"Bugün Romeyika'nın işlenmemiş ham bir Rumca olduğunu, Yunanistan'daki Rumca'nın ise daha modern olduğunu söylüyorlar. Kökenini de tabii yine Helence'ye dayandırıyorlar. Yazılı bir alfabeleri de yok. Sayıları da dörde beşe kadar biliriz diyorlar. Aslında tamamen bir ihtiyaç dili. Yani bir gündelik yaşam dili."
Araştırmacı yazar Vahit Tursun'un 2007 yılında Radikal 2'de yayınlanan, "Anadolu'nun Romeyikası Ölüyor!" yazısından sonra eski Rumca olarak adlandırılan Romeyika dilini, "Romeyika'nın Türküsü" ismiyle ölümsüzleştiren Yeliz Karakütük'le belgesel sürecini, Karadeniz'i ve Romeyika'yı konuştuk.
"Benim sorunum dilleydi, benim görüştüğüm insanların sorunu da dille" diyor Karakütük. En çok dikkatini çekense, genç kuşakla yaşlı kuşağın artık birbiriyle iletişim kuramıyor olmaları olduğunu ifade ediyor: "Genç, neticede, annesiyle, anneannesiyle konuşmak için bu dili bilmek zorunda..."
Belgesel süreciniz nasıl başladı?
2007'nin Mart aylarıydı, bir gazetede yazı okumuştum, Vahit Tursun'a ait, Anadolu'nun Romeyika'sı ölüyor diye. O zaman dikkatimizi çekti. Kardeşim de bu projenin içinde. Ben Türk dili ve edebiyatı mezunuyum, daha önce böyle bir dil hiç duymamıştım.
Zaten benim alanımın dışında Helence ya da Rumca kökenli bir dil ama yine de hiç duymamıştım. Böyle bir dilin varlığı ve tükenmek üzere olması ayrıca dikkatimi çekti. Onun üzerine bir araştırmaya başladım, bu dil nedir, nerede konuşulur diye. Araştırma sürecinin sonunda da Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle, 2009'da çekimlere başladık.
Bunun öncesinde de insanlarla görüşmeler, tanışmalar... Karadeniz'e zaten sık sık gidip geliyordum ama Trabzon'u hiç bilmiyordum. Oradaki bağlantıları kurma aşaması oldu. Tabii öncelikle ba yazının sahibi Vahit Tursun'u buldum ki o da Yunanistan'da yaşıyor.
Tabii 90'lı yıllarda bu tip yazılar yazdığı için hakkında suç duyurularında bulunulmuş, ülkesine giremeyen, buraya gelirse sorun çıkacağını düşünen bir insan Vahit Tursun. Hakkında bir takım davalar da açılmış. Sonra tabii kitaplar araştırmaya başladım.
Bu alanda en kapsamlı işi yapmış kişi Ömer Asan tabii ki. Pontus Kültürü isimli kitabı bulamadım. Çünkü kitap toplatılmıştı piyasadan böylelikle bu konu daha çok kafamı kurcalamaya başladı. Yani bir kişiye ulaşıyorum Yunanistan'da karşıma çıkıyor hakkında davalar açılmış, bir kişiye ulaşıyorum tek araştırmayı yapmış, onun da kitapları toplatılmış.
Bundan dolayı bu dil neden bu kadar yalnız bırakılmış konusu daha da ilgimi çekti. Üstelik bu insanlar bölücü ilan edilmiş, işleri küçümsenmiş bir takım insanlar tarafından. Ve kaybolan bir dilin peşinden neden uğraştıklarını anlamamışlar, sürekli bu insanlara yüklenmişler.
Bölgeye gittiğiniz zaman yaklaşım nasıl oldu?
Oraya gitmeden önce insanların önyargılarını biliyordum, neler olabileceğini, ne düşüneceklerini az çok biliyordum. Gitmeden önce özellikle bu işi yapan, Trabzonlu yapımcı, yönetmen arkadaşlarımla görüştüm, konudan bahsettim, insanlara nasıl yaklaşmalıyım diye sordum. Açıkçası bunun ön sosyal ve psikolojik çalışmasını kendi içimde ufak çapta da olsa yaptım.
Onlardan aldığım bilgiler doğrultusunda, konunun hassas olduğu söylendi. Bana, "Aman kimseye sakın Rumca'ya yönelik ya da onların Rum olduğuna yönelik, kimlik üzerinden, etnik köken üzerinden bir şey yapma" diye uyarılar aldım. Sonra tabii bu belgeseli çekemeyeceğimi, çok zor olduğunu söylediler. İnsanların kamerayı görünce konuşmayacağını da belirttiler.
Hatta gittiğinde jandarma peşine düşebilir, insanlar sana çekim yaptırmaz diyenler de oldu. O kadar olumsuz duygularla gittim ki, Karadenizliler'den duyduklarımla... Buradan yola çıkarken kardeşlerime de dedim, hiçbir şey çekemeyebiliriz, çekmeden dönebiliriz diye. Ama gittiğimde inanılmaz değişik bir tabloyla karşılaştım. Söylenenlerin hiç biri olmadı yani.
Peki, Romeyika dili Pontusça'nın uzantısı mı Rumca mı? Nasıl değerlendiriliyor?
Romeyika'yı Eski Rumca'ya, Helence'ye dayandırıyorlar. Yani bu konuda araştırma yapan insanlardan okuduğum kadarıyla onlar bu dilin kökenini Helence'ya yani en eski Rumca'ya dayandırıyorlar. Ama şu anda konuşulan Rumca'yla oradaki arasında da olağanüstü farklar var. Bugün Romeyika'nın işlenmemiş ham bir Rumca olduğunu, Yunanistan'daki Rumca'nın ise daha modern olduğunu söylüyorlar. Kökenini de tabii yine Helence'ye dayandırıyorlar. Yazılı bir alfabeleri de yok. Sayıları da dörde beşe kadar biliriz diyorlar. Aslında tamamen bir ihtiyaç dili. Yani bir gündelik yaşam dili.
Burada 20 yaşındaki bir genç de biliyor diyorsunuz. Dili konuşanların yaş sınırı nedir?
Orada 98 yaşında konuştuğumuz bir dede vardı, bir de 21 yaşında bir genç. Yani 20 ile 100 yaş arası kuşağa baktık. O kuşak arasındaki hepsi biliyordu ama daha küçükleri de vardı. Sokakta oynayan çocuklar da Rumca biliyorlar. Çünkü onlar da anneanneleri ve dedeleriyle konuşmak için öğrenmek zorunda. Ama yabancılar geldiği zaman anlaşabilmek için Türkçe konuşuyorlar ya da şehre indiklerinde...
Trabzon'un birçok bölgesinde Rumca konuşulmasına rağmen neden Oçena bölgesinden böylesi bir feryat geldi?
Bir kere şunu söyleyebilirim, o dilin yukarılarda konuşulmasının sebebi, insanlar daha köşede kaldığı için, iletişimleri daha çok kendi aralarında olduğu için bu dili daha çok yaşatmışlar ve koruyorlar. Aşağılara indiğiniz zaman çok fazla görünmüyor. Maçka'ya, Sürmene'ye gittik oradaki insanlar da biliyorlar, türkülerini de yapıyorlar hatta. Tonya'ya gittik, orada de mesela hem Türkçe hem Rumca hem Lazca türkülerini söylüyorlar insanlar.
Müzik dili olarak bunu Trabzon'un genelinde görmemiz mümkün. Konuma dili olarak bunu yaşatan daha çok dağ köylerinde, Köknar, Karaçam ve Oçena'da, Tonya da var ama kıyılarda yok. Oradakilerin kaygısı da daha çok bu dilin Yunanistan'la bağdaştırılması. Ama bu dilin orayla bağdaşmasının sebebi de 1924'te, mübadelede, Ege'den, Trakya'dan Rumların gittiği kadar Karadeniz'den de Rumların gidişiyle ilgili. Tarihte bu hep unutuluyor.
Bu çalışmayı yaparken en çok ne dikkatiniz çekti ya da en çok bölgede sizi etkileyen ne oldu?
Benim sorunum dilleydi, benim görüştüğüm insanların sorunu da dille. En çok dikkatimi çeken şey genç kuşakla yaşlı kuşağın artık iletişim kuramıyor olması. Çünkü bu dil neticede, annesiyle, anneannesiyle konuşmak için bu dili bilmek zorunda. Mesela oradaki arkadaşlardan Melek, zaman zaman annesiyle anlaşamaz duruma geldiğini söylüyor. Onun söylediği Rumca kelimeyi ben bilmiyorum diyor, benim söylediğim Türkçe kelimeyi o bilmiyor diyor. Yani annesiyle anlaşamıyor dil yüzünden. En çok beni etkileyen nokta bu olmuştu.
Belgesel nerelerde izleyiciyle buluştu, buluşacak? Tepkiler nasıldı?
İstanbul Film Festivali'nde gösterildi, 2009'un en iyi belgeselleri arasında gösterildi. Ankara Film Festivali'nde de gösterildi. Yerel yönetimlerin haberi var mı bilmiyorum ama mesela Karadeniz Teknik Üniversitesi'nden öğrenciler istiyorlar gösterilmesini. Ben de organizasyon yapmaları halinde seve seve geleceğimi söylüyorum. Tabii belgeseli, çekim mekânlarımızdaki insanlara da göstermeyi çok istiyorum.
Karadeniz, son dönem filmlerinin, belgesellerinin aranılan mekânı oldu. Sizin geleceğe dönük yeni projeleriniz olacak mı?
Amazonları çekmeyi düşünüyorum. Bu belgeselde maddi birçok sorun çektik. Belgesel de bir dönüş yok çünkü harcıyorsun sadece... Ben de o nedenle Amazonları çekip, sinemaya verip para kazanmayı düşünüyorum. (UB/EÖ)