Kadınlar, "Artık yeter, bu savaş dursun" diyor.
Hakkari'de, 24 askerin ölümüyle sonuçlanan PKK saldırısının ardından başlayan operasyonda da HPG açıklamasına göre üç , farklı kaynaklara göre de 21 PKK'li hayatını kaybetti. Bugün (20 Ekim) sınır ötesi kara harekatı başlatıldı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Devletimizi bu saldırılarla sarstıklarını zannedenler, hizaya getireceklerini zannedenler, göreceklerdir ki bu saldırıların intikamı çok büyük olacaktır ve misliyle de alınacaktır" açıklamasını yaptı.
Eşi Fehmi Tosun 17 yıl önce gözaltında kaybedilen, Cumartesi Anneleri/İnsanları'ndan Hanım Tosun, oyuncu Funda Şirinkal, müzisyen Sema ve Yasemin Göksu, İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü'nden Prof. Dr. Ayşe Erzan, bianet'e süreçle ilgili konuşup, barış isteklerini dile getirdiler...
Tosun: "Biz yaşadık, başkası yaşamasın"
Yıllardır, bu acıları bir daha yaşamayalım diye herkese çağrı yapıyoruz. Biz bu acıları, kayıpları yaşadık, başkası yaşamasın dedik ama maalesef olmuyor... Çocuklar hangi taraftan olursa olsun, ölümler acı verici. Bu kez ölenlerin aileleri ekrana getirilmedi, ama o ailelerin acısını biz hissediyoruz. Eğer gerçekten, Cumhurbaşkanı, Başbakan Genelkurmay Başkanı kendilerini o ailelerin yerine koysaydı, aynı acıyı onlar da hissederdi.
Kendi çocuklarını orada askere yollamayan yetkililer, ailelerin acısını da umursamıyor, gözyaşları samimi değil. Acıyı gerçekten hissetseler bir adım atarlardı. Biz olayın bu noktaya geleceğini, kötü şeyler olacağını aylar önceden hissediyorduk, çünkü yetkililerin söylediklerinden endişe duyuyorduk.
Eskiden beri yaşadığım acıyla ayakta kalıyordum, şimdi televizyondan gördüklerime dayanamıyorum. Halkın, yetkililerin, herkesin duyarlı olması gerekiyor, artık yeter.
Şirinkal: "Barış, hemen şimdi"
Bazı durumlarda, insanların siyasi duruşlarını bir kenara bırakıp insanca karar vermeleri gerektiği açıktır. İçinde bulunduğumuz durum, tam da buna karşılık geliyor. Özellikle bir devletin en başı olan, başkomutan sıfatını taşıyan birinin ağzından "intikam" gibi bir sözcük çıkamaz, çıkmamalı. "Kanı kanla yıkamak" gibi cümleler basında ve sosyal medyada dolaşıyor.
Şimdi bütün devlet erkânının erkek egemen söylemlerini bir yana bırakıp, dokuz ay karnında taşıdığı, büyüttüğü evladını kaybeden bir kadının acısını anlamaya başlaması gerekiyor. Ölen bütün çocuklar için hep beraber ağlamanın vakti geldi, hatta geçiyor. Hükümet, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) vekillerini samimi bulmadığını açıklayarak, kara harekatı başlatarak yanlış bir yolda ilerliyor. Ama insanlar isterse, tarih tekerrürden ibaret olmayabilir. barış, hemen şimdi!
Erzan: "Barış için kararlı olunmalı"
İntikam çığlıklarının hiç yerinin olmadığı ve insanların barışı getirmek, barışı sağlamak konusunda daha da kararlı olmasını gerektiren bir aşamadayız. Bu sürecin giderek daha kanlı ve tırmandırılan bir savaş ortamına dönüşmemesi için herkesin elinden geleni yapması gerektiğini düşünüyorum. Biz elimizden geleni yapalım derken, hükümetin bu konuda somut adımlar atması ve insanları çaresizlikle ve irrasyonel hareket etmekten uzaklaştırması da gerekli.
Anadilinde eğitim; seçim barajının yüzde 10 gibi bir eşikten geri çekilmesi; neyle suçlandıkları dahi belli olmayan birtakım insanlar hakkındaki tutukluluk kararlarının bir an önce ortadan kaldırılması, insanların mahkemelere çıkarılması ve hukuki süreçlerin tutuksuz olarak sürdürülmesi gibi yapılması gereken çok somut şeyler var. Bunlar olmadıkça insanlarda bir gerçekten kopuş ve umutsuzluk ortamının büyüyeceğini görmek için çok derin analize gerek yok.
Sema: "Kesin ve net bir çözüm"
Bir uzmanın "Öldürenin de ölenin de hikâyelerini bilirsek bu işe bir son verebiliriz" sözünü çok değerli buluyorum. Hepsinin çok hazin öyküleri var. Ben sakin olup kesin ve net bir çözümden yanayım.
18 ay askerlik yapacak çocukları oraya göndermenin çok anlamlı olmadığını düşünüyorum. Zaten asker olmaya da karşıyım. Dünyada artık tercihen askerlik var. İsteyen askerlik yapıyor, istemeyen sivil olarak görev alıyor. Bizim de buraya doğru gitmemiz gerektiğine inanıyorum.
Göksu: "Tek dil, barışın dili"
Toprağa düşen her can bizim evladımız. Ölenlerin hepsi çok kirli bir oyunun kurbanı. Savaşın temizi zaten olmaz ama süren çok kirli bir savaş. Benim için tek bir dil var; o da barışın dili. Barışın dilini konuşmadıkça bu evlatlar 30 yıl değil; 60 yıl sonra da aynı noktada olacaklar, bunun için üzülüyorum. Barıştan yana tavır koymadıkça durum değişmeyecek.
Barışın sağlanabilmesi için öncelikle karşılıklı konuşmayı becermek gerekiyor. Savaş dilinden, savaş çığırtkanlığından, insanları tahrik etmekten vazgeçmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı'nın "Misliyle intikam alacağız" lafını kınıyorum. Dünyayı kadınların yönetimine bıraksınlar...
İşigüzel: "Çözmek yerine çözümsüzlük ürettiler"
Ölen gencecik çocuklar için çok üzgünüm. Türk siyaseti ve ordusu yıllar boyunca her eve bir şehit vermek, nefret ve linç kültürüyle dolu bir Türk toplumu yaratmak için ellerinden geleni yaptı. Bu meseleyi akla uygun, demokratik yollarla çözmek yerine çözümsüzlük ürettiler. Vatani görevini yapmak için teslim olduğu ordunun bir günde yarattığı o askerlere yazık.
Dün dolmuşta bir amca şöyle söyleniyordu: “İnsanın mayınlı olduğunu bildiği tarlaya gözden çıkardığı eşekleri sürerken bile vicdanı sızlar, bunlar zavallı çocukları niye sittin senedir ölüme sürerler anlamam.” O amca usulca susturuldu. Hatta birisi “Şansın var herkes efendi ortalıkta böyle konuşma valla linç ederler seni,” deyiverdi. Bu talihsiz ölümler sonrası Kürt toplumuna karşı üretilen nefret çok daha fazla insanı ölmekten beter ediyor. Kana kan istemek ve savaş, ölmüş olanların intikamını almaz. Aksine onların hatırasına çirkin bir saygısızlıktır. (YY/IK/AS)