12 Mart 1971’de, Cuma günü TRT radyoları 13.00 ajansında okunan muhtıra yeni bir askeri darbeyi haber veriyordu; ordu iktidara el koymuştu.
Genelkurmay Başkanı orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı orgeneral Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı oramiral Celal Eyicioğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı orgeneral Muhsin Batur imzalı muhtıra yeni bir hükümetin kurulmasını istiyor, aksi takdirde idareyi doğrudan doğruya üzerine alma kararlılığını duyuruyordu.
Başbakan Süleyman Demirel istifa etti. Dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay idi.
13 Mart 1971’in gazeteleri muhtırayı ve Demirel Hükümetinin istifasını manşetten gördü. Nedenleri “Anarşik ortam” ya da “Atatürk inkılaplarının uygulanmaması” gibi değişiklikler gösterse de gazetelerin genel tavrı ordudan yanaydı.
42 yıl sonra Akşam, Babıalide Sabah, Bugün, Cumhuriyet, Yeni Tanin, Ekspress, Günaydın, Haber, Hürriyet, Milliyet, Son Saat, Son Havadis ve Yeni Gazete’nin 13 Mart 1971’deki manşetleri ile Abdi İpekçi, Çetin Altan, Nadir Nadi, Refik Özdek, İsmail Oğuz ve Abdullah Uraz gibi yazarların 12 Mart sonrası köşelerinde yer aldıkları yazılardan derlemeler yayınlıyoruz.
“Komutanların ültimatomu”
Akşam gazetesi “Kabine olağanüstü toplandı ve…” üst başlığı altında “Hükümet Dün İstifa Etti” manşetiyle çıkıyordu. Ana sayfada “Komutanların ültimatomu: Anayasanın öngördüğü reformlar yapılmazsa… Ordu İdareye El Koyacak” başlığı yer alıyordu. Muhtıranın metni “Komutanların ültimatomu: Cumhuriyetin geleceği tehlikede” başlığıyla veriliyordu.
Haberde “Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanları dün Cumhurbaşkanı, Senato ve Meclis Başkanlarına bir muhtıra vererek ‘Parlamento ve hükümetin memleketi anarşiye götürdüğünü’ ileri sürmüşler, ‘Cumhuriyetin geleceğinin tehlikeye düştüğünü bildirerek ‘Partiler üstü yeni ve reformist bir hükümet teşkil edilmediği takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri idareyi ele alacaktır’ demişlerdir” deniyordu.
“Nasılsınız? Eyi misiniz?”
İlhami Soysal ana sayfadaki “Nasılsınız? Eyi misiniz?” başlıklı yazısında şunları söylüyordu:
“Ey sandıktan çıkmalar, nasılsınız, eyi misiniz? Eyisiniz, eyi…Boşuna mı demişler alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste diye. Kusura kalmayın, meclis maaşlarını onbeşbinyüze çıkarmak için, Anayasayı değiştirmek, hazineyi yağlamak için vakit kalmadı. Sağlık olsun.
“Nasrettin Hoca’nın kar helvasına benzer cici demokrasi mucidi İsmet Paşa… Türkiye’ye her yıl yeni bir Türkiye katma peşindeki Süleyman Bey… Nasılsınız? Eyi misiniz? Eyisiniz eyi. Başbuğ Türkeş, senden ne haber? Komando kursların ne alemde? Necmettin Molla şehadet parmağın havada mı gene? Şerbetçi Profesör, bakalım şimdi hangi nabızlara şerbet vereceksin? Ordu bildirisi, hiçbirinizin bir ötekinden daha becerikli olduğunu söylemiyor. ‘Parlamento ve Hükümet’ diyor. Bu sıfatlandırmanın içinde tümünüz varsınız. Ne yapacaksınız şimdi?
“…Söyleyin bakalım ne diyelim, memleketi şu duruma getirdiğiniz, laf anlamadığınız için? Ne yapacaksınız şimdi Tevhidi Tedrisat Kanunu bir devrim kanunu olarak durup dururken açtırdığınız İmam Hatip okullarını? Kur’an Kurslarını? Ne olacak bunlar? ... Üç-beş oy uğruna vatan bütünlüğünün tehlikeye atılmasına yol açacak işlere girişmenin hesabını nasıl vereceksiniz?”
“Çare kuvvetli bir hükümet”
Babıali’de Sabah gazetesi “Komutanlar ültimatom verdi” üst başlığı altında “Demirel istifa etti” manşetiyle çıkıyor, haberde muhtıranın metnine ve Demirel’in istifa ettiği bilgilerine yer veriyordu.
İsmail Oğuz baş sayfadaki “Çare” başlıklı yazısında “Memleket ciddi ve büyük bir buhran ile karşı karşıya getirilmiş bulunmaktadır… devleti bu tehlikeden kurtarabilmenin ise bir tek yolu vardır….” diyerek “Çare”nin de “Kuvvetli bir hükümet” olduğunu söylüyordu.
Oğuz, bu hükümetin “bazıların iddia ettikleri gibi bir koalisyon hükümeti” olamayacağını kuvvetli bir hükümeti de “ancak Adalet Partisi’nin kurabileceğini” söylüyor ve “büyük tehlikeleri bertaraf edecek uzun va’deli politika” için “Adalet Partisi, Demokratik Parti ve hatta Milli Güven Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisinin (devlet namına) karşılıklı fedakarlıklara katlanmaları gerekmektedir” diyordu.
“Elbette sürpriz değil”
Bugün gazetesi “Ordunun tarihi kararı” manşetiyle çıkıyor “Silahlı Kuvvetlerin istediği partilerüstü bir hükümet hemen işbaşına gelmezse ordu idareyi ele alacak” diyerek muhtıranın metnini yayınlıyordu. Baş sayfada “Muhtırayı görüştü ve” üst başlığı altında “Hükümet istifa etti” haberi yer alıyordu.
Refik Özdek “Elbette sürpriz değil” başlıklı yazısına “Bir gün devletsiz kalmaktansa bir süre hükümetsiz kalmak bin kere, milyon kere iyidir” diye başlıyordu:
“Ordu yapılacak olanı yaptı. Yıkıcıları sindirecek, son bağımsız Türk ülkesini de peyk haline getirmeye çalışan komünistleri ezecek güçlü bir hükümet kurulmazsa bu görevi yani idareyi doğrudan doğruya ele alacağını söyledi.”
“Komünistler bir aşama daha geçirdiklerini, hükümetin değişmesiyle rejimin de değişerek kendi arzularına uygun bir yola dönüleceğini bir süre sonra orduya da nifak sokabileceklerini ümid edebilirler. Fakat yiyecekleri sille akıllarını başlarına getirecektir.”
“Devrimci Ordunun Sesi”
Cumhuriyet gazetesi “Ordu, şartları uygulanmazsa yönetime el koymaya kararlı olduğunu bildirdi” üst başlığı altında “Komutanların ültimatomu üzerine Demirel istifa etti” manşetiyle çıkıyordu. Haberde Komutanların “ültimatom niteliğinde bir muhtırayı” sundukları yazıyordu:
“ ‘Parlamento ile hükümetin süregelen tutum, görüş ve icraatın yurdu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine soktuğu’nu belirterek bu durumu giderecek Anayasa’nın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle eke alacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin teşkilini zaruri gördüklerini bildirmişlerdir.”
Nadir Nadi baş sayfadaki “Devrimci Ordunun Sesi” başlıklı yazısında “Aylardan beri beklenen olay nihayet gerçekleşme yoluna girmiştir” diyor yazıyı yazdığı anda henüz Başbakan’ın istifasının beklendiğini söylüyordu.
Nadi muhtıranın hükümetin çekilmesini emreden bir ültimatom olmasının yanı sıra “Mevcut anarşik durumu gidecek ve Anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde işbaşına getirilmesini de zaruri gördüğünü” yazıyordu.
“Göstermelik demokrasinin bir ürünü olan Demirel, işbaşına geldiği günden beri Atatürk devrimlerine boş vermiş, laik Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkelerini hiçe saymış, Anayasayı dilediği gibi yorumlamış…”
“Son muhtıra göstermelik demokrasinin belini kırmıştır” diyen Nadi parlamentonun muhtırada yer alan hükümeti kuramayacağını söylüyor ve TBMM’nin kendini feshetmesini öneriyordu.
“Bardak Neden Taştı?”
Yeni Tanin gazetesi haberi “Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının muhtırası üzerine” üst başlığı altında “Hükümet istifa etti” manşetiyle veriyor, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün “Demokratik bir istifa” sözü ara başlığa taşınıyordu.
Mehmet Dinçer “Geldik görünen köye” başlıklı yazısında herkesin Demirel’i uyardığını ancak onun sağduyunun sesine kulak tıkadığını yazıyordu:
“Böylesi gidiş elbette iyi olmadı… Demirel kendisi istedi bunu. Dileriz 12 Mart Harekatı… Hayırlı olsun.”
Ekspres gazetesi “Trabzon’da bir sinema bombalandı” haberini üst manşetten “Demirel istifa etti ama patlamalar durmuyor” diye duyuruyordu. “Yeni Başbakan partisiz olacak” manşeti “Sunay temasa başlıyor” üst başlığıyla çıkıyordu.
Günaydın gazetesi “Silahlı kuvvetler demokrasiyi kurtarma çabası içinde” manşeti altında hükümetin istifa ettiğini söylüyordu. Baş sayfadaki “Bardak Neden Taştı?” başlıklı kutuda 7 madde açıklanıyordu:
* Demirel öğrencileri, işçileri, sonra da halkı birbirine düşürüp iktidarı devam ettirme yolu tuttu.
* Kurucu Meclisin yaptığı Seçim Kanununu değiştirerek milli bakiye usulünü kaldırdı.
* Doğruyu savunan, yolsuzluk ve kanunsuzluklara göz yummayan … devletin birçok kıymetli memurlarını keyfi kararlarla hizmetten uzaklaştırdı.
* Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay gibi anayasa kuruluşlarına karşı çıktı.
* Özerk TRT’nin kendisinin ve partisinin borazanını öttürmediği için tahsisatını kesti.
* Şahsi ve ailesiyle ilgili suistimal soruşturmasını geciktirmek ve önlemek için Meclis ve Senato Başkanlığı seçimlerini uzatarak… parlamenter sistemi işlemez hale soktu.
Haber gazetesi “Yeni hükümetin milli bir koalisyon olması şart. Demirel İstifa Etti” manşetiyle çıkıyor baş sayfada “Muhtıra mecliste okundu” başlıklı haber yer alıyordu.
“Kendi düşen ağlamaz”
“Hükümet istifa etti” manşetiyle çıkan Hürriyet gazetesinde “Ordu Ültimatom verdi. Güçlü kabine kurulmazsa Ordu idareye el koyacak” cümlesi manşet üstünde yer alıyordu.
“Bunun böyle olacağı belli idi” başlıklı başyazıda hükümetin, parlamentonun “Türkiye uçuruma gidiyor” ihtar ve ikazlarına aldırmadığı yazıyordu:
“Elbetteki bir gün sabırlar taşacak, Türk Silahlı kuvvetleri ‘Yeter Artık’ diyecekti” cümlesinin yer aldığı yazı “Kendi düşen ağlamaz” sözleriyle bitiyordu.
Milliyet gazetesi muhtırayı manşet üstünde “Silahlı Kuvvetler Sunay’a ve meclislere muhtıra verdi” başlığıyla duyururken manşette “Demirel İstifa Etti” deniyordu. Spota Demirel’in istifa mektubunda yer alan “Muhtıra ile anayasa ve hukuk devleti anlayışını bağdaştırmak mümkün değil” ifadesi yer alıyordu.
Abdi İpekçi’nin baş sayfada yer alan “Muhtıra ve Gerçekler” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“…yapılan girişimi parlamenter rejimin demokratik hukuk düzenin kurallarına aykırı bulmak mümkündür. Ancak olaya salt hukuk açısından bakmayınca başka sonuçlara varılabilir ve verilen muhtıranın aslında parlamenter rejime ve demokraik düzene son vermeyi değil tam tersine rejimi kurtarma amacı güttüğü düşünülebilir.
İpekçi kumandanların gerçekten de parlamenter rejime son vermek niyetinde olsalardı muhtıra sunmaya lüzum görmeyeceklerini belirtiyor.
“Kuvvet komutanları… parlamenter rejimi yaşatabilmek için bir imkan tanınması yolunu seçmişler, bu davranışları ile de demokrasiye bağlılıklarını göstermişlerdir.
“Buhranı atlatmak ve demokratik düzeni yaşatmak şimdi parlamentonun ‘partilerüstü’ bir anlayışla ve duruma gerçekçi bir yaklaşımla bulup uygulayacağı çözüm yollarına bağlıdır.”
“Anarşinin önlenmesi isteniyor”
Son Saat gazetesi “Ordunun Vetosu” manşetiyle çıkıyor ve “Aksi halde ordu idareyi üzerine almaya kararlıdır” cümlesi manşet yanında yer alıyordu. Manşet üstünde “Demirel İstifasında” başlığı altında “Bu muhtıra ile anayasa ve hukuk devleti anlayışını bağdaştırmak mümkün değildir dedi” cümlesi veriliyordu.
Son Havadis gazetesinde “Komutanlar ültimatom verdi” başlığı altında “Anarşi kardeş kavgası ve huzursuzlukların önlenmesi isteniyor” spotu yer alıyordu. Manşette “Demirel: ‘Muhtıranın anayasa ile bağdaşması mümkün değildir’ dedi” üst başlığı altında “Hükümet İstifa Etti” ifadesi yer alıyordu.
Yeni Gazete “Ordu yönetime el koyacak. Komutanlar parlamentoyu uyardı… ve” üst başlığı altında “Demirel İstifa Etti” manşetiyle çıkıyordu. Haberde gazete almak için bekleyen insanların fotoğraflarının altında “Türk Silahlı Kuvvetlerinin verdiği muhtıra ve hemen arkasından Demirel hükümetin istifası, bir süreden beri kendini böyle bir habere hazırlamış olan halk arasında gene de bomba tesiri uyandırmıştır” deniyordu.
“Sandıktan şimdikilerden farklı bir şey çıkacakmış gibi”
Köşe yazarlarının 12 Mart hakkındaki yazıları hafta boyunca devam ediyordu. Akşam gazetesinden İlhami Soysal 14 Mart’ta yayınlanan yazısında erken seçim konusuna değiniyordu:
“Komutanlar ültimatomunda seçim-meçim lafı olmadığı halde, bir takım oyunbazlar da geçici bir reform daha doğrusu kloroform kabinesi, ardından da erken seçim laflarını piyasaya sürmektedirler. Sanki bugün de yarın da mevcut yapısı içinde bu düzende bir seçim yapıldığında sandıktan şimdikilerden farklı bir şey çıkacakmış… gibi”
Soysal, “Senatör Mucip Ataklı’nın dediği gibi komutanların ültimatomu ‘Hukuki bir ihtilal’dir” diyor “Ama şimdilik kemalini bulmamış, sömürücü ve onların seslerini çıkarıp oyunlarını oynayıp fırıldaklarını çevirmeye imkan ve olanak sağlayan bir ihtilal” diye ekliyordu.
“Asılmaktan beter şekilde gitti”
Çetin Altan ise Akşam’da 14 Mart’ta yayınlanan “Ve Şahmerdan güm diye indi sonunda” başlıklı yazısında şöyle yazıyordu:
“Haysiyetsiz, ciğersiz, tutarsız, ahlaksız, seviyesiz, mantıksız, kültürü az, kafasız ve yüreksiz bir rastlanmadık cehennem zebanisidir bizdeki politikacı tipi. Bu nedenle de bunların içinde Başbakan olmuşlar bile istifa etmek bilmezler. Çaresiz bir yer gelir, bunları öküz kovalar gibi sille tokat tekme sopa kovalamak zorunda kalır toplum.
“ Aklıma Demirel’in daha işe başlarken savurduğu, orduya karşı iki yüz bin kişiyi silahlandırma kuru sıkısı geliyor. O zaman tanıdıklara: sonunda asarlar bu komisyoncuyu demiştim. Asılmaktan beter şekilde gitti.”
“…Bir yeni dönem başlamaktadır Türkiye’de, Anayasa mutlak şekilde uygulanacaktır. Bilimsellik ve bilimsel olmak zorunda bulunan kalkınma reformlarının plan ve analizleri, soytarılık, demagoji ve şantajla ört bas edilemeyecektir. Çünkü artık ikinci bir yozlaşmaya asla ve asla tahammülü yoktur Türkiye’nin.”
Altan 15 Mart’ta ise “Demokrasinin sahte aşıkları, yıkılın” başlıklı yazısında “Demokrasi aşıkları gerçekte egemen sınıfın paçozlarıdır… Zinde ve devrimci güçlerin son girişimlerini emekçilere aydınlara… karşıymış gibi göstermeye özenmektedirler” diyordu. Altan “zinde güçlerin ne istediklerinin” muhtırada açıklandığını söylüyordu.
“İdareyi Silahlı Kuvvetlere Teslim etmek de çıkar yol değildir”
Babıalide Sabah’tan İsmail Oğuz 14 Mart’taki “Mes’ele” başlıklı yazısına “Demokrasi idari sistemlerin en mükemmeli değildir fakat en az kötü olandır” diye başlıyordu.
Altan’ın 15 Mart’ta yayınlanan yazısını da “milli bütünlüğümüzü geniş ölçüde zedeleyecek mahiyettedir” diyerek eleştiren Oğuz inkılaplar devresinin artık kapatılması gerektiğini, bir cemiyete zorla istenilen şeklin verilemeyeceğini söylüyordu.
Çözüm için parlamentoyu işaret eden Oğuz, “Şayet kendinde gücü görmüyorsa idareyi Silahlı Kuvvetlerimize bizzat teslim etsin” diyor “Ne var ki bu da çıkar yol değildir” diye ekliyordu.
Babıali’de Sabah gazetesinin 15 Mart’taki baş yazısında ise “Yeni hükümetin (bildirideki) şikayet konularını ortadan kaldırılması teşekkül tarzına bağlıdır. Kuvvetli şahsiyetlerden kurulacak hükümet, durumun demokratik düzenin emrettiği şekle dönüştürülmesinde bugün mevcut kanunlarla da başarı gösterebilir” cümleleri yer alıyordu.
“Demirel baskıyla istifaya zorlandı”
Münevver Ayaşlı ise 16 Mart’taki “Muhterem Süleyman Demirel” başlıklı yazısında Demirel’in baskı ve kimi zaman kanun dışı zorlamalar ile istifaya zorlandığını söylüyordu. Ayaşlı “Şüphesiz Demirel’in de kusurları vardır” derken “Lakin umumi heyeti ile Demirel’in çok iyi bir Başbakan” olduğunu ekliyordu.
İlhan Ezik aynı günkü yazısında ordunun idareye el koymasının hiçbir şey değiştirmeyeceğini ve demokratik hukuk devleti anlayışını zedeleyeceğini söylediklerini ancak hükümetin içinde bulunduğu buhranı anlamayıp muhalefetin de sandalye kavgasını sürdüğünü belirtiyor:
“..kardeş kardeşe kurşun sıkmışsa ordunun bundan daha iyi yapacak hareketi olmazdı... Generaller vaziyeti bildikleri için muhtıra verdiler ve iyi ettiler. Anarşik hareketlere son verilmesini, Milli hükümet kurulmasını, üniversite özerkliğinin düzene sokulmasını… anayasanın değiştirilmesini istediler… Müstahak oldu.”
“Muhtıra inkılap kanunlarını uygulamayanlara karşı”
Cumhuriyet gazetesinde İlhan Selçuk 14 Mart’taki yazısında muhtıranın “Anayasanın öngördüğü reformları yapmıyan ve inkılap kanunlarını uygulamayan toplumsal güçlere karşı” olduğunu yazıyordu. “12 Mart bildirisi devrimci çizgide olumlu bir adımdır” diyen Selçuk, ordunun devrimci tutumu yanında yer almanın milli bir görev olduğunu söylüyordu.
Nadir Nadi ise 17 Mart’taki yazısında “Biz, seçimlerin yenilenmesi ile muhtırada öngörülen devrim kanunlarını uygulayacak kuvvetli inandırıcı bir hükümetin kurulabileceğine inananlardan değiliz… Türkiyede seçimlerde her seferinde tutucu ve çıkarcı güçler devler yönetimini ele geçirmişlerdir. Bugünkü koşullar altında yenilenecek bir seçim, aynı güçlerin zaferi ile sona erecek ve belki de muhtırayı hazırlayanlar suçlu duruma düşürülmek isteneceklerdir” diyordu.
Bugün gazetesinde Mehmet Şevket Eygi 19 Mart’taki yazısında “Sivil olsun askeri olsun yeni hükümeti destekliyeceğiz. Yeter ki İsmet Paşa, Ecevit veya başka bir solcu başa geçmesin” diyordu.
“En kötü demokrasi, en iyi dikta’dan daha iyidir”
15 Mart’ta Milliyet gazetesinde Abdi İpekçi “Kumandanların Muhtırası” başlığıyla altı kişiye görüşlerini soruyor çoğunluk muhtırayı olumlu bulduğunu söylüyordu. Recep Bilginer adlı işçi “Kendimizi emniyette hissetmiyorum. Müdahale geç bile kaldı” derken Üstün Baharoğlu adlı öğretmen “Saygı duyulacak bir hareket. Fakat bir çözüm yolu getireceğini sanmıyorum” diyordu. Doktor Turfan Akgün’ün “En kötü demokrasi, en iyi dikta’dan daha iyidir” ise sözleri görülüyordu.
İsmail Cem ise 17 Mart tarihli yazısında şöyle diyordu:
“12 Mart hareketinden yana olmak… silahlı kuvvetlerin yönetime el koymalarını istmek; bir hükümet darbesinin kalıcılığını ve sürekliliğini özlemek anlaşılır bir tercihtir. Anarşi hareketlerinden bezmiş büyük şehirlilerin ve mutlak bir otoriteye ihtiyaç görenlerin ya da Türkiye’nin geleceğini ancak böyle bir yönetimde görenlerin bu tercihi yapmaları olağandır. Aynı ölçüde anlaşılır bir tercih ise muhtırayla yaratılan durumun ve bunun kalıcılığının karşısında olmaktır. Askeri otorite rejimlerinin en fazla gelişmekte olan halk kitlelerine zarar vereceğini düşünmektir.
“Benimsenen görüş hangisi olursa olsun, bu kararın sıhhati onun mutlaka objektif bir tahlile dayanmasına bağlıdır.”
Metin Toker ise 19 Mart’taki yazısında “cumhuriyet rejimini süngüyle kuran Atatürk, onu süngü üzerinde değil, siyasi partiler üzerinde oturtan gene Atatürk’tür. Çünkü süngünün üzerine oturulmaz. Hele Türkiye’de hiç oturulmaz. Ama bunu sadece Ordunun değil, asıl politikacıların bilmesi gerekir” diyordu.
“AP iktidarı aranacaktır”
Son Havadis gazetesinin 14 Mart tarihli yazısında Abdullah Uraz “Mesele Adalet Partisi iktidarını yıkmak değil milli iradeyi yıkmaktı. Milletin seçtiğine tahammülsüzlüktü. Kin ve hasetti” diyordu. Yazıda “Bilhassa solcuların bayramı aşikardı. Hukuk ulemaları susmuştu. Solcu basın ‘biz dememiş miydik’ gibi yara alan rejime Fatiha okutarak üste çıkmaya çalışıyordu” cümleleri yer alıyordu.
Uraz 15 Mart’ta ise “Millet ve memleket hizmetinde feragat ve faziletle çalışan AP iktidarı aranacaktır” diyordu.”
Orhan Seyfi Orhon ise 16 Mart’ta AP iktidarının vazifesini şerefle yaptığını, iktidardan düşmediğini, kendi kararı ile istifa ettiğini söylüyordu. (BK/HK)