İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Kadın Hakları Çalışma Grubu'nun, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde düzenlediği panele, Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Berat Günçıkan, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'nden avukat Filiz Kerestecioğlu, İHD İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin, Kadının İnsan Hakları Projesi'nden avukat Ayşegül Kaya, sosyolog Pınar Selek ve Dicle Kadın Kültür Merkezi'nden Suna Parlak konuşmacı olarak katıldı.
Panelde tartışılan konu başlıkları ise şöyleydi: "Medyada Kadın Ayrımcılığı ve Cinsiyetçilik", "Kadınların Aile İçinde Maruz Kaldıkları Şiddet", "Gözaltında ve Savaş Koşullarında Cinsel Şiddet", "Evlilik İçi Tecavüz", "Devlet Kaynaklı Psikolojik Şiddet", "Bölgede Aile İçi ve Devlet Kaynaklı Şiddet".
Hukuki düzenlemeler yetersiz
Konuşmacılar, Türk Ceza Kanunu'nda ve ilgili diğer yasalarda, kadına yönelik şiddet ile ilgili düzenlemelerin yetersizliğine dikkat çekti.
Devlet kaynaklı şiddet ve aile içi şiddetin "tabu" olmaktan çıkıp tartışılması gerektiğini belirten panelistler, sorunların çözülebilmesi için dayanışmanın önemini vurguladılar. Hukuki düzenlemelerin tek başına bir şey ifade etmeyeceğini hatırlatan konuşmacılar, en önemli yaptırım gücünün kamuoyu baskısı olduğunu söylediler.
Latin Amerika'daki mücadeleden bugüne...
Kadına Yönelik Şiddet Günü, varoluş nedenini Güney Amerika'da yaşanan bir saldırı bir öyküsünden alıyor.
25 Kasım 1960'ta Dominik Cumhuriyeti'nde Trujilo diktatörlüğü döneminde Sosyal Değişim Hareketi üyesi 3 kadın (Mirabel Kardeşler) arabalarından zorla indirildi.
Mirabel Kardeşler, tecavüze uğradıktan sonra katledildi. Latin Amerikalı ve Karaipli kadınlar, bu vahşet karşısında tepkilerini günlerce sürdürdü ve sonuçta onların verdiği bu mücadele, "kadına yönelik şiddetle mücadelenin" simgesi haline geldi.
Mirabel Kardeşlerin katledilmesinden tam 33 yıl sonra, 25 Kasım 1993 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) bu günü "Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslar arası Mücadele Günü" olarak kabul etti.
(BB/NU)