"Türkiyeli sosyal demokratlar özeleştiri vermeli"
24 Nisan referandumunda "hayır"cılar yüzde 35 oya sahip. Bunun önemli bölümü UBP'nin etkisiyle alındı. Demokrat Parti (DP), Serdar Denktaş'ın etkisiyle son anda "hayır" kampanyasına katıldı.
Türkiye'den Büyük Birlik Partisi (BBP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokratik Sol Parti (DSP) ve Saadet Partisi (SP) oyları da bu yüzde 35'lik oy oranına dahil. Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) Kıbrıs'a gitmesi ise Rauf Denktaş'ın aleyhine oldu, "evet" oylarını artırdı.
Kıbrıs'ta sosyal demokratların öncülük ettiği bir hareket, yüzde 65'le barışı isterken, Türkiye'deki sosyal demokratlar statükocularla birlikte hareket ettiler.
Kıbrıs'ta çözümün Türkiye'nin demokratikleşmesiyle doğrudan bağlantısını göremeyen sosyal demokratların özeleştiri vermeleri gerekecek. KKTC'yi tanıdığını söyleyen ve egemenliğini talep eden bir anlayışın temsilcilerinin, miting meydanlarında halkın nasıl davranacağı konusunda tutum belirlemesi de ayrı bir tezatlık.
"Rauf Denktaş, derhal istifa etmeli"
Referandumda "evet"e yüzde 65 oy çıkması, statükocuların 1985'te KKTC modeliyle ortaya koydukları ekonomik, siyasi, toplumsal hedeflerin çöktüğünü gösteriyor. Kıbrıslıtürk toplumu, KKTC liderliği etrafında kristalize olmuş bir anlayışa, Rauf Denktaş'ın nezdinde hayır dedi.
Uluslar arası toplumdan da halkından da destek görmeyen Rauf Denktaş'ın "devleti kurtardık" söylemi pişkinlikten öte bir anlam taşımıyor; görevde kalması ise Kıbrıslıtürk toplumunun gösterdiği barışçı, demokratik tutuma gölge düşürüyor.
Rauf Denktaş, Türkiye'deki marjinalize olmuş muhalefetle birlikte Türkiye hükümetine de zarar veriyor. Denktaş, Annan Planı'na hayır derken, aynı zamanda Türkiye hükümetine ve onun inisiyatifiyle ortaya çıkan plana da hayır dedi.
Görevde kalırsa Kıbrıslıtürklerin uluslar arası arenada prestij kaybetmesine neden olacağından, Rauf Denktaş, KKTC'nin ve Kıbrıstürklerinin geleceği için derhal istifa etmeli.
"Güneyde yüzde 45, emanet hayır"
Kıbrıslırumlar, özellikle Papadopulos nezdindeki kışkırtıcılıkla Annan Planı'na "hayır" dediler ve bunun bir bedeli var.
Kıbrıslıtürklerin "evet"inde " Avrupa Birliği (AB) ve birleşme sayesinde zenginleşme" söylemi nasıl etkili olduysa, Kıbrıslırumların "hayır"ında da "fakirleşme" söylemi aynı oranda etkiliydi.
Basit bir matematik hesapla: Güney'de "hayır" oylarının oranı yüzde 76; evet oylarının oranı ise yüzde 24'tü. Ancak "hayırcılar"ı, homojen bir topluluk olarak değerlendirmemek gerekir. Kıbrıslıtürk toplumunda olduğu gibi Kıbrıslırum toplumunda da "çözümsüzlük çözümdür" diyenlerin oy oranı, yüzde 35'i geçmez.
Referanduma "evet" diyen DİSİ'nin oy oranı yüzde 34. Yani, oylarının yüzde 10'unu "hayır"cılara devretti. AKEL, çözüm ve Kıbrıs'ta bütünleşme istediğini söyleyen bir parti; çözümü değil, planı reddettiğini açıklıyor. AKEL de, yüzde 35'lik oy oranını Papadopulos'un "hayır" cephesine kaptırmış oldu. Yani, yüzde 45 "emanet hayır" var, bunlar çözüme inanıyorlar.
"BM, prestij kaybına uğradı"
Güneyde çıkan "hayır" oyları ile, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Kofi Annan nezdinde prestij kaybına uğradı. BM kararlarını gerekçe gösterip Türkiye'yi uluslar arası toplum nezdinde sıkıştıran Kıbrıslırumlar, güç aldıkları en önemli yapı olan BM'yi zor durumda bıraktılar.
KKTC'nin tanınmamasını öngören 18 Kasım 1983 tarihli, 541 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ve müdahaleden sonra Türkiye'yi suçlayan pek çok karar belki ortadan kalkmadı ama, uluslar arası toplum nezdinde aşınmaya uğrayacak.
"AB'yi bölünme tehlikesi bekliyor"
AB, bir hafta sonra Kıbrıslırum toplumunu, Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla ve barındırdığı tüm sorunlarla birlikte içine alıyor. 24 Nisan'da ortaya çıkan tablo karşısında, AB'yi ciddi bir sınav bekliyor.
AB, Aralık 2004'te Türkiye'ye müzakere tarihi verecek mi? Türkiye müzakere tarihi alamazsa, Birleşik Kıbrıs'a yönelik tutumu ne olacak?
Aralık 2004'te Türkiye'ye müzakere tarihi vermezse, ortasından bölünmüş bir adayı bünyesine kabul eden AB de bölünme tehdidiyle karşı karşıya kalabilir. Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) kararları kaldırılmazsa, soruna çözüm istediği halde cezalandırıldığını düşünen Türkiye, AB kararlarını tanımayabilir.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), bazı tekstil firmalarını KKTC'deki firmalarla işbirliği yapmaya teşvik edebilir; turizm şirketlerine Kıbrıs'a ilişkin hedefler gösterebilir. Bunlar, fiili olarak ambargonun delinmesini sağlayabilir.
Kuzeye yönelik ambargoların kaldırılması, aslında Kıbrıslırumları da rahatlatabilir. Kuzeyin kendi kaynaklarıyla ayakta durmasının üzerlerindeki yükü azaltacağını fark etmeyen Kıbrıslırumlar, AB kararlarını olumsuz etkileyebilir.
Türkiye'yi bekleyen "büyükelçilik" krizi
Türkiye, 1974 askeri harekatından sonra bir siyasi ve diplomatik başarıya ihtiyaç duyuyordu. Bu, 24 Nisan'da KKTC ve Erdoğan hükümetlerinin inisiyatifiyle bir nebze gerçekleşti; ancak bu, hukuki bir statü kazanmadığı sürece nihai bir zafer olarak görülemez.
Türkiye ve KKTC hükümetinin, 23 Nisan 2003'te sınırları açması, önemliydi. Türkiye'nin Kıbrıslırumlara Türkiye'ye girişi serbest bırakması, ikinci önemli adımdı. Üçüncü adım, referandumda Türkiye hükümetinin ve Kıbrıslıtürklerin gösterdiği olumlu ve barışçı tutum oldu.
Şimdi önümüzde, Kıbrıslırumların 1 Mayıs 2004'te gerçekleşecek AB üyeliği var. Bir hafta sonra, Kıbrıslırumlar AB üyesi olarak Türkiye'ye büyükelçilik açma teşebbüsünde bulunabilirler.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Ankara'da Kıbrıslırumların büyükelçilik açmasına izin verirse, "Türkiye'yi sattılar" veryansınları ayyuka çıkacak. Oysa, bu yanlış bir karar değil.
Bu noktada özellikle CHP'ye bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Bugün "Rum Kesimi" denilen Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960'da kuruldu. 1963'te Kıbrıslıtürkler hükümetten çekildiği halde, 5 Mart 1964 tarihli 186 sayılı Güvenlik Konseyi kararıyla bu unvan Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti olarak Kıbrıslırumlara verildi. Bugün "dünya Rumları tanıyor" deniyor ama, o zaman Türkiye de bu karara onay verdi. Hatta İsmet İnönü, 6 Mart 1964'te bunu bir "siyasi zafer" olarak nitelendirdi.
O dönemde Makaryos hükümeti Ankara'ya büyükelçi göndermek için Türkiye'den agreman istedi, Türkiye'de bunu kabul etti. Bu büyükelçilik, 1974'e kadar Türkiye'deki faaliyetlerine devam etti.
Türkiye'nin üzerine düşenler
Bugün, Türkiye'yi bekleyen bazı "roller" var. 1 Mayıs 2004'te Kıbrıs Cumhuriyeti AB'ye üye olsa da Aralık 2004'e kadar Türkiye, KKTC üzerinden bazı girişimlerde bulunabilir.
Bu girişimlerden birisi, "Kıbrıs'a barış suyu götürme projesi" olabilir. AKP, hem Kıbrıslıtürklere hem de Kıbrıslırumlara barış suyu götürürse, Ada ve Türkiye arasında zorunlu bur bağlantı kurulmasını da sağlamış olur.
İkincisi, enerji meselesiyle ilgili çalışmaların sonuçlandırılması gerekir. Üçüncü önemli adım da, Türkiye'nin adadaki asker sayısını azaltması olabilir. (BB)