde eski tiyatro ekolünden uzaklaşarak, sinemasal anlatıya yöneldiğini ispat etti. Bununla birlikte kararlı sosyal gerçekçiliği ve ezilen insanlara dostça ve sevecen bakışı, onun daha da ağır basan yönünü oluşturur.
Döneminin epey ilerisinde ve son derece ilginç bir yönetmen olan Lütfi Akad'ın hümanist filmleri, geçmişten devralınan sosyal yapıların kısıtlamalarına ve köhne örf ve âdetlerin giydirmeye çalıştığı deli gömleğine karşı çıkan soylu ve cesur kadınlara ilişkin birçok güzel portre sunar. Geniş bir konu yelpazesine dayanan bu tür filmleri arasında Ana ve Vesikalı Yarim sayılabilir.
Lütfi Akad 1973'te modern Türkiye'nin karşı karşıya olduğu en ağır sorunlarını ortaya koyacak büyük çaplı bir sosyal panorama özerinde çalışmaya başladı. Gelin, Düğün ve Diyet adlı üç filminde kırsal kesimden göç, manevi köklerden kopuş ve şehir yaşamıyla bütünleşme gibi yakıcı sorunlar üzerinde durmuştur. Bu filmlerin hepsinde kadın karakterlere özel bir dikkatle eğilmiştir.
B. Filmin Analizi
Olay örgüsü: Lütfi Akad'ın ayrı bir önem vererek çektiği Gelin (1973), Düğün (1974) ve Diyet (1975) bir üçlemenin parçalarıdır. Her üç film de, büyük şehre yerleşen köylü ailelerin yaşadıkları kültürel ve maddi şoku farklı bir açıdan ele almaktadır.
Gelin'in olay örgüsünün ekseni genç bir kadının başından geçen acıklı bir olaydır. Kocası ve küçük çocuğuyla birlikte İstanbul'a göç eden Meryem'in önünde, birkaç ay önce şehre yerleşmiş olan kayıngilleri Hacı îlyas ailesinin yanında kalmaktan başka bir seçenek yoktur. Kayınpederi kendi "ocağı"nın yarı-feodal yapısına sıkıca sarılan ataerkil bir aile reisidir ve ailenin bütün servetini İstanbul'un yoksul bir gecekondu mahallesinde açtığı küçük bakkaliye dükkânına yatırmıştır. Yurtlarından kopmuş kır insanlarının kırık dökük düşlerinin toplandığı bir yerdir bu mahalle.
Bütün aile küçük dükkânda büyük gayretle çalışmaktadır ve işler de pek fena değildir. Bu nedenle aile reisi cesur bir karar vererek, daha mutena bir semtte daha büyük, daha modern bir market açmak için ciddi miktarda borç alır. Bu girişim inatçılığın görgüsüzlükle, kör cehaletle ve dinsel hurafelerle iç içe geçtiği bir ortamda çok büyük özverilerde bulunmayı gerektirir.
Meryem'in küçük oğlu amansız bir hastalığa yakalanmıştır ve iyileşmesi için çok para harcamaları gerekmektedir. Genç kadın kayıngillerini durumun ivediliğine inandırmak için mücadele eder. Ama elde çok az para vardır ve bütün kaynaklar kayınpederin planlarına ayrılmıştır. Kurban bayramı geldiğinde, aile reisi hasta çocuğun tedavisini sonraya bırakmak pahasına bu pahalı dinsel geleneği yerine getirmede kesin kararlılık gösterir. Ancak Meryem kurbanlık koyunun ipini çözerek salar.
Çaresizlik duygusunun ardından isyan eden Meryem aileyi terk eder ve bir fabrikada iş bulur. Koca bunu bir namus davası olarak görmek ve karısının evden ayrılışının öcünü almak yerine, olup bitenlerin bilincine varır ve sonunda bütün kısıtlamalardan kurtulmuş, iki başlı bir evlilik hayatına başlamak üzere karısının yanına gider.
Tercihler ve perspektif: Film, büyük şehirde tutunmak için çılgınca bir çaba veren ve bunun sonucu gözü kararmış olan bu "ocak" içinde kendisi ve sevdikleri için kavgaya tutuşan genç bir kadının, yani gelinin serüvenini sade ve vakur bir dille anlatır. Gelin uzun ve sancılı bir uyanış sürecinden geçerek, kör cehaletin ve geleneklere bağnazca sarılmanın kepazeliğe varabileceği ve belirli dinsel âdetlerin, katı yürekliliği ve para kazanma hırsını pek de gizleyemeyen ikiyüzlü bir kisveye bürünebileceği gerçeğini kavrar.
Lütfi Akad bu öyküyle bize en iyi filmlerinden birini sunar; üstelik zaman içinde duygusal etkisinden hiçbir şey yitirmeksizin, şaşırtıcı derecede belgesel bir değer kazanan bir filmdir bu. Neredeyse ta-namen sabit kamerayla çekilmiştir; Akad'ın ifadesiyle Türk erkeğinin ağırbaşlılığına uygun düşen bu bakış, yarı-belgesel bir üsluba dönüşür.
Araştırma için öneriler
1. Şehre göçün zorlukları
- Muhtemelen çok yakın dönemde yaşanmış bir göç olayına ilişkin bu örnek, Avrupalı birçok öğrenci için Avrupa genelinde 19. yüzyılla birlikte başlayan topraktan kitlesel kopuşları, sözgelimi Brötanya ve Auvergne'den Paris'e, Calabria'dan Lombardia şehirlerine, İrlanda'dan Londra'ya göçleri yeniden incelemek için bir hareket noktası olabilir. Avrupa'da yaşanan göçler de diğer ülkelere taşmadan önce daha çok ulusal düzeyle sınırlı kalmıştı.
- Ailenin coğrafi kökeni belirtiliyor mu? Aile hangi yöreden gelmiş? Yeni yurt olarak hangi şehri ve nasıl bir mahalleyi seçmiş? Niçin?
- Günlük yaşantıdaki başlıca zorluklar nasıl yansıtılmaktadır? Aile yoksuldur, ama düşkün değildir. Anlatının başlangıcındaki büyük beklentilerinin dayandığı temel nedir? Yeni marketin açılışında oldukça komik bazı sahneler yer alır. Hangi eğlendirici olay önemli bir karşıtlığı yansıtır?
- Kayınpeder şehir ortamında neleri korumaya çalışıyor? Gelenekleri koruma çabası onun ekonomik çıkarlarına hangi açıdan hizmet ediyor olabilir? Yönetmenin 1970'lerde böyle bir filmi çekmeye kalkışması ne ölçüde cesaret gerektirir? Günümüz bakış açısından değerlendirildiğinde daha da cesur bir film olduğu söylenemez mi?
2. Bir kadının cesareti
- Meryem'in bir parçası olmak istediği aile karşısında sergilediği birçok iyi niyet gösterisini (daha doğrusu "boyun eğici" tavırları) belirlememiz gerekir. Ev içindeki işler filmde önemli bir yer tutmaktadır. Yönetmen gündelik uğraşlara büyük özen gösterirken, bunları yansıtış, tarzı söz konusu işlerin yalın güzelliğine dönük bir içgörüyü ortaya koymaktadır. Bunu gösteren bir dizi çekimi, sözgelimi mutfak sahnelerini belirlemek mümkündür. Evde yapılan günlük işlerin bir listesi çıkarılabilir. Bunların gerçek anlamda ücretsiz bir ekonomik uğraş olduğu ne ölçüde söylenebilir? Öte yandan böyle işlerin özellikle elti açısından önemli bir anlam taşıdığı da söylenemez mi?
- Gelinin kayınpederine, kaynanasına ve kocasına karşı tutumu: Meryem'in büyüklerine karşı saygılı olduğunu ve onlara itaat ettiği ni ortaya koyan işaretler var mı? Bu tutumu nasıl değişiyor? Meryem'in birdenbire uyanmasının sebepleri nelerdir? Yine de bir kapışmaya girmeyi niçin erteliyor?
- İslam dinine özgü kurban bayramının kutsal kitaptaki kaynağının açıklanması gerekir. Niçin bir koç kurban ediliyor? Bu hayvan asıl öyküde yer alan hangi kişiliğin yerine geçmiştir? Filmde kurban geleneğine niçin böyle özel bir anlam yükleniyor? Filmin dinsel inançlara karşı düşmanca bir tavrı var mı? Ne tür tutumları eleştiriyor?
- Meryem, çocuğunun ölümünden sonra neye karar veriyor? Bu adımı atmasının sebeplerini nasıl değerlendirmeliyiz? O dönemde bir sanayi işçisi olmanın kurtuluş sayılması, nasıl bir durumdan kaynaklanıyor olabilir? Meryem'in bağımsızlık arzusu perdedeki görüntüsüne (giyim, tutum, davranış vb.) yansıyor mu?
Özet: Filmdeki ana noktaları ortaya koymak için yukarıdaki bütün yorumları özetleyin.
* "Lütfi Akada: Gelin" yazısı Beyaz Perdede Avrupa kitabının 87-90 sayfalarında yer alıyor.