Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (ABD) St. Lawrence Üniversitesi'nden Howard Eissenstat, "Libya ve Türkiye: Ankara'nın dış siyasetinin akoru bozuldu" başlıklı yazısında, Libya'da yaşananların Türkiye dış politikasının sınırlarını çizdiğini yazdı.
BBC'de de yayınlanan makalenin satırbaşları şöyle:
Arap coğrafyasındaki ayaklanmaların ilk evrelerinde işler Türkiye için yolunda gitti. Ancak Libya'da yaşananlar bu durumu değiştirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için eski Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e karşı çıkmak kolaydı. Çünkü Mübarek, Başbakan'ın Türkiye'yi bölgesel güç haline getirme çabalarının önünde duruyordu.
Mübarek'in düşüşü, bölgedeki Amerikan etkisinin azalmakta olduğunu gösterdi. Bu, daha atılgan bir Türkiye bölgesel siyaseti vaktinin geldiğini de gösterdi.
Ancak Libya'da yaşananlar Türk dış politikasının sınırlarına işaret etti. Birincisi, Mısır'ın aksine, Türkiye bir süredir Libya ile aktif olarak ilişki içerisinde. Krizden önce Libya'da onbinlerce Türk işçi vardı.
Libya'da ayrıca çoğu Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile yakından ilişkili olan şirketlerin milyarlarca dolarlık yatırımı var ve eğer Kaddafi düşerse bu yatırımlar kaybedilecek.
İkincisi, Mübarek rejiminin düşmesi AKP'nin bölgede azalan batı etkisiyle ilgili varsayımlarını doğrularken, Libya'da yaşananlar Amerika ve Avrupa'nın etkisini artırma riskini taşıyor.
"Ekonomik kaygılar demokrasinin önüne geçti"
Türkiye, Libya'ya yapılacak uluslararası bir müdahaleye karşı çıkarken demokratik değerlere asgari düzeyde atıfta bulunuyor.
Kaddafi'ye bağlı güçlerin kullandığı şiddetin boyutları karşısında Türkiye'nin Libya hakkındaki açıklamaları "sürreel" hale geldi.
Arap Ligi'nin " uçuşa kapalı hava sahasını" desteklemesiyle Türkiye'nin bölgesel tecriti arttı.
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararı sonrasında Türkiye'nin NATO içerisindeki pozisyonunu değiştirip değiştirmeyeceği de soru işareti olarak duruyor.
Türkiye'nin bölge demokrasisine olan bağlılığı, ekonomik kaygıların gölgesinde kaldı. Şirketler Libya'ya dönmeye hazır.
Ancak yaşananlar sadece ekonomik kaygılarla da açıklanamaz. AKP'nin çekirdek kadroları, batının tüm müdahalelerinin kötü niyetli olduğu algısına sahip.
"AKP'nin demokratik imajı zayıflıyor"
Libya'da yaşananlar, 2009 seçimlerinden sonraki İran kriziyle benzerlik gösteriyor. O zaman da Türkiye hem batılı müttefiklerinden hem de bölgenin çoğundan kopuk görünüyordu. Ancak İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad iktidarını sağlamlaştırdı ve Türkiye ile İran'ın bölgesel ve ekonomik bağları güçlendi.
AKP, İran'da otoriter rejimin devamından yana kumar oynadı ve kazandı. Türkiye'nin Libya örneğinde aldığı risk de olumlu sonuçlar doğurabilir.
Ancak olumlu ekonomik sonuçların başka ağır bedelleri olacak. "AKP'nin İslami duyarlılıkları demokratik ideallerle birleştiren" imajı maalesef son beş yıldır hem Türkiye içinde hem de dışında zayıflıyor. Türkiye'nin Libya örneğindeki nabza göre şerbet veren sözleri de demokrasiye olan bağlılığının ne kadar zayıf olduğunun altını çiziyor. (AS/EÖ)