21 sivilin öldürüldüğü Cizre’ye giden kadınlar, bugün İstanbul’da bir araya geldi ve orada gördüklerini, dinlediklerini, şahit olduklarını anlattı.
Şırnak’ın Cizre ilçesinde 4 Eylül – 12 Eylül 2015 tarihleri arasında Şırnak Valiliği’nce ilan edilen sokağa çıkma yasağı boyunca 21 sivil öldürülmüş, yasağın kalkmasının ardından 24 kadın akademisyen, politikacı ve yazardan oluşan Barış İçin Kadın Dayanışma Grubu ve Barış İçin Kadın Girişimi’nin (BİKG) çağrısıyla ülkenin farklı illerinden yola çıkan 150 kadın Cizre’ye gitmişti.
Bugün BİKG’in çağrısıyla her iki gruptan kadınlar bir araya geldi. HDP İstanbul milletvekili Filiz Kerestecioğlu’nun da katıldığı basın toplantısında, kadınlar “Görüştüğümüz insanlara bilhassa da kadınlara söz verip geldik. Bu söz onların tanıklıklarını mümkün olduğu kadar çok anlatmanın ve paylaşmanın sözü; bir daha böyle bir saldırının karşısında yalnız hissetmelerine izin vermeyeceğimizin sözü” dedi ve şöyle devam etti:
"Biz Cizre’de ve Silopi’de şunu öğrendik. Cizre ve Silopi halkları ve kadınlarının özgür olmamaya bir dakika bile tahammülleri kalmamış. Çünkü onlar için özgür olmak ve hayatta kalmak aynı şeyler. Devlet orada yalnızca tankıyla, keskin nişancısıyla, katliamıyla, baskısıyla var. Bunu tanımıyoruz demek, katledilmeyi kabul etmiyoruz demek."
“Siz giderseniz yine savaş olacak, burada kalın”
Toplantıda barış İçin Kadın Girişimi’nin Cizre ziyaretinden görüntülerden oluşan 25 dakikalık bir film izletildi.
Videoda Cizreli kadınlar, sokağa çıkma yasağı sırasında zırhlı araçlardan “domates, salatalık” anonslarının yapıldığını anlatıyor.
Bir kadın “Alın bu sizin cezanız, diyorlardı. Biz anlamadık neyin cezasını çektik” diyor, bir diğeri “Nerede sizin vekilleriniz, gelsinler kurtarsınlar sizi, diyorlardı” diye anlatıyor.
İki kız çocuğu ise kadınlara “Siz giderseniz yine savaş olacak, gitmeyin, sizi çok seviyoruz” diyor.
“Hiçbirimiz gittiğimiz gibi geri dönmedik”
Film gösteriminin ardından Cizre’ye Barış İçin Kadın Dayanışma Grubu’yla giden Gülseren Onanç, Barış İçin Kadın Girişimi’yle giden Nefes Polat ve Dilek Hattatoğlu söz aldı. Kadınlar Cizre’den orada yaşananları herkese anlatma sözü vererek döndüklerini anlattı.
Onanç, “Oradaki kadınların hepsinde yalnızlık hissi, endişe ve korku hakimdi ama hepsinin içinde de direnişin verdiği güç ve hala barış isteğini ayakta tutma hali vardı ki, bazen biz daha umutsuzduk, sanki onlar bizi teselli ediyordu. Hiçbirimiz gittiğimiz gibi geri dönmedik, hepimiz değişmiştik. Şimdi tüm partiler üzerine baskı kurmamız, barışı nasıl sağlayacaklarını sormamız gerekiyor” diye konuştu.
Ssiyasi bir geçmişi olmadığını, BİKG ile Cizre’ye gitme çağrıları aracılığıyla söyleyen Polat, onu Cizre’ye gitmek için harekete geçirenin, elinde silahlı kolluk kuvvetlerine “Bu dünya hepimize yeter” diye bağıran Cizreli bir kadının görüntüleri olduğunu anlattı.
Hattatoğlu ise “Cizre’de bir kadın, bana ‘Git o Erdoğan’a söyle, beni parçalasa da oyumu HDP’ye vereceğim’ dedi. Ben de kendisine Erdoğan’la görüşmediğimi, aramın iyi olmadığını söyledim. Şimdi onun bu mesajını iletiyorum” diye konuştu.
“Onlar için özgür olmak ve hayatta kalmak aynı şeyler”
BİKG’den Feride Eray’ın okuduğu basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Cizre, biz batıda yaşayanlardan farklı olarak, barış sürecinde ne kanın akmadığı ne de silahların sustuğu bir yer. Tam tersine çözüm süreci ile birlikte özellikle gençlerin üzerindeki baskılar artmış, tutuklamalar çoğalmış, her bir gösteriden sonra öldürülenler olmuş. Gençlerin bir kısmı Rojava’ya savaşmaya gitmiş, bir kısmı gerillaya katılmış. Cizre’de son üç yıldır taziye evinden her gün cenazeler kalkmış. Türkiye devletinin Rojava’yı tanımayan, ablukaya alan, yalnızlaştıran politikaları Rojava kadar, çocukları orada İŞİD’e karşı savaşan Cizre halkını da yalnızlaştırmış, dışlamış, ablukaya almış.
“Gençler o sözü çok geçen hendekleri Kobanê olayları sonrasında devlet mahallelere girip kendilerini tutuklamasın diye kazmışlar. 1980’lerden beri her dönem gerçekleşen toplu tutuklamalardan kendilerini bir kez olsun korumak için polisin mahalleye girmesini engellemeye çalışmışlar. Hendekler bildiğiniz gibi Abdullah Öcalan’dan gelen bir mesajla kapatılmış, sonra gözaltı, tutuklamalar ve baskı artınca tekrar kazılmıştı. Nitekim sokakta gördüğümüz, evine girdiğimiz her kadının hendekleri sorduğumuzda bize söylediği eğer bu savunma yapılmamış olsa, eğer gençler olmasa, zırhlı araçları durduran hendekler, keskin nişancıları engelleyen perdeler olmasa halkın topyekün öldürüleceği ve kayıp sayısının bundan çok daha fazla olacağı.
“Bunca saldırının altında hep birlikte hayatta kalıyorlar, birbirlerini hayatta tutuyorlar, devlet onları öldürürken, ‘bedeli ne olursa olsun burası benim’ derken Cizreliler, Silopililer hayatı birbirleriyle paylaşarak inşa ediyorlar. Bugün de dedikleri ‘ya gelin hepimizi öldürün, tüm Kürt halkını bombalayın, kimyasal atın, ya da bizi rahat bırakın. Teslim olmayacağız.’
“Cizre’de insanların istediğini en iyi bu cümleler özetliyor. ‘Bizi rahat bırakın.’ Bir başka kadının dediği gibi ‘toprak yemeye razıyım, çocuğumu koklayayım yeter. Bizi rahat bırakın.’
“Biz Cizre’de ve Silopi’de şunu öğrendik. Cizre ve Silopi halkları ve kadınlarının özgür olmamaya bir dakika bile tahammülleri kalmamış. Çünkü onlar için özgür olmak ve hayatta kalmak aynı şeyler. Devlet orada yalnızca tankıyla, keskin nişancısıyla, katliamıyla, baskısıyla var. Bunu tanımıyoruz demek, katledilmeyi kabul etmiyoruz demek.
“Bizler de şimdi bir kez daha buradan onurlu bir barış için ses çıkarıyoruz. Tüm Türkiyeli kadınlara ve siz basın mensuplarına sesleniyoruz. Lütfen hep beraber hakikatin peşinde olalım. Bizleri birbirimizden yalanlarla ayırmalarına izin vermeyelim. Yaşayalım ve yaşatalım.” (ÇT)