"İnsanlar üç yönlü tehdit altında: Koalisyon güçleri, direniş güçleri ve sokak çeteleri... Herkes birbirinden korkuyor ve saldırının nereden geleceğini bilemiyorlar" diyen Dalkıran, Irak'ta iki ayrı adalet sistemi işlediğini vurguluyor.
Irak'ta hem geçici hükümetin hem de koalisyon güçlerinin uluslar arası insancıl hukuka uygulamalarının olduğunu belirten Dalkıran, bunların en önemlilerini "aşırı güç kullanımı, adalet sisteminin işlememesi, hak ihlallerinin soruşturulmaması" olarak özetliyor.
UAÖ'nün talepleri
Dalkıran, UAÖ'nün taleplerini şöyle sıralıyor:
* Geçici hükümetin ve koalisyon güçlerinin uluslar arası insancıl hukuka uygun davranmalı.
* Adalet sisteminin yeniden oturtulması, ikili sistemin ortadan kaldırılması gerekiyor. Polislik görevi bir an önce ABD askerlerinden alınıp yerel polislere verilmeli.
* Gözaltı koşulları iyileştirilmeli. Kötü muamele ve işkence iddiaları soruşturulmalı, gözaltına alınan kişilere, avukatlarıyla görüşme hakkı verilmeli. Gözaltında tutulanların aileleri ile görüşmelerine izin verilmeli.
* Arama yöntemleri gözden geçirilmeli; aramalar yerel, bağımsız bir tanık eşliğinde yapılmalı.
* Aşırı güç kullanımı engellenmeli. Yakın tehdit olmadığı sürece ateşli silahlar kullanılmamalı.
* Hazırlanan yönetmelikler imzanın atıldığı anda değil, resmi gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmeli. Böylece, insanların bu yönetmeliklerden haberdar olması sağlanmalı.
* Hak ihlalleri iddialarının bağımsız organlar tarafından incelenmesi çok önemli. BM insan hakları gözlemcileri Irak'ta bulunmalı ve durumu incelemeli.
"Bağdat'ta korku egemen"
Bianet'in sorularını yanıtlayan Dalkıran'ın Bağdat'la ilgili izlenimleri ve yanıtları şöyle:
Bağdat'ta ilgili izlenimleriniz neler? İnsanlar nasıl yaşıyor, ne hissediyorlar?
Bağdat'ta egemen duygu korku. Kamu düzeni yok, sokaktaki asayişi düzenleyen bir sistem yok. Dükkanları olanlar dükkanlarını açıyorlar ama para dönmüyor. Korkudan öğlen ikide kapatıp evlerine dönüyorlar.
İnsanlar üçlü bir baskı altında: Adli suçluların, koalisyon güçlerinin ve direniş güçlerin hedefi olabiliyorlar. Tam bir kapana kısılmışlık söz konusu...
Bağdatlılar, sokakta, trafikte tanklarla karşı karşıya gelmekten korkuyorlar çünkü, tanklar aniden ateş açabiliyor, yaralanıyorlar, ölüyorlar... Koalisyon güçlerinin artan korkusu ve umutsuzluğu ile saldırganlıkları da artıyor. Irak'taki genel plansızlığın bir parçası da onlar ve onlar da plansız hareket ediyorlar.
Öte yandan, Iraklılar direniş güçlerinin hedefi de olabiliyorlar. Tercümanlar, işgal güçleri ile çalışan insanlar öldürülüyor. Koalisyon güçlerinden eğitim alan polisler öldürüldü.
Ümitsizlik var. Günlük hayatlarında bugüne kadar herhangi bir iyileşme olmadığı için, bundan sonra olacağına dair ümitleri de yok. Koalisyon güçleri hükümete yetki devretmediğinden, herhangi bir düzen kurulmadığından, insanlar ne yapmaları gerektiğini bilmiyor.
"Hastane varsa elektrik; ambulans varsa benzin olmuyor"
Hayat, işgal öncesi Bağdat'tan farklı mı?
Ordu ve bakanlık feshedildiği için binlerce kalifiye insan işsiz kaldı. Çok ciddi bir işsizlik, parasızlık ve gelecek endişesi söz konusu. Su, elektrik, kanalizasyon gibi yaşamsal alanlarda eksiklik var. Elektrik olmadığından klimalar çalışmıyor, yemek yapamıyorlar, su arıtma sistemleri çalışmıyor. Jeneratörler aşırı yük nedeniyle çabucak bozuluyor.
İlaç hala yok... Hastaneler çalışıyor ama, jeneratörler çabuk bozulduğundan yaşam destek ünitelerine bağlı insanların ölme riski çok yüksek. Ambulans bulunamıyor, ambulans bulunsa benzini olmuyor.
Saddam döneminde olduğu gibi, bugün de gıda kıtlığı var. Ancak bugün, yoksulluk çok arttı. Ambargo uygulanan ürünler, sokaktaki halkı çok ilgilendirmiyordu. Kendi sebze ve meyveleri var. Aç değiller ama yoksullar hala yoksul; eskiden yoksul olmayanlar da artık yoksul.
"Düzenli çalışan tek yer, rafineriler"
Yeniden yapılanma çalışmaları başlamış mı?
Ticaret işlemiyor. Alışveriş yapanlar ABD'liler... Derin dondurucu, klima, gıda ürünlerini ABD'liler yüklü miktarda alıyorlar. Ama, herhangi bir üretim söz konusu değil. Düzenli çalışan tek yer, rafineriler, elbette. Bağdat'ın hasar görmemiş tek binası, petrol bakanlığı.
Yeniden yapılanma sürecinin, bina inşası anlamında herhangi bir başlangıcı yok. Altyapı çalışmalarıyla, kanalizasyon, su ve elektriği tesis etmeye çalışıyorlar. Biz gözümüzle herhangi bir şey görmedik ama, verdikleri brifinglerde bu çalışmaları yürüttüklerini söylüyorlardı.
Irak halkının ABD'lilerle ilişkisi nasıl? ABD karşıtlığı gelişiyor mu? Saddam yanlılarının durumu ne? ABD'lilere kızıyorlar mı, Saddam'dan kurtulmak istiyorlar mı?
Irak halkını ikiye ayırmak gerekiyor: Siyasi ya da muhalif kesim, Saddam rejimi döneminde akla hayale getiremeyeceğiniz işkence yöntemlerine, yargısız infazlara, en iyi ihtimalle sürgünlere maruz kalmış. Dolayısıyla, Saddam rejiminin devrilmesinden sonra rahatlamışlar.
Sokaktaki insanlar ise, "Özgürlük dediğiniz buysa, biz Saddam rejimini tercih ederdik" diyor. Çünkü, eski rejimde yürüyen bir sistem vardı. Bu sisteme itiraz etmediklerinde hayatlarını idame ettirebiliyorlardı. Şimdi o da çöktü... Sıradan halkın hoşnutsuzluğu giderek artıyor.
Arama noktasından geçiyorsanız, sorgu sual olmaksızın gözaltına alınabilirsiniz ve suçlu olmadığınızın anlaşılması aylar sürebilir. Irak'ta siz, suçsuzluğunuzu kanıtlamak zorunda kalırsınız.
Kadınlar evden çıkmaktan korkuyorlar. Çünkü, kaçırılma, gasp, tecavüz olayları çok yaygın. Bunlar Bağdatlıların daha önce tanımadığı olaylar çünkü, daha önce cezaları çok yüksekti. Ancak şimdi, "özgürlük" ortamında bu tip asayiş suçları çok yaygınlaşmış.
Aile içi şiddet ve namus cinayetleri çok yaygın. Kaçırılan bir kadın evine dönerse, ailesi tarafından öldürülebiliyor.
Halk, bu olayların yaygınlaşmasını Saddam Hüseyin'in savaş öncesinde çıkarttığı genel afla ilişkilendiriyor. Adli suçluların hepsi şu anda serbest ve Irak halkı, bu tür suçları onların işlediğine inanıyor.
Adam kaçırma olayları, daha çok fidye amaçlı. Özellikle çocuklar kaçırılıyor...
"Oluşan yeni güç, işgal kuvvetleri"
"İnsan hakları" açısından durum nasıl, işgal kuvvetleri ve yeni hükümet bakımından? Mahkemeler çalışıyor mu, polisin tutumu nasıl?
Orada oluşan yeni güç, sadece işgal kuvvetleri. Geçici hükümeti, kamu düzenini, uluslar arası hukuk normlarını korumak ve kollamakla yükümlü olan birim, işgal güçleri. Çünkü, hükümet ve idare onların elinde.
Yaptığımız araştırmaların sonunda, koalisyon güçlerine sunulmak üzere bir memorandum hazırladık. Başlıklar halinde söylemek gerekirse, temel kaygılarımız şunlardı:
Aşırı güç kullanımı, ki bunlar hem Irak polisi hem ABD hem de Britanyalı güçlerin uygulamaları... Göstericilerin üzerine ateş açmak gibi...
Yakalamalar ve gözaltı koşulları; zapt yöntemleri... Arkadan ellerin bağlanması, uzun süre böyle tutulması, başa kukuleta geçirilmesi, kısıtlı su verilmesi, bazen kaba kuvvet kullanılması, işkence vakaları...
"Hak ihlallerinin hesabını soracak merci yok"
Gözaltı merkezlerindeki koşullar nasıl?
Çok ağır. İnsanlar çadırlarda tutuluyor, yeterli su yok. Susuzluk nedeniyle cilt hastalıkları baş göstermiş. Açık alanda açılmış uzun çukurlar tuvalet olarak kullanılıyor. Avukatları ile görüşme, yakınlarına nerede olduklarını bildirme hakları yok. Koalisyon güçlerinin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren çok sayıda kişi var.
Ev aramaları, ev baskınları sırasında herhangi bir gerekçe göstermeden evin altını üstüne getirmeler, tanklarla evin üstünden geçmeler söz konusu. ABD'li askerlerin para ve kıymetli eşya çaldıklarına dair iddialar çok yaygın.
En önemli sorun, hak ihlalleriyle ilgili hesap soracak bir merci yok. Sadece, askeri sistem içindeki disiplinel soruşturmalar söz konusu. Ancak, ölümler yaşandığı halde, bunların soruşturulduğuna dair açıklama yapılmıyor. Suçların cezasız kaldığına dair intiba çok hakim.
Bu olayların soruşturulmasından sorumlu bağımsız ve tarafsız bir organ yok, ki, bizim tavsiyemiz bu yönde...
"Kim gözaltına alırsa, onun hükmü geçiyor"
Irak'ın adalet sistemi ne durumda peki? Mahkemeler çalışmıyor mu?
Iraklı hakim, savcı ve avukatların görev yaptığı mahkemeler, son dönemde çalışmaya başladı. Ancak, Irak'ta iki ayrı uygulama var şu anda. Eğer sizi Iraklı polisler yakaladıysa başka, ABD'li askerler yakaladıysa başka bir sistem işliyor.
ABD'li askerler tarafından gözaltına alındıysanız, aylarca avukatınızla görüşemezsiniz, aileniz sizden haber alamaz. Irak polisi, Irak yasalarına uygun hareket ettiği için, 72 saat içinde bir avukatla görüşme hakkınız var. Ancak, mahkemeler şartla salıverme, kefaletle serbest bırakma kararı verdiğinde, ABD bunu kabul etmiyor. Dava beraatle sonuçlandığında bile, bu sizin serbest bırakılacağınız anlamına gelmiyor: Bütün dava dosyası İngilizce'ye çevriliyor ve beraat kararı koalisyon güçlerinin bölgedeki en üst düzeyi komutanı tarafından onaylanmadıkça serbest bırakılmıyorsunuz.
Bir kayıt sistemi ve yeni bir kayıplar psikolojisi oluşmaya başladı insanlarda. Irak'ın tarihinde çok ciddi kayıplar vardır ve insanlar yeniden aynı psikolojiye sokuldu.
Direniş güçlerinin ve gayri nizami güçlerin etkinliği nasıl?
Koalisyon güçlerine yönelik saldırıların organize olduğuna inanılıyor. Ancak, ABD karşıtı olmak, Saddam yanlısı olmak anlamına gelmiyor. Bir anti Amerikan taraf var. BAAS rejimi döneminde çok yoğun baskı görmüş Şiiler de direniş gücü olarak karşımıza çıkabiliyor.
Sokaktaki insan Saddam'dan kurtulduğuna memnun ama, koalisyon güçleriyle ilgili hayalkırıklığı giderek kızgınlığa dönüşüyor. Sonuçta, koalisyon güçlerine yönelik saldırılar giderek artıyor.
Onun dışında, Birleşmiş Milletler'e, Uluslararası Göç Komitesi'ne, Kızılhaç'a yönelik saldırılar yaşandı. Bunlar kabul edilemez, çünkü bu organizasyonlar askeri hedef değil.
Uluslar arası insan hakları örgütleri ve Irak'ta oluşmuş sivil toplum kuruluşları çalışma yürütebiliyor mu?
Irak'ta yeni oluşmaya başlayan bir sivil toplumdan bahsediyoruz. Çok kitlesel değiller ve daha çok grupsal örgütlenmeler var. Neredeyse her cemaatin, her topluluğun bir örgütlenmesi var.
Sivil toplum kuruluşlarının bir kısmı, geçmişe dönük hak ihlalleri ve bunların tazmini ile ilgili çalışma yürütüyor. İşgal güçlerinin yaptığı hak ihlalleriyle ilgili çalışma başlatanlar var. Bu yönde talep arttığı için, geçmişle ilgili çalışma yürütenler de bu konuya yönelmeye başladı.
Ancak onlar da, bizim gibi gözaltı merkezlerini ziyaret edemiyor, avukatlar vekalet almak ya da gözaltındaki bir kişiyle görüşmek istediğinde bu çok mümkün olamıyor. Yine de, tüm imkansızlıklara rağmen, büyük bir yüreklilikle çalışıyorlar.
İfade özgürlüğü ne durumda? Gazetelerin, basın kuruluşlarının durumu nasıl? Aydınlar ve gazeteciler baskılarla karşılaşıyor mu?
Saddam rejiminin yıkılmasından sonra, Irak'ta çok sayıda gazete çıktı. Hemen her topluluğun bir gazetesi var. Geçmişe oranla çok daha özgürler.
Ancak, "14 numaralı emir" olarak adlandırılan yeni bir düzenleme yapıldı. Buna göre, şiddeti savunan, teşvik eden, BAAS iktidarını savunan basın kuruluşları kapatılabiliyor, bu kuruluşlara ani baskınlar düzenlenebiliyor, mallarına ve belgelerine el konulabiliyor, direnen yetkililer tutuklanabiliyor. Düzenleme, keyfi uygulamalara yol açabiliyor.
Bu düzenleme yürürlüğe girdikten sonra, "El Mustakil" adlı bir gazete kapatıldı.
Bu arada, uluslar arası basın kuruluşları, Bağdat'taki gazetecilere etik kuralların oluşması için destek sağlıyor, teknik eğitim veriyor.(BB/NK)