Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ile hakkında en son açılan iki davadan 10 yıl hapis cezası istenmesini, HDP’li vekillerin cezaevi, gözaltı ve mahkeme üçgenindeki çalışma koşullarını, Meclis’te kurulacak olan tutuklu vekillerle ilgili komisyonu, referandum çalışmalarını ve yurtdışındaki referandum atmosferini konuştuk.
HDP’li vekillere yönelik gözaltı, tutuklama, yargılama süreçlerinin milletvekilliği çalışmalarını aksattığını ifade eden Kürkçü, bugünlerde devletin 81 ili kapsayacak, ama özellikle AKP’nin birinci parti olamadığı 16 ilde “Üç hilal operasyonlarını” başlatacağı haberlerinin kaygı verici olduğunu söyledi…
“Meclis’in internet sayfasında yer alan tespitlerim şimdi suç oldu”
Son olarak iki ayrı davadan, 10 yıla kadar hapis cezası istemiyle hakkınızda dava açıldı. Bunlardan bir tanesinde cezaevinde mahkumlara kötü muamelede bulunduğunu ifade ettiğiniz iki gardiyanın kimliklerini açıklayarak "kamu görevlisini hedef göstermekle", diğerinde de PKK'li olduğu iddia edilen bir kadının cenazesinde kendisi için "özgürlük savaşçısı" diyerek suçu ve suçluyu övmekle suçlanıyorsunuz…
Benimle ilgili 13 fezleke, dolayısıyla 13 dava var. Görünenden çok daha yüklü bir dava silsilesi bütün HDP'li vekiller için olduğu gibi beni de bekliyor.
Parlamenter olarak sürdürdüğümüz ve sürdürmeye mecbur olduğumuz faaliyetler nedeniyle suçlanıyoruz.
Ne yazık ki, güvenlik güçleri sistematik olarak milletvekilleri aleyhine tertip düzenleme, delil yaratma, delilleri bozma, tahrif etme ve bu yolla davalar oluşturma işine özellikle Cumhurbaşkanı'nın "Bunların dokunulmazlıklarını kaldırın" dediği andan itibaren daha büyük öncelik verdiler.
Bunların hepsi uyduruk davalar.
Bir cezaevinde insan hakları komisyonu üyesi olarak yaptığımız çalışmalardan sonra gördüğümüz olumsuzlukları, kural ihlallerini anlattım. Bunun suç olduğunun iddia edilmesi kadar gülünç bir şey olamaz.
Kaldı ki, dava konusu yapılan tespitimi hem Meclis'te yaptığım bir basın toplantısıyla ifade ettim, hem de bu tespitleri bir muhalefet şerhi olarak İnsan Hakları Komisyonu İnceleme Raporu'na geçirdim.
“Suç” denilen tespitlerim resmi bir belge olarak TBMM internet sayfasında duruyor. Şimdi bu tespitlerimin suç olarak yorumlanması saçma ve kabul edilemez.
Milletvekilliği ve Meclisin fonksiyonuyla taban tabana zıt bir suçlama olamaz. Bunu kabul etmiyorum.
İkinci nokta da şu: Bu akla göre gardiyanlar insanlara istedikleri zulmü yapacaklar, sonra bundan sorumlu tutulacakları an geldiğinde "Benim dövdüğüm adam teröristti. Benim hakkımda kovuşturma yapılamaz" diyecekler. Bu şiddete maruz kalanlar zaten yargılandıkları mahkemelerde ya da bu gardiyanlar aleyhine açtıkları davalarda kendilerine yapılanları anlatıyorlar. Dolayısıyla mahkeme önündeki bir mağdur ifadesi ya da bir cezaevi komisyonuna ifade edilmiş olan bir şikayetin ortaya konmasından "teşhir edildim" diye alınacak bir şey yok.
Tespitlerime ilişkin, “Biz öyle bir şey yapmadık” da demiyorlar. "Biz yaptık ama vekil bunu ifade edemez" diyorlar. Ben vekilim ve her şeyi ifade ederim.
“Polisin öldürdüğü üyelerimizin cenazelerine katılamayacak mıyız?”
Peki, katıldığınız cenaze töreninde yaptığınız konuşmaya ilişkin suçlama hakkında ne diyorsunuz?
Bu kadının niye öldürüldüğü, hangi koşullarda öldürüldüğü bile belli değil.
HDP'nin seçim kampanyasında İzmir'de partimiz için çaba gösteren bir lise öğrencisi olarak tanımıştım Dilan Kortak'ı.
Onun bir PKK militanı olduğuna dair hiçbir kanıt, tanık yok. İzmir'den ayrılıp gittiği İstanbul'da sanık olup olmadığını bile bilmediğimiz bir polis operasyonunda vurulup öldürüldü. Kendisinin silahlı çatışmaya girdiği ya da polise ateş ettiğine ilişkin de kanıt yok.
Dolayısıyla bir gözaltı operasyonunda bir genç kadın öldürülmüş. Hakkında bir mahkeme kararı yok, savcılık sorgusu yok. PKK militanı olduğu nereden çıkıyor?
Evet, "özgürlük için savaştığını" söyledim. HDP için çaba gösteren herkes özgürlük için çaba gösterdi. Polisin öldürdüğü partimiz üyelerinin cenazelerine de mi katılamayacağız? Asıl mesele böylece örtbas ediliyor: Silahsız, şiddetsiz bir evde gözaltına alınan bir kadını öldürmek cezasız mı kalacak?
“Sadece dalgalarla değil, bizi dibe çekmeye çalışan canavarla da mücadele ediyoruz”
HDP'li 59 vekilden 13'ü tutuklu ve diğerlerinin de pek çoğu hakkında pek çok dava var. Referanduma bir ay kalmışken bu koşullarda çalışmalar nasıl yürüyor? HDP içinde siyasi çalışmaların gidişatından bahseder misiniz?
Eğer benzetmek gerekirse, dar bir boğazı yüzerek geçmek için dalgalarla mücadele ediyoruz ama boğazımıza da bir deniz canavarı sarılmış, bizi dibe çekmeye çalışıyor. Dolayısıyla sadece dalgalarla değil, bu canavarla da uğraşmak zorundayız.
Fakat bütün bunlara rağmen ben partimizin mücadelesinin öznesi, muhatabı olan kitlelerde herhangi bir şekilde HDP'ye karşı beslenen güven ve ümitte bir azalma görmüyorum.
Zaten vekillerinin cezaevinde olduğunu görenler işareti almış oluyorlar. Eşbaşkanı hapiste olan bir partinin seçmeni ne yapacağını bilir. O açıdan herhangi bir gerileme içinde değiliz.
Fakat bizim asıl evet demesi muhtemel seçmene ulaşmamızın yolu kesiliyor. “Evet"in tabanında yer alan seçmenle müzakere etmemiz, tartışmamız pekala daha iyi koşullarda olabilirdi, bunu yapamadığımız için kendimizi sınırlanmış hissediyoruz. Gerçi o tabanda da bizi bu şekilde baskı altına alanların büründükleri Firavun rolü bir işaret olarak algılanacaktır. Tabii ki çok daha özgür koşullarda bu çalışmayı yapmak isterdik ama hiç bir zaman tarihi seçtiğiniz koşullarda yapmıyorsunuz.
“Hükümetler milletvekillerine tertip yapamasın diye dokunulmazlık gerekli”
Mahkeme süreçleri, tutuklamalar, gözaltılar milletvekilliği görevinizi nasıl etkiliyor?
Şu ana kadar mahkemeye çıkmadım ama bu davaların böyle silsile halinde devam etmesinin milletvekilliği işini yapmanın önünde engel olacağı çok açık.
Yargılamalar başladığı zaman birçok arkadaşımıza olduğu gibi zorla getirme, mahkemeye çıkmaya zorlama, şehirlerarasında dolaşıp bir mahkemeden öbürüne giderek savunma yapmakla uğraşmak da milletvekilliğiyle çelişen bir durum.
Zaten dokunulmazlık bunun için lazım. Hükümetler milletvekillerine tertip yapamasın, Meclis'e giden yolu kapatmasın, milletvekilleri de parlamentoda halkın davasını gütmek yerine karakollar ya da mahkemelerde dava peşinde vakit geçirmesinler diye...
Biz bu sorunları çözme yollarını ararken dün haber sitelerine düşen bilgi var.
Referandum öncesi ve süresince 81 ilde bir güvenlik operasyonu sürdürülecek. Esasen AKP'nin ikinci ve üçüncü olduğu 16 ilde ve o illerin kırsallarında bir güvenlik operasyonu sürdürülecek ve siviller de bu operasyonun hedefi haline getirilecekler.
Dün bunu Meclis'te bunu konu ettik, sorguladık. Fakat henüz buna hiç bir yanıt alamadık.
TIKLAYIN - HDP'Lİ VEKİLLER HÜKÜMETE "3 HİLAL OPERASYONU" İDDİALARINI SORDU
“Üç hilal operasyonu”
Nasıl bir operasyondan söz ediyorsunuz?
Bugünlerden başlayarak 16 Nisan'ı da kapsayacak şekilde "üç hilal" adı verilen bir güvenlik operasyonu yapılması öngörülüyor.
Bir ek basıncın özellikle HDP'nin birinci parti olduğu bütün illerde partililerimiz üzerine yığılacağını görüyoruz.
Bu “çöktürme harekatı”nın bir başka aşamasıdır. O nedenle bütün bu şartlar altında, her şeye rağmen mücadele etmeye devam edeceğiz.
“Tutuklu vekillerle ilgili komisyon kurulması olumlu”
Meclis'te tutuklu milletvekilleriyle ilgili komisyon kurulacak olmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Olumlu bir adım olarak değerlendirilebilir mi?
Bizim talebimiz üzerine komisyon kurulmasına Meclis Başkanı ve Meclis Başkanlık Divanı karar vermiş.
Ancak tabii, hepimizin bildiği gibi komisyon kurulması kararı değil, komisyonun çalışması önemli.
Referanduma kadar umarım bu konuda sağlam bir tutum oluşturulup vekillerin serbest bırakılmasına, ya da Meclis çalışmalarına bir şekilde katılmalarına fırsat verecek işler yapabilirler. Ama komisyona havale edildiği zaman çoğu kez bir sonuç alınamıyor.
Yine de bunu olumlu bir adım saymak gerekir. Çünkü AKP'li vekiller de özellikle tutuklu vekillerimize karşı yapılan işlemler konusunda rahatsızlık ifade etmişler. Hiç değilse bunu duymuş olduk.
"HDP yurtdışında ikinci parti"
Yurtdışına devamlı olarak gidip geliyorsunuz. Hem oradaki seçmen açısından hem de gerçekleştirdiğiniz temaslar açısından Türkiye dışarıdan nasıl yorumlanıyor?
Bu memlekette siyasi, entelektüel, bilimsel çalışma yapamadığı için Türkiye'den ayrılanların sayısı her ay katlanarak artıyor. Yurtdışına gittiğimizde de ilk karşılaştığımız insanlar onlar. Yurtdışında çok geniş bir Türkiyeli ve Kürdistanlı diaspora var. Bu kesimlerde çok açık şekilde hükümete karşı bir duruş var.
Zaten HDP yurtdışında kullanılan oyların üçte birine yakınını almıştı ve ikinci partiydi. Bu trend HDP açısından devam ediyor.
Fakat yanıltıcı olmaması için şunu söyleyeyim. 2015 seçimlerinde yurtdışında seçmenin beşte bir kadarı oy kullandı. Dolayısıyla katılım son derece düşük oldu. AKP, bu katılım artarsa karlı çıkar mı çıkmaz mı bu pek bilinmiyor. Çünkü tamamen bu sisteme güvensizlikleri nedeniyle sandığa gitmeyen binlerce insan var. Fakat bu referandumda bu katılımın nispeten artacağı ve artışın hayır doğrultusunda olacağı hissediliyor.
Türkiye'de evet ve hayır eğilimleri başa baş olabileceği için yurtdışı oyları oldukça önemli.
“AKP’nin Avrupa’daki müttefiki İslamofobik, Türkofobik sağcılar”
Avrupa’da hükümetler nezdinde burası nasıl değerlendiriliyor?
Türkiye'nin Avrupa'daki imajı ve hükümetin profili son derece düşük. Türkiye esasen bir çatışma bölgesi görünümünde. Hükümet de faşist ve diktatöryal bir rejimin son ilmeklerini atmaya hazırlanan bir hükümet olarak görünüyor.
Avrupa kamuoyunda ve Avrupa basınında genel olarak yaygın imaj bu. Halk arasında Türkiye gerçeğe oldukça yakın bir şekilde resmediliyor. Fakat hükümetlerin bu konudaki tavırları ister istemez hükümet oldukları için hesapçı, çıkara ve kâra yönelik.
Hatta uzun vadede AKP'nin istismarına açık şekilde pozisyon alıyorlar. O açıdan "Avrupa" dediğimiz zaman bir tek Avrupa'dan söz etmiyoruz. Hükümetlerin, bankerlerin, kapitalistlerin Avrupa’sında AKP'nin itibarı yerlerde sürünmüyor. İşin son derece gülünç ve utanç verici tarafı da AKP'nin Avrupanın uluslararası kurumlarındaki müttefiklerinin ülkelerinin Türkofobik, İslamofobik sağcıları olmaları.
Britanya'nın muhafazakarları, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Finlandiya'nın muhafazakar ve sağcıları, İtalya ve İspanya'nın sağcıları AKP'nin uluslararası forumlardaki en önemli müttefikleridir.
Çünkü onlar AKP'ye güç verdikçe iki şey elde edeceklerini düşünüyorlar: Birincisi AKP Türkiye'yi Avrupa'dan uzaklaştırmaya devam edecek, ikincisi göçmenlerin Avrupa'ya geçişi önünde bir hapishane görevi görmeye devam edecek.
Peki, son zamanlarda Avusturya'dan, Hollanda'dan, Almanya'dan İsviçre'den ve diğer bazı Avrupa ülkelerinden yükselen eleştirilerin kısa vadeli ve samimi olmadığını mı söylüyorsunuz?
Halklardan gelen eleştirilerin hepsinin samimi, açık ve doğru itirazlar olduğunu düşünüyorum. Hükümetlerin ise bunları kendi seçim endişelerine bağlı olarak, kendi muhafazakar tabanlarından gelen basınçlara bağlı olarak şöyle ya da böyle manipüle ettiklerini söyleyebilirim. Bugün AKP'yi eleştirenler, "çöktürme harekatı" boyunca çıtlarını çıkarmamışlardı. (EKN)