"Avrupa Konseyi ve AİHM standartları bir yana, Türkiye, kendi anayasasına da içkin eşit vatandaşlık ilkesinin gereklerini yapmıyor. Hükümet, bunca cinayete ve ayrımcılığa rağmen LGBTİ+ hakları alanında çalışan derneklerle herhangi bir iletişim içinde değil."
Bu sözler, Kaos GL İnsan Hakları Program Koordinatörü Murat Köylü'ye ait.
Samsun’da Simge, Bursa’da Begüm, İstanbul’da Esra ve Kristina, İzmir’de Hande.
İsimleriyle istatiksel veri olarak karşımıza çıkan bu beş insan, 2018’in başından bu yana transfobi nedeniyle öldürülen beş trans. Her birinin yaşam hikâyesi ya çok az biliniyor ya da hiç bilinmiyor.
Kısa bir internet taraması yaptığınızda tıpkı öldürülen kadınlarda olduğu gibi transların isimlerinin de sadece öldürüldüklerinde bir haberde geçtiğini görüyorsunuz. Translara yönelik nefret söylemi nefret cinayetlerine yol açtığı gibi, translar yaşarken de sürekli olarak, olumsuz önyargılar ve negatif etiketlenmelere rağmen varlığını sürdürmek zorunda kalıyor.
Kaos GL Derneği, lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks (LGBTİ) çalışanların Türkiye'nin kamuda ve özel sektörde istihdam durumuna dair hazırladığı raporda, transların kimliklerini gizlediğine dikkat çekiliyor.
"Avrupa Konseyi'ne taraf ülkelerin yükümlülükleri de var"
Dernek, geçen günlerde, “Cinsel Yönelim Veya Cinsiyet Kimliği Temelli Ayrımcılıkla Mücadele: Avrupa Konseyi Standartları” kitabının üçüncü baskısını da yayımladı.
Kitaba ulaşmak için - TIKLAYIN
Kitap, LGBTi+ hakları konusunda Avrupa Konseyi’ndeki süreci derliyor, Türkiye’ye çözüm önerileri sunuyor. Ayrıca, kitap, 1981’den günümüze eşcinsel ve trans hakları konuları hakkında Avrupa Konseyi organları tarafından verilmiş kararları ve belgeleri de içeriyor.
Kaos GL İnsan Hakları Program Koordinatörü Murat Köylü, kitapta yer alan kararlar arasında şu anda LGBTİ+ hakları açısından en kapsamlı ve ayrıntılı uluslararası belge olma niteliği taşıyan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin CM/Rec(2010)5 Sayılı Tavsiye Kararı’nın da öne çıktığını söylüyor.
“İlk olarak veri toplamak şart”
Avrupa Konseyi LGBTİ+ meselesinde uygulanabilir beş adım öneriyor. Köylü, bu beş adımı şöyle özetliyor:
“Söz konusu yol haritası sade ve kolaylıkla uygulanabilir beş adımdan oluşuyor. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılıkla mücadele amacıyla ulusal mevzuatın gözden geçirilmesi ve veri toplanması ilk adım. İkinci adım, ayrımcılıkla mücadele mevzuatının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini koruması için gerekli mevzuat değişikliğinin yapılmasını öneriyor.
Avrupa Konseyi'nin kurucusu bir ülke olmasına rağmen diğer insan hakları ve demokrasi standartları gibi LGBTİ+ hakları açısından da Avrupa'nın dibinde diyebiliriz. ILGA Avrupa'nın hazırladığı Gökkuşağı Haritası'da gösteriyor. Türkiye Konsey üyesi 49 ülke içinde 47. sırada yer alıyor."
“LGBTİ+’lara ilişkin insan hakları anaakımlaştırılmalı”
Türkiye’de değişmesi gereken öncelikli yasa maddelerini de anlatan Köylü, şunları belirtiyor:
“Benim aklıma ilk olarak İş Kanunu’nun 5. maddesi, Ceza Kanunu’nun 122. ve 216. maddeleri ile Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu mevzuatı geliyor. Örnekler çoğaltılabilir tabii ki. Daha sonra, ayrımcılık mağdurlarının yasal mekanizmaları ve diğer insan hakları mekanizmalarını öğrenmelerini ve kullanmalarını sağlamak var. Bu mekanizmalar mağduriyetleri anlayacak ve giderecek yetkinlikte olmalı. Hak sahiplerine ve kurum yetkililerine yönelik bir bilinçlendirme kampanyası da diyebiliriz buna. Dördüncü adım, her türlü yasa, politika ve uygulamada Avrupa Konseyi’nin LGBTİ’ler ile ilgili insan hakları ilkelerini rehber edinmek. Buna da anaakımlaştırma diyebiliriz. Türkiye bunları gayet rahat bir şekilde mevcut cinsiyet anaakımlaştırma programlarına ekleyebilir. Son olarak, Avrupa Konseyi standartlarının politikacılar ile kamu kurum ve yetkilileri arasında bilinir ve uygulanır olmasını güvence altına almak geliyor.”
“Türkiye çözüme değil soruna çanak tutuyor”
Trans cinayetlerindeki faillerin yargılama süreçlerine bakınca Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin önerdiği yol haritasına göre hareket etmediği görülüyor. Köylü bu durumu şöyle anlatıyor:
“Maalesef Türkiye kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihadını uygulamaktan son derece uzak. Tersine, son yıllarda daha da geriye giden bir yaklaşım gözlemliyoruz.
Örneğin başkent Ankara’da bir yılı aşkın süredir LGBTİ+ hakları ile ilgili her türlü etkinlik yasak. Mahkemeler de ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin apaçık ihlal edildiği bu yasağı destekler nitelikte kararlar verdiler. Öldürülen onca trans ve eşcinsele rağmen hala bazı medya organları nefret söylemi yayıyor; kişileri ve sivil toplum kuruluşlarını hedef gösteriyor; savcılıklar ise bunlarla ilgili herhangi bir girişimde bulunmuyor.
Avrupa Konseyi ve AİHM standartları bir yana, Türkiye, kendi anayasasına da içkin eşit vatandaşlık ilkesinin gereklerini yapmıyor. Hükümet, bunca cinayete ve ayrımcılığa rağmen LGBTİ+ hakları alanında çalışan derneklerle herhangi bir iletişim içinde değil. Çözüme değil soruna çanak tutan bir yaklaşım sürdürdüğünü söyleyebiliriz.”
"Mahkemeler AİHM içtihatını takip etse yeterli"
LGBTİ+ hakları konusunda Türkiye’nin Avrupa standartlarına yaklaşması için çoğulcu demokrasi koşullarının yerine getirilmesi gerektiğini söyleyen Köylü, şu noktalara dikkat çekiyor:
“Vatandaş olsunlar, mülteci olsunlar Türkiye’de LGBTİ+ insanlar varlar ve var olmaya devam edecekler. İnkâr etmenin, görmezden gelmenin ya da daha da kötüsü bir savaş açmanın akla ve vicdana sığar tarafı yok. Öncelikle bir zihniyet değişikliği lazım. Politikacıların ve kamu yetkililerinin evrensel insan hakları ilkelerini ve çoğulcu demokrasinin gereklerini benimsemesi lazım.
Bu aslında sadece LGBTİ’ler değil, Türkiye’yi oluşturan tüm toplumsal kesimler için ön şart. Yoksa toplumsal barış ve uyum sadece bir hayalden ibaret kalır. Hükümet adım atsa kendilerinin işini kolaylaştıracak Avrupa Konseyi’ni de sivil toplum kuruluşlarını da yanlarında bulacaklar. Mahkemeler AİHM içtihadını takip etsinler yeter ki zaten yapmaları gereken tam da bu. Zaten ilerleme sağlanmış onlarca ülke örneği var; sıfırdan bir reçete hazırlamak zorunda değiller.”
Medyaya da önemli rol düştüğünü söyleyen Köylü son olarak şunları söylüyor:
“Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’nin de kitabın önsözünde vurguladığı gibi medya organlarına da önemli bir rol düşüyor: standartların bilinirliğini sağlamak. Bu açıdan gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Umarım başka mecralar da sizin bu çabanızdan esinlenir.” (EMK)