Tabii resmi bayram günleri de var. İstanbul'un Vatan Caddesi'nde, Ankara'nın hipodromunda tankların, topların, uçakların geçit resminde bulunduğu, koreografiden nasibini almamış gösterilerde çocukların hava şartları ne olursa olsun, hastalanmak pahasına anlamsız beden eğitimi hareketlerini yapmak zorunda oldukları stadyum bayramları ve saire.
Kentli bayramlar
Bir de zamanın yılmaz takipçisi Saatli Marif Takvimi'nin yapraklarında yer alan "profesyonel bayramlar" vardır. Mesela Tıp Bayramı, biz gazetecilerin bile tarihini tam olarak bilmediği "Çalışan Gazeteciler Bayramı" gibi...
Bayramların anlamı da kentlileştikçe değişiyor. Ancak kurban bayramı tüm bu kutsal sayılan günler içerisinde kendine özel yerini muhafaza ediyor.
Kan ve gayrı hijyenik hayvan kesimi sadece Nişantaşı'nda ya da Bağdat Caddesi'nde değil, Paris'te, Brüksel'de ve Berlin'de de yankı buluyor.
Her nedense İslam aleminin kurban bayramına batıdan bakanların objektifine özellikle Türkiye, ille de İstanbul takılıyor.
9 kusurlu hareket
Bundan birkaç yıl önce sokakta kurban kesmenin bir sakınca gibi görülmediği yıllarda "derelerin kan akmasına" sesini çıkarmayan siyasiler, kurban kesmeyi "Avrupa arenasında görmek istemediğimiz kusurlu hareketlerden" saymaya başladı.
Aslında isabetli sayılabilecek bir karar ile sokakları kana bulayanlara hatırı sayılır bir de ceza verileceği açıklandı.
Bu 1250 YTL'lik yaptırımın bazı faydaları var elbet: Hiç değilse otoban kenarları eskisi gibi kanlı görüntülerin projeksiyon alanı olmaktan çıkacak.
Bunun ölçüsünün ne olacağını ise televizyon ekranlarındaki görüntülerden, gazetelerdeki fotoğraflardan anlayacağız.
Modern kentli toplumlarda asla hoş görülemeyecek yol ortasında kurban kesme (kan dökme) faaliyeti, inançların da kent yaşamına uyum sağlaması gerektiğini göstermesi açısından önemli bir gösterge.
Zira iç göç nedeniyle binaların inşa tarzından, altyapısızlık alışkanlıklarına, kırsalın batıl inanışlarına dek bavullarında taşıdıkları materyalin artık değişime ne denli muhtaç olduğuna işaret eden veriler bunlar.
Sıhhi kesimhaneler, ehil bıçaklar, iyi bir organizasyonla etlerin gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması...
Avrupa'dan bakınca
Ancak bu değişimin Kopenhag kriterleri çerçevesinde ele alınıyor oluşu ve 17 aralık ruhunun mutlak egemenliği, Kurban Bayramı öncesinde alınan tedbirlere ayrı bir yapmacıklık katıyor.
Çünkü Türkiye kendi kendisini modernleştirmek konusunda ayak diriyor. Sadece önüne bir hedef konduğunda reflekslerini harekete geçiren biz Türkiyeliler, yine Avrupa'nın dürtüsüyle harekete geçtik.
Bir yanda Türkiye'de yoksulluğun arş-ı alaya vardığı bir dönemde evine et girmeyen insanların sayısındaki artış, öte yanda ise deprem ve tsunamiye maruz kalan ülkelerdeki dış yardım ihtiyacı bu bayramın veçhesini kendiliğinden değiştirmeliydi.
Olmadı. Boynuzundan tuttuğu gibi danaları, koçları evinin bahçesine taşıyan "bey abi"lerin görüntüsü kaç gündür ekranlarda. Tabii yine her şeye rağmen elindeki bıçağı bir tehdit aracı olarak görüp "kurbanı sokakta keserim ceza meza da vermem kardeşim" diyenler de gazetelere haber olacaklar.
Demokratikleşme adımlarını atmakta son derece mütereddit bir tavrı olan ülkemizde Avrupa Birliği söz konusu olunca hızlanan meclis süreci hafızamızda duruyor.
Bakalım önümüzdeki günler, kendi yaşam kalitemizi artırmak için otomatik bir devinim gösterdiğimiz yeni çağın kapısını açacak mı? Yoksa bayramlara bile Kopenhag ve Maastricht kriterleri mi yön verecek? (MU/BA)