"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), DEP'li milletvekillerinin yargılandığı davayı usule uygun bulmamış ve yeniden yargılama kararı vermişti. DGM, davayı usulüne uydurup kararını yineledi" diyen Fırat'a göre, karar "bir hukuk devleti olmayan Türkiye'nin hukukuna uygun".
"DEP davası, vitrinde bir güncel olay"
Fırat, Türkiye'de DEP'li milletvekillerine benzer gerekçelerle yargılanan yüzlerce kişinin varlığına dikkat çekti, Avrupa Parlamentosu'nun Leyla Zana'nın ve arkadaşlarının serbest bırakılmasına ilişkin girişimlerini, "bu tip davaların sona ermesine ilişkin bir dayanışma" olarak nitelendirdi.
Fırat ayrıca, DEP'li milletvekillerinin AB istediği için tahliye edilmesinin de yanlış olacağını söyledi.
"DEP'li milletvekillerinin yargılanmasının Türkiye'nin AB üyeliği süreciyle ilişkilendirilmesi, onların yargılanmasıyla ilgili değil, onları yargılayan mevzuatla ilişkili" diyen Fırat, Türkiye'deki hukuk sistemini ve sistemden kaynaklı uygulamaları eleştirdi.
Fırat, "AB, Türkiye'deki yasal mevzuatla çelişkili. Hakimin iki dudağından çıkan kararla, Türkiye'nin nereye geldiğini anlayamazsınız" dedi; DEP'li milletvekillerinin yargılandığı davayı "sadece vitrinde göze çarpan bir güncel olay" olarak nitelendirdi ve ekledi:
"AB ülkelerinde mülteci olarak yaşayan binlerce insan var, geldiklerinde Zana ile aynı akıbete uğrayacaklar. Bu sistemle, Türkiye'nin hukukla olan ilişkisiyle ilgili. Türkiye'nin uluslar arası camiayla ilişkileri, mahkeme heyetinin bir davadaki toleransıyla bağlantılı olarak ele alınmamalı."
"Mahkeme yeni deliller, şahitler aramadı"
"Türkiye'de insanların düşüncelerini ifade etmek ve o düşünceleri doğrultusunda örgütlenmek hakları henüz yok" diyen Fırat, mahkemenin yeni deliller ve şahitler aramadan, dosyaya baktığı ilk anda DEP'li milletvekillerinin PKK ile olan ilişkilerine hükmettiğini ve 15'er yıl hapisle cezalandırılmalarına karar verdiğini söyledi.
Fırat, normal koşullarda DEP'li milletvekillerinin yeniden yargılamanın ilk gününde tahliye edilmesi gerektiğini de vurguladı ve yargılamaya ilişkin görüşlerini şöyle açıkladı:
* AİHM, verilen cezanın fazlalığı, azlığı, yerindeliği ya da yersizliği üzerinden değil, sürecin hatalı olduğu düşüncesiyle yeniden yargılamaya hükmetti.
* Savunma kısmında bir takım aksamalar olduğundan, davayı usul yönünden bozdu. Ankara 1 Nolu DGM de, "Daha önce yanlış yoldan giderek ulaştığım yere bu kez doğru yoldan ulaşacağım" dedi, usulen yasalara uygun bir yargılama yaptı.
* Önceki yargılamada asker üye vardı; bu kez yok. Sanıkların savunma hakları kısıtlanmıştı, bu kez bu yönde bir hata yapmadılar. Mahkeme usul yönünden bütün kararlara uydu.
* Aslında, mahkemenin yani DGM'nin kendisi bir hata; ancak Türkiye'deki yasal mevzuata uygun. Türkiye'de bu yasa, yargılama ve hukuk işliyor. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, uluslar arası literatürde, Türkiye'dekinden farklı telaffuz ediliyor. Türkiye, bir hukuk devleti değil. Hukukun üstünlüğü uygulanacaksa, bu mahkeme hiç yapılmamalıydı. (BB)