Önce bilboardlarda gördük endamını. Sonra gazete eklerine verdiği tam sayfa ilanlarda. Ardından hemen her kitapçının raflarında. Kitabını ilkin 100 bin adet basmış. Şimdi 200 bine çıkarmış baskıyı. Hedefi bir milyon satmak.
Hikayesi ise bildik ve klişe. Fakirlikle geçen gençlik ve "çalışma azmi"nin ürünü olan şimdiki sefahatli hayat. Kitabın ismi "Varolmanın Yolunda Zengin Olmak". Yazarı Mert Çelik fabrikasının sahibi Mehmet Tanrısever.
120 sayfalık kitabın tamamı kuşe kağıt. Saman kağıdına olacak değildi ya. Her şey raconuna göre olmalı sonuçta.
Kitabın ilk sayfalarında metruk bir köy evi görüyoruz. Bizi Anadolu'nun yoksul bir köyüne götürüyor fotoğraf. Sayfayı çevirdiğimizde ise karşımızda bütün görkemiyle bir villa. Önünde üç son model araba. Üçüncü fotoğrafta da "hayat mücadelesi"nin muzafferi Mehmet Tanrısever.
Kitabın kapağında da kendisi var. Bir elinde çay bardağı var, diğer elini ise yumruk gibi sıkmış, müstehzi bir gülüş kondurmuş dudaklarına. Fotoğrafın meali şu: Ben güçlüyüm, çünkü param var. Zenginim ben. Fabrikam, işçilerim, yüzme havuzum, tenis kortum, koşu pistim, bilardo salonum, piyanom ve arabalarım var.
E bu kadar zengin olunca bir de büyük hayali var. Kitabının sonuna iliştirmiş hayalini: "Bir güneş olmak, aydınlatıp ısıtmak."
Kitabı çikolata kutusunu andıran siyah parlak bir kutu içinde yollamış. Özenle. Bizi de aydınlatsın diye.
120 sayfanın hemen yarısı varlıklı halini "belgeleyen" fotoğraflardan mevcut. Olur ya bir gün servetini yitirirse, belge olarak gösterecektir elaleme. Zamanında köylerde veya mahallelerde diğerlerine oranla zengin olan aileler zenginliklerini imalı da olsa komşularına belli ederlerdi.
Zaman değişti
İlkokul çocukları arasında kimin elbisesinin daha değerli olduğu konuşulurdu. Ama şimdi devir değişti anlaşılan. Zenginliğini ifşa etmek, yani fors atmak, mahallelerle, köylerle sınırlı kalmıyor. Zengin olunduğunu Misak-ı Milli sınırlarında, Türki cumhuriyetlerde ve tabii yavru vatanda ifşa etmek gerekiyor. Bir de tabii bunun sosu niteliğindeki felsefesini de eklemeli.
Mesaj basit: Ben zenginim ama beni diğer zenginlerden ayıran bir yönüm var; felsefem var, sanatım var ayrıca. Serbest piyasa koşulları ya işte. Her tür abesliği parası olan yayabilir. Önünde bir kurul yok. Tek referans kendisi ve parası. Diyor ki: "Ben kitabımın bir milyon basılmasını ve satılmasını sağlayacağım. Kitapevi bunu yapamazsa benim satış yöntemlerim var."
Bu çok satan kitabın sonunda da inciler silsilesi sürüyor. Büyük Türk alimi "İşini güzel yapmayanları bir katil gibi görürüm" diyor. Bu sözü bizi iki yıl önce hakkında yapılan bir habere götürüyor:
"...fabrikasında her şey 'ödül' üstüne kurulu değil. Verimlilik ve kalite çok önemli. Hatalı bir işçi bütün kalite kurallarını 'esas duruşta' ezbere okumak zorunda. Ortalığı kirleten 25 milyon ceza ödemekle yükümlü".
Diğer cezalar ne bilmiyoruz ama çalışanlar üzerinde bir otorite olduğu kesin. Öyle ki Mehmet Tanrısever çağırdığında kimse 'yürümüyor', 'koşuyor'...".
Bu büyük şahsiyetin şaheserinin yirmi sayfası alimin aforizmalarına ayrılmış. Tümü "çalışacağız, dinleneceğiz, sonra tekrar çalışacağız" kıvamında ruhumuzu aydınlatan cinsten.
Bu aforizmalarını işçileriyle de paylaştığını, daha doğrusu vaaz verir gibi işçileri önüne alıp anlattığını kitaptaki fotoğraflardan anlıyoruz.
Sadece zenginliğiyle meşgul olmanın kazandırdığı derinlik işte. Belki de Mehmet Tanrısever'in vasatlığını kenara bırakmalı. Bu tür kitapları çok satar hale getirenlere bakmalı.
Bir de tabii "Mehmet Tanrısever dini bütün bir Müslüman olup bir yandan da zengin olmanın sırrını anlatıyor" spotlarıyla bu kişiyi gizemlileştirmeye çalışan "bir kısım medya"ya. Yeni alimlerle karşılaşırsak şaşırmayın.(HA/EÜ)