İstanbul’dan Diyarbakır’a, Van’dan Muğla’ya, Konya’dan Batman’a Türkiye’nin birçok şehrinde haber yapmış deneyimli bir isim Metin Yoksu.
2008’de başladığı gazetecilik hayatında birçok kriz bölgesi gördü. Son olaraksa "Bir gazeteci olarak yangınları oturup uzaktan seyretmek olmazdı" diyerek üç aktarmalı 26 saatlik bir otobüs yolculuyla kendini Marmaris’te buldu.
Yangın bölgesine giderken kısıtlı imkanları vardı. Gazetecilere yönelik tehdit ve saldırıların olduğu, sivillerin yol keserek kimlik kontrolü yaptığı, RTÜK’ün ‘yangın haberini yapmayı’ yasakladığı, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un bir gazeteciye “Gazeteci olsan da çekim yapamazsın, kapat” dediği bir ortamdan haberler çıkarttı.
Bir krizin içine neden gitti, nasıl gitti, neler yaşadı, yaşadıkları onu ve haberlerini nasıl etkiledi? Kendisinden dinliyoruz:
"Uzaktan seyretmektense gözlemlemek istedim"
“…Bölgesel olarak iklim değişikliğine kafa yoran bir gazeteciyim. Geçtiğimiz yıldan beri Türkiye'nin genel yağış oranını takip ediyorum. Çünkü İç Anadolu özellikle Mezopotamya’da çok ciddi bir yağış azlığı var, kuraklık var.
Bunun nedeni olarak iklim değişikliğini görüyordum. Bu sene yazdığım birkaç haber de vardı iklim krizinin yol açacağı sonuçlar ve iklim krizinin gıda krizinde tetikleyici bir unsur olabileceği noktasında. Tam da bu noktada başladı orman yangınları.
Ben o sırada Dersim’deydim. Bölgeye gitme imkanım yoktu. Gazetelerden takip ediyordum gelişmeleri. Sonra yangınlar büyümeye başladı. Uzaktan seyretmektense alanda gözlemlemek, deneyimlemek istedim. Çünkü ne kadar takip ettiğin bir olay da olsa gidip yerinde görmek bir gazetecilik deneyimi açısından çok önemli. Bundan kaynaklı geri durmak istemedim.
Çünkü Konya’da kuruyan otluklar, İç Anadolu'da kuruyan barajlar… Ben buraları göremedim, gidip yerinde incelemedim. Kuraklık çalışan bir gazeteci olarak bu benim için büyük bir eksiklik.
"Basbayağı işsizim"
Benim arkamda büyük medya kuruluşları yok. İşsiz bir gazeteciyim aslında. Artistliğine diyoruz freelance çalışıyoruz diye. Basbayağı işsizim. Çalıştığım dönemde defalarca haber önerisinde de bulundum buralara gitmek için ama gidemedim, içimde ukde kaldı. Hem kuraklık çalışacaksın, hem o bölgeyi görmeyeceksin, çekmeyeceksin...
Bir de ben hikaye çalışan bir gazeteciyim. Kuru kuru, şu oldu, bu oldudan ziyade oradaki yaşam hikayelerini anlatmak istiyorum. Mesele Konya’da çiftçinin yaşadığı problem de ortada. Ama çiftçinin bilinçsiz yaklaşımı, devletin organize olamaması orada devasa bir flamingo ölümüne yol açtı.
Benzer şekilde geçen sene milyonlarca balığın ölümünü yazdım. Bütün ülkede gündem oldu ama kimse ilgilenmedi işin sonucunda. O kadar sahipsiz bir coğrafyadayız.
Flamingo ölümlerini de bir gazeteci çıkarmadı ortaya. Bir kuş fotoğrafçısı çıkardı. Küçümsemek anlamında söylemiyorum. Tam tersi, yapılması gerekeni daha önce biz yapmadığımız için söylüyorum.
"Gündeme getiremiyor oluşumuz bizim eksikliğimiz"
Biz gazetecilerin yaşanabilecek felaketlerin önüne geçebilecek haberler yapabiliriz. Gündeme geldikçe belki birileri bir şekilde önlem alır diye. Yani bizim önleyici bir yaklaşımımız da var aynı zamanda. Bu anlamıyla bölgeye zamanında gidemiyor oluşumuz, gündeme getiremiyor oluşumuz bizim eksikliğimizdir.
Bu sefer dedim ki ben maddi imkanlara rağmen yangına gideyim. Artık bir şekilde orada kalacak yer de bulurum, yiyecek yemek de bulurum. Bir şekilde gideyim ben oraya. Önemli olan benim için buydu. Tam da bu duygular ekseninde gittim.
Bulunduğum yerden bölgeye gitmek için çok beklemek gerekiyor. Her gün araba yok. Ben de hiç beklemedim. Önüme gelen ilk otobüsle 3 aktarma yaparak Marmaris'e ulaştım. 26 saat sürdü.
Giderken de hiç kimseden bir destek almadım. Yani arkamda bir medya kuruluşu yoktu. Ama kimi medya kuruluşları oraya gittiğimi duyunca benle çalışmak istediler. Ben de onlarla çalıştım.
Eğer ki kimseyle çalışmasaydım sosyal medya üzerinden gördüklerimi, duyduklarımı, çektiklerimi paylaşacaktım.
"Dayanışmayı da gördüm, çirkinlikleri de"
Marmaris terminalinde ilk indiğimde orada insanların şehir dışından gelen kolileri koordinasyon merkezine taşıdıklarını gördüm. Selam verdim. Fotoğraf çekmeye başladım. Beni sordular. Ben onları sordum. Kolilerin nereye gittiğini öğrendim.
Gönüllü bir arkadaşla tanıştık orada. Bir yandan işe gidiyor bir yandan da gönüllü olarak yardım ediyordu. Birlikte koordinasyon merkezine gittik. Yorgunum, kalacak bir yerim yok. En kötü Marmaris sahilinde plajda uyumanın hesabını yapıyorum.
Fotoğraf çekerken beni oraya getiren arkadaş kalacak yerimin olmadığını söylemiş. Dışarıdan gelen gönüllülere belediyenin sağladığı kimi imkanlar varmış. Aynı zamanda polis, itfaiye ekiplerini konakladığı bir otel. Hemen oraya yerleştirdiler beni. İki saat uyuduktan sonra sabah 6'da yola çıktık, çalışmaya başladık ve gün boyunca insanların muazzam desteğini gördük.
Yani yol göstereninden tutalım da ‘Bir şeye ihtiyacınız var mı?’ diye soranına kadar. İnsanların dayanışmasını ve desteğini gördük. Yardımlaşmalarını gördük o kadar zor durumda olmalarına rağmen.
Afet bölgesinde evet güzelliklerin yanında maalesef çirkinlikler de vardı. Özellikle bütün gün iktidar tarafından söylem olarak kullanılan ayrıştırıcı dilin sokağa şiddet olarak yansıdığını çok net olarak gördüm.
En ufak olayda çıkıp ‘Ormanı bu yaktı’ deyip provokatörlük yapanı da gördüm, gözlerimin önünde insanları linç edenleri de gördüm, akşam ormanı koruma bahanesi adı altında yol keseni de gördüm.
Bunların dışında işimizi yaptık diye bizi yangın bölgesine almayan jandarma ekiplerinin de ‘Valilik kararı var. Buraya falanca basın kuruluşları rastgele giremez’ tarzında engellemelerine de maruz kaldım.
"Yaşananların sebebi biz değiliz"
Burada şunu vurgulamakta fayda var. Biz gazetecilerin kendimiz haber olmamamız gerekiyor. Çünkü yaşananların sebebi değiliz. Bizler orada gördüklerimizi, yaşadıklarımızı anlatmamız gerekiyor. Ama eğer ki bir engellemeye de maruz kalıyorsak, bizim elimizde tek bir silah vardır o da gazeteciliktir, kameramızdır.
Mesela yapmış olduğum haberlerden bir tanesi yol kesme olayına ilişkin çekmiş olduğum bir videoydu. Aslında orada olan her şeyi, çektiğim o video çok açık bir şekilde kamuoyuna gösteriliyor. Ortada kamu görevini usulsüz bir şekilde üstlenme olduğunu çok net bir şekilde görüyoruz. Artık iş savcılıkta. Bu anlamıyla belki bizim orada olmamız da bir şanstır. Belki daha kötü bir olayın da önüne geçilmesine biz gazeteciler vesile olduk.
Yatağan Milas yolunda yolumuzu kesip biz ve oradaki insanlara GBT yapmaya çalıştılar dün gece hatta video kaydına başlamadan önce bana dahi basın kartı sordu bu şahıs. İnsanlar Ören'in tahliyesine yakınlarına koştururken bunlar yaşandı bu açıkca suçtur! pic.twitter.com/btKG0EfmD9
— metinyoksu (@metinyoksu) August 5, 2021
Bu arada sadece bana değil. BirGün muhabiri Sarya Toprak çekim yaparken Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un müdahalesine uğradı. ‘Gazeteci de olsan çekim yapamazsın, kapat’ dedi. Hayır sen bir bakan da olsan bir gazeteciyi engelleyemezsin. Öyle bir hak kimsede yok.
"Bizler sadece basın emekçileriyiz"
Beraberinde bugün yandaş medya diye tabir edilen kanallarda çalışanlar da bizim meslektaşlarımız. Oradaki arkadaşlara da fiziki müdahaleler yapıldı. Bu yanlış. Varsa bir sözünüz sözle cevap verin. Fiziki bir müdahale kabul edilebilir bir şey değil. Bizler sadece basın emekçileriyiz. Kurumların tutumları bizi ilgilendirmiyor. Biz haberimizle zaten söyleyeceğimiz şeyi söylüyoruz.
Halkın da aynı şekilde ‘bu yandaş basındır, bu muhalif basındır, bu filanca basındır’ demeden gazetecilerin işini yapmasına engel olmamalı. Eğer ki yanlış bir şey varsa o zaman siz de sözünüzle tepkinizi gösterin. Söze sözle tepki verilir çünkü.
"Hayatımda ilk defa alandan çekilme kararı aldım"
Ben oradan çıkma kararı aldığım gün çok ciddi bir hedef gösterilmenin içindeydim. Adım ön plana çıktı. Geri dönme kararı aldıktan iki saat sonra Halk TV canlı yayını basıldı. O gece aynı şekilde Ören’de iki meslektaşımı silahlı kişiler tehdit etti. Olayın vahametine bakar mısın?
Orada başınıza bir şey gelse gündem beki de biz olacağız, yangın değil. Hep gazeteciler gazeteciliği konuşacak. Aslında şu anda yaptığımız gibi. Ama yangını konuşamayacağız. Halk TV canlı yayınının basılması gibi. Konuşmamız gerekiyor ama bu o anın gündemi bu değil. Olayın özü bu değil. Haberi konuşamıyoruz, haberimizi konuşturamıyoruz bu durumda.
Bu neye yol açtı diye soracak olursan da benim çalışma hakkım engellenmiş oldu. Üretememiş oldum bu durumda. Çünkü güvenlikli bir alanda değilim. Orada olmak benim açımdan bir riskti. En büyük sıkıntı bu. Hayatımda ilk defa bir alanda bu şekilde çekilme kararı aldım.
"Adaletsiz sistemin içerisinde serbest gazetecilik"
Yer değiştirebilirdim ama benim arkamda herhangi bir medya kuruluşu yoktu. Evet, beni yalnız bırakmayan Gazete Fersude ve Yeşil Gazete ekibi vardı ama elimde araç yoktu. Toplu taşıma kullanabilirdim ama dağ köylerine nasıl gireceksiniz? Yangının olduğu esas bölgelere nasıl gideceksiniz? Bu anlamıyla orada haber üretemedim. Mesela Manavgat'a gidemedim. Mesela sadece evi yanmış iki üç insanlar karşılaştım. Evleri yanan insanların durumu nedir, ya da yangından etkilenen hayvanlara ne oldu? Bunları takip edemedim. Gazetecilik açısından büyük bir eksiklikti bu.
Zaten büyük medya kuruluşlarıyla zaten eşit şartlarda çalışmıyoruz. Bu bile başlı başına bir problem. Haber dediğimiz olgu çok pahalı bir şey. Bunları da konuşmamız gerekiyor. Habere ödenen telif ücretleri ortada. Habere verilen masraflar ortada. Yani böylesi bir adaletsiz sistemin içerisinde serbest gazetecilik yapmaya çalışıyoruz.
"Problemi göstermek bizim işimiz"
Temel gazetecilik dersi; bir yerde bomba patlar, herkes bombadan kaçar, gazeteci bombanın patladığı alana gider. Bu çok basit bir gazetecilik kuralıdır. Gazeteci olayın olduğu yere gider, kaçmaz oradan. Bu bizim işimiz…
Aynı bu afetleri, krizleri doğru bir şekilde yönetmesi gereken insanlar olduğu gibi. Gazetecilerin işi, işin düzelmesi için krizin yönetilemediğini ortaya çıkarmaktır, aksaklıkları gösterebilmektedir. Ama aynı zamanda iyi olanı da gösterebilmektir. Yani sadece aksaklığa gösterelim, problemi gösterelim değil, yaşanan güzelliği, dayanışmayı da göstermek gerek.
Yangınların çıktığı günden beri en büyük eksiklik neydi? Yangın uçakları… Yeterli miydi değil miydi? Bunu sorgulamak gazetecinin görevidir. Bunu gündeme getirsin ki o sorun düzelsin. Bunun yanında yerde ne oldu? Yerdeki kriz neydi? Orman Genel Müdürlüğü'nün ekipleri müdahalede ne durumda? Gönüllüler nasıl organize oldu? Tüm bunları göstermek gazetecinin işidir.
Yani tek taraflı bakmamamız gerekiyor. Orman Genel Müdürlüğü ekiplerinin zor şartlar altında orada gece gündüz çalıştı yangını söndürebilmek için. ‘Ya bunlar devletin kurumudur. Biz bunları göstermeyelim’ mi diyeceğiz. Hayır, aksine bütün oradaki itfaiye ekiplerini, belediye ekiplerini, Orman Genel Müdürlüğü ekiplerini ne varsa göstermeliyiz.
"Çevik Kuvvet'in yardımını göstermeyecek miyiz?"
Koordinasyon merkezindeyken gönüllüler koli taşırken Çevik Kuvvet geldi. Ekip amiri, koordinasyon merkezindeki gönüllü ekip başlarına ‘Bizim arkadaşlar orda duruyor, isterseniz biz de size yardım edelim’ dedi. Yani şimdi bunu nereye koyacaksın? Bunu göstermeyecek miyiz? O Çevik Kuvvet amirinin samimi bir şekilde oradaki görevlilerin yanına gidip ‘Biz size yardım edebiliriz’ demesini yansıtmayacak mıyız?
Oradaki çelişkiyi, oradaki güzelliği, olayın içerisindeki krizi her şeyle vermemiz gerekiyor. Çünkü gazetecilik bu. Bir şeyin daha iyi olması için göstermemiz gerekiyor. Bir anlamıyla birilerinin bu kriz anlarında bizi sevmemelerinin de sebebi budur. Çünkü ya iyi olanı ya da oradaki çelişki noktalarını gösteriyoruz." (HA)