Click here to read the article in English / Haberin İngilizcesi için buraya tıklayın
Savaş nedeniyle Suriye’den ayrılan ve Türkiye’de kalmak istemeyip tehlikeli yolculukları da göze alarak Avrupa’ya gitmek isteyen Suriyeli mülteciler dünyanın gündeminde.
Peki ya Türkiye’de kalmak isteyenler? Türkiye’yi tercih etme nedenleri, yaşam şartları, karşılaştıkları zorluklar ve beklentileri neler?
Fatih’te üç katlı bir kitabevindeyim. Adı “Pages”.
İçeride kitabevinin sahibi Samer Al Kadri ve kafede çalışan Rawad Al Samman’ın yanı sıra Arjantinli genç bir kadın Sofía Nicolini Llosa var. Llosa’nın 32 ülkede çocuklarla sanatsal aktiviteler düzenleyen bir etkinliğin son ayağını Türkiye’de Türkiyeli ve Suriyeli çocuklarla gerçekleştirmek üzere geldiğini öğreniyorum.
Sabahın erken saatleri mekan boş ama Haziran ayında açılan kitabevi Arapça, İngilizce, Türkçe kitapların yanı sıra atölyeler, şiir ve müzik dinletileri, film gösterimlerle Suriyeli, Türkiyeli, Avrupalı insanların buluştuğu bir mekan olmuş durumda.
Al Kadri ve Al Samman için Türkiye’yi tercih etmelerinde İstanbul’u sevmelerinin yanı sıra buradaki kültürün Suriye’ye yakın olması etkili. Sorunlar ise yasaların olmaması ya da olan yasalara ulaşamamak, çalışma izninin yokluğu, eğitimde sorunlar, güvencesizlik, gelecek kayıgısı olarak sıralanıyor.
İstanbul çünkü…
Al Kadri, güzel sanatlar mezunu ve grafik tasarımcısı. Şam’da Bright Fingers isimli çocuk kitapları basan bir yayınevi sahibi. Savaşın başlamasıyla iki çocuğu ve çocuk kitapları yazarı eşiyle 2012’de önce Ürdün’e, burada bir yıl kaldıktan sonra da İstanbul’a gelmişler.
İstanbul’u tercih etmelerinin başında burayı gerçekten çok sevdiğini anlatıyor.
“İlk andan beri Avrupa’yı istemedim. Avrupa benim için bir seçenek değildi. Özellikle çocuklarım için Avrupa’dan Suriye’ye dönmek çok kolay olmazdı, buradan dönmek çok daha kolay.
“Türkiyeli ve Suriyeli insanlar birbirine çok benziyor. Buraya gelince bizim için çok bir şey değişmedi. İstanbul’u gerçekten çok beğeniyorum.”
Al Samman’ın da İstanbul’a benzer bir yolculuktan sonra varmış. Hukuk fakültesi mezunu. 2012’de ayrıldığı Şam’dan sonra ilk durak Ürdün. Eşi ve iki yaşındaki çocuğuyla bir yılı aşkın süredir İstanbul’dalar. İngiliz Edebiyatı mezunu eşi Suriyeli çocuklara İngilizce dersleri veriyor.
Daha önce turist olarak pek çok kez geldiğini söylediği İstanbul’u tercih etmelerinde “benzerlik” önemli olmuş.
“İstanbul’daki yaşam yüzde 75 Şam’daki yaşama benziyor. Bir gün Şam’a döneceğim. Avrupa’dan dönmek de mümkün ama buradan dönmek daha kolay. Özellikle çocuğumuz için, buradan Şam’a gittiğinde evinde hissedecek ama Avrupa’da böyle olmaz.”
“Misafirsin ama gidersen gelemezsin”
İstanbul’u sevmek, yakın kültürler burayı tercih etmelerini etkilese de zorluklar olduğunu anlatıyorlar. Yasalardaki belirsizlik, misafir statüsünün yarattığı durum, çalışma ve eğitimdeki sorunlar başta. Tüm bunlar gelecek konusunda belirsizlik ve endişe yaratıyor.
Al Kadri “Hükümet bizim çok şey yaptı. Vizesiz şekilde kabul ettiler, çok sayıda insan geldi Suriye’den. Hükümet bize ‘siz misafirsiniz’ dedi. Bu iyi bir şey ama aynı zamanda da bir problem” diye anlatıyor.
“Burada geleceğim belirsiz. İstediğim her şeyi yapabilirim ama misafirim, beni koruyacak yasalar yok. Yasalara ihtiyacım var. Haklarımı ve kuralları bilmek istiyorum. Tıpkı Türkiye vatandaşları gibi, onlar haklarını ve ödevlerini biliyorlar.
“Yasal belirsizlik büyük bir problem. İstanbul’u çok seven ve burada kalmak isteyen birçok Suriyeli bu nedenle Avrupa’ya gitti. Avrupa’da belirli bir gelirin oluyor, pasaportun oluyor, 5 yıl 7 yıl sonra da olsa çalışma izni alabileceğini biliyorsun.”
“Benim durumumda çok insan var. Bir aktrist arkadaşım iş için bir haftalık Beyrut’a gitmek istediğinde havaalında ‘eğer giderse bir yıl Türkiye’ye dönemeyeceği’ne dair kağıt verdiler. Misafirsin ama gidersen tekrar gelemezsin.”
“Hükümet değişir ve Suriyelilerden hoşlanmayan biri gelir de ‘Hepiniz Suriye’ye gidiyorsunuz’ diyebilir. Gelecek güvencemiz yok.”
“Haklarımı ve kuralları bilmeliyim”
Al Kadri, Türkiyeli ve Suriyeliler arasında zaman zaman yaşanan gerginliklerin sebebinde de bu yasal güvence yokluğuna bağlıyor:
“Diyorsun ki ‘Benim evimde misafirsin. Evimi bir hafta, iki hafta kullan, tamam’. Ama evini iki haftadan sonra benim evim gibi kullanırsan sinirlenirsin. Ben de benim evim gibi kullanmazsam gerilirim. Bana kurallarımı söylersen, bu tarafı kullan, saat 10’dan sonra şunu yapma. Tamam. Sen de ben de rahat olurum. Kuralları biliyorum. Haklarımı ve kuralları bilmeliyim.
“Bir Türkle herhangi bir nedenden dolayı problem yaşamaktan çok korkuyorum. Haklarım ne? Bir otobüste birinin ayağına yanlışlıkla değsem, bana kızsa, ben de sinirlensem kavga etsek ne olur?”
“Param var, ev kiralayamıyorum”
Al Samman’ın ev kiralamaktan resmi görüşmelerde yaşadıkları sorunlar birer örnek niteliğinde.
“Suriyeli olduğum için kendi adıma ev kiralayamadım. Türk bir arkdaşım benim için kiraladı. Kiralayan insanlar oldukça kibarlar. Bana ‘Seninle problemimiz yok, Suriyelilere ev kiralamayız’ dediler. Tanıdıkça beni beğendiler ama bu fikirleri değişmedi. Doğalgaz, elektrik açmada zorluk yaşıyoruz.
“Şam’da evimiz, arabamız, işimiz her şeyimiz var. İstanbul’dayım şimdi. Param var, sokakta yatmak istemiyorum, ev kiralamak istiyorum ama bunu yaparken bizi inciten cümleleri duymamızı önleyecek bir yasa olmalı. Belki o kişi de benden korkuyor çünkü benimle ilgili yasaları bilmiyor.
“Vergi ödüyorum, çalışma iznim yok”
Çalışma izni bir başka problem. Al Kadri kendi adına işyeri olmasına, vergi ödemesine rağmen çalışma izni olmadığını anlatıyor:
“Çalışma izni almak istersem ailemle birlikte 3 ay ile 6 ay arasında değişen süre için Türkiye’den ayrılmam ve geri dönüp on gün içinde izne başvurmam lazım. Çocuklarım okula gidiyor, burası ne olacak? Bunu yapmak benim için mümkün değil. Kendimi burada tıkılıp kalmış gibi hissediyorum.
“İstanbul’u seven birçok Suriyeli çalışma izni olsa Avrupa’ya gitmezdi. Almanya Suriyelileri alıyor çünkü çalışan, eğitimli genç insanlar var. Kimse çalışmadan hükümet bana para versin demiyor.
“Türkiye’deki Suriyelilerin de hepsi çalışıyor ama güvencesiz, merdiven altı işlerde.
“Avrupa’ya gidebilecekken burayı tercih ettim ama geleceğim ve çocuklarımın geleceği için Avrupa daha mı iyi olur diye düşünüyorum zaman zaman. Her zaman korku içinde hissediyorsun. Kalmak istiyorum ama haklarımı bilmem, çalışmam, çalışma iznimin olması lazım.”
“Haklarımız Türkçe”
Al Samman da “yaşamak için çalışmam lazım” diyor ama yasal süreçle baş etmenin zorluğuna dikkat çekiyor.
“Hakkımızda yasalar var ama Türkçe gazetelerde çıkıyor. Haklarımız Türkçe yayınlanıyor. Oturma izni için emniyete gittiğimde sadece Türkçe konuşuyorlardı. Göçmen dairesinde de öyle. Biraz Türkçe biliyordum ve internet sitesinden form doldurmam gerektiğini anladım. Heyecanla sayfayı açtığımda gördüm ki form Türkçe’ydi.
“Üniversitedeyken panoya astıkları Arapça duyuruda ‘Arapça bilmeyenler şuraya başvursun’ diyordu. Buna çok gülmüştük. Burada aynısı oluyor. Ama 100 öğrenci değil koca bir millet aynı şeyle karşı karşıya.”
“Yasalarla problemim yok sorun eşitliğin sağlanması. Bize karşı hukuk var ama bizi koruyacak hukuk yok. Türkiye’deki Suriyeliler ve hükümet arasında kanallar açılmalı ve bu kanallar Arapça ve Türkçe olmalı. Yalnızca anlamak için.”
Eğitim?
Eğitim bir başka önemli başlık. Al Kadri iki çocuğunun özel Suriye okullarına gittiğini anlatıyor. Dil ve entegrasyon çocuklar için önemli bir sorun.
“Türkiye hükümeti çocuklarınızı Türk okullarına gönderin diyor ama gönderirsem çocuklar dil öğrenmeden direk Türk çocuklarla aynı sınıfta olacak. Bu çocuklar için zor. Suriyeli çocuklar için bir senelik Türkçe öğrenip sisteme alışabilecekleri sınıflar açılabilir. Sonraki sene Türk çocuklarla eğitime devam edebilir.”
Suriye okullarına devam ettikten sonra da üniversite aşaması bir problem. Al Samman’ın çocuğu henüz iki yaşında ve kreşe gidiyor ancak 15 yıl sonra karşılaşacağım problemi insanlar şimdi yaşıyor diye anlatıyor. Türkçe eğitim alırken de anadilini koruma endişesi de var.
“Kızım okula başladıktan sonra Türkçe anadilinin yerini almaya başladı. Türkçe konuşmasından memnunuz ama anadilini unutmasını istemiyoruz. Annesi İngilizce ben Arapça konuşuyoruz.”
“Birbirimizi tanımalıyız”
Suriye’ye dönmek ile ilgili Al Samman “Şam hep orada, biz şimdi uzun bir tatildeyiz” derken, Al Kadri “Suriye’ye döneceğim ama savaş bittikten sonra değil, Esad gittikten sonra. Savaş biter ve Esad kazanırsa dönmem” diyor vurguyla.
Ve o zamana dek bu mekanda farklı milletlerden insanların birbirine dokunacağı ortamın önemini vurguluyor. Yakınlığın, dokunmanın hem birbirini anlama hem de savaşın yaralarını sarmadaki rolüne dikkat çekiyor.
“Burayı sonsuza dek burada yaşamak için açmadım. Buradan para da kazanmıyorum. Biz Suriyeliler ve Türkiyeliler birbirimize çok benziyoruz. Buradan gidersem de buranın kalmasını sağlamalı. Burası sadece Suriyeliler için değil, Suriyeliler Türk kültürünü, Türkiyeliler Arap kültürünü anlamalı. Gelecek bizi yanyana getirecek, birbirimizi tanımalıyız. Burası küçük bir adım. Her ay on Türk gelip Arap kültürünü tanır, bizler Türkiyeli yazarları, sanatçıları, müzisyenleri öğrenirsek bu iyi.” (BK)