Fotoğraf: seninmedyan.org
"Kamuoyunda işsizlik bireysel bir sorun olarak görülüyor. Ancak bu kadar çok kişi eş zamanlı işsizlik problemi yaşıyorsa ve kuşaklar arasında bu kadar net bir işsizlik farkı oluşuyorsa nedenlerini bireysel değil toplumsal olarak görmemiz lazım."
Ekonomist Dr. Murat Kubilay, sözcülüğünü yaptığı "Genç İşsizler Platformu" isimli platformun amacını bu sözlerle özetliyor.
Genç işsiz sayısı artıyor
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 15 Ekim’de açıkladığı istatistiklere göre 4 milyon 596 bin işsiz var. Bu oran Temmuz 2018’den Temmuz 2019’da 1 milyon 65 bin kişi artmış durumda. Bir başka değişle çalışma şartlarını karşılayan nüfusun 13,9’u işsiz. Tarım dışı işsizlikte ise durum daha vahim: Yüzde 16,5
Genç işsizlikte de durum farklı değil. 15 – 24 yaş arasındaki grubu karşılayan “Genç nüfusta”ki işsizlik oranı yüzde 27,1.
Temmuz 2019 itibariyle Türkiye’de 1 milyon 508 bin genç işsiz var.
TIKLAYIN - DİSK-AR: En Yoğun İşsizlik Artışı Genç ve Kadın İşsizliğinde
TIKLAYIN - Avrupa'da Genç İşsizliği Yükselen İki Ülkeden Biri Türkiye
Genç işsizlikle bireysel çabalar yerine, toplumsal olarak mücadele etmek amacıyla bir ay önce kurulan Genç İşsizler Platformu sözcüsü Dr. Kubilay’la, istatistikleri ve platformun amaçlarını konuştuk:
"Toplumsal çözüm konuşulmalı"
Kurduğunuz platformla neyi hedefliyorsunuz, amaçlarınız neler?
Türkiye’nin iş gücü piyasasında, ekonominin genel gidişatında ve dünya ekonomik sisteminde bir sorun var. Bunun neticesinde birçok kişi bundan zarar görüyor. Biz bu platform sayesinde bu konudaki bilinci artırmak istiyoruz.
Kişilerin kendilerini geliştirerek, yatırım yaparak sorunu çözemeyeceklerini bunun yerine daha toplumsal çözüm önerilerini düşünmeleri gerektiğine dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Toplumda da bu konuda yine bireyleri suçlayan anlayışın değişmesini istiyoruz. Yani insanlar çalışmak istemediği veya iş beğenmediği için değil iş gücü piyasası artık aşırı rekabetçi olduğu için iş bulamadığını, birisi kendini geliştirse dahi bir başkasının işsiz kalacağını, yani sorunun tek tek çözülemeyeceğine inanıyoruz.
Son olarak benzer durumdaki insanları bir araya getirmek, bir şekilde toplumsal bir dayanışma oluşturmak istiyoruz.
"Ekonomideki ivme kaybı işsizliğe neden oluyor"
Türkiye’de işsizlik oranları neden yükseliyor?
Türkiye nüfus artış hızı yüksek olan bir ülke. Son on yılda ortalama 1,4 nüfus artışı var. Ancak iş gücüne katılım bunun da üstünde artıyor. Çünkü nüfus artışının üstüne hayat pahalılığı geldi. Son 10 yılda insanlar tüketim toplumuna alıştı. İnsanlar daha pahalı hale gelmiş eğitim, sağlık, çocuk ve yaşlı bakımı gibi alanlarda hedefledikleri standartta ulaşmak için daha fazla çalışmak istiyorlar.
Özellikle kadınların iş gücüne katılımında önemli bir ilerleme var. Çalışan havuzu büyüyor ama ekonomideki ivme kaybı işsizliğe neden oluyor.
Kaldı ki dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yapısal bir işsizlik olduğunu söylememiz gerekiyor. Otomasyona, robot teknolojisine, yapay zekaya, öğrenen nesnelere dayalı bir işsizlik de var. Türkiye’deki büyük otomobil fabrikalarına baktığımız zaman, son 10-15 yılda üretim kapasitelerini 10 katına çıkardıklarını ancak aynı düzeyde çalışan sayısının 10 katına çıkmadığını görüyoruz. Bu durum mavi yaka için iş kaybına yol açtı.
TÜİK'in işsizlik tanımı
TÜİK’in işsizlik tanımının hatalı olduğuna dair söylentiler var. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz.
TÜİK 2014’te işsizlik tanımını değiştirdi. TÜİK işsizliği “Son dört hafta içerisinde iş arama kanallarının en birine başvurmuş, son iki hafta içerisinde iş aramaya hazır halde bulunan ve çalışmak isteyen kişiler” olarak tanımlıyor.
Değiştirdi ama Türkiye'nin bu konuda bağlı olduğu kurum Avrupa İstatistik Ofisi (eurostat). Eurostat da kendi tanımını değiştirince Türkiye de değiştirdi ve Avrupa'ya uyum sağlandı.
Belirli bir süreden sonra insanlar iş aramak istemiyorlarsa yani ümitleri kırılmışsa bunlar iş gücünün dışarısına çıkarılıyor. Bu genel bir uygulama. Ancak sıkıntı iş gücü piyasası çok kötü olduğu zaman da, insanların zaten çalışmak istiyor oluşu. İş arayan insan ‘Ben nasıl iş bulabilirim ki? Kendi arkadaşım, daha nitelikli olan bile bulamadı’ deyip iş gücü piyasasının dışına çıkıyor. Böyle bir durumda da işsizlik oranı olduğundan düşük gibi görünüyor.
"Gerçek problem kadınlarda"
İşsizliğin yanında bir de ne eğitimde ne de istihdamda olanlar var. "İstihdam edilmeyen ama eğitim ve öğretim de almayan gençler (NEET)” adının verildiği bu istatistik bize ne gösteriyor?
Burada uluslararası karşılaştırmalar çok doğru olmaz. Çünkü Türkiye’de 11 milyon kadın iş gücü piyasasının dışında ev işleri ile meşgul denilerek, halk arasında ev hanımı olarak tanımlanıyorlar. Diğer ülkelerde de belli ölçeklerde bu durum var ama Türkiye bu konuda en yüksekte.
Dolayısıyla Türkiye’nin ekonomisi her ne kadar kötüye gitse işsizlik oranları hiçbir zaman zirveye ulaşmıyor. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde genç işsizlik oranı şu an yüzde 55. Krizin belli bir döneminde Yunanistan’da yüzde 60’a ulaşmıştı. İspanya’da hem genç, hem de genel işsizlik çok yüksek. Ama buralardan bahsedince kadınların iş gücüne katılım oranı daha yüksek olduğu için işsizlik yüksek çıkıyor.
Bizde öyle değil. Bu ülkelerde ne eğitimde, ne istihdamda olmak o kadar önemli değilken bizde çok daha önemli. Türkiye’de şu anda ne eğitimde ne istihdamda olanların oranı 15-29 yaşta yüzde 31,5. Türkiye ayrıca genç işsizliği yükselen iki ülkeden yalnızca biri.
Ama bu da büyük problemi göstermiyor. Gerçek problem kadınlarda. 15-29 yaş arasında ki genç kadınlarda ne eğitimde ne istihdamda olanların sayısı 3 milyon 776 bin. Bu gerçekten inanılmaz. Tersten söyleyeyim bu yaş grubunda ki çalışabilecek durumda olan kadınların yalnızca yüzde 28,9’u çalışıyor. Yani neredeyse dört kadından sadece biri çalışıyor.
Eğitim düzeyiyle işsizlik arasında bir bağlantı var mı? İş arama süreleri krizle birlikte bir değişime uğradı mı?
15 Ekim’de açıklanan Temmuz ayı istatistiklerine göre 15-34 yaşta ilkokul ve altı düzeydeki işsiz sayısı yüzde 15,6’la 225 bin, ortaokul ve lise düzeyinde yüzde 20,1’le 1 milyon 663 bin. En az yükseköğretim mezunu olan kişilerde ise işsizlik yüzde 19,5 yani 904 bin. Yani üniversiteye dahi gitseniz işsizlik oranları neredeyse yüzde 20.
2018’den 2019’a iş arama sürelerinde de inanılmaz bir uzama gerçekleşti. İşsizlik hep anlık bir olay, geçici bir durum zannediliyordu. Krizle birlikte öyle olmadığı ortaya çıktı.
İş arayan kesim içerisinde hem eğitim düzeyi yüksek hem de genç olanlarda inanılmaz bir kötüleşme var.
20-29 yaş grubundaki gençler için konuşmam gerekirse, 2018’de bir yıldan uzun süre iş arayanların sayısı 18 bin kişiymiş. 2019’da bu rakam 286 bine çıkmış.
Bu işsizliğin anlık bir durum değil, bir süreçtir olduğu anlamına geliyor. Uzadıkça ekonomik bir problem olmaktan çok sosyal bir problem olmaya başlar.
"En son sorumlu öğrenciler"
Son dönemde neredeyse her köşe başına açılan üniversiteler büyük eleştiri alıyor. Genç işsizliğini bu üniversitelere bağlamak mümkün müdür?
Bağlamak mümkün ama aslında bağımlı olması gerekiyor. Çünkü insanlar okurken daha çok öğreniyorlar. Bunun anlamı normal şartlarda okuyan kişinin istihdamda katma değer yaratması ve verimliliği arttırmasıdır. Bir üniversiteli işe girdiği zaman, başka bir üniversitelinin işe girebileceği pozisyonu yaratmalı. Ama Türkiye’de öyle olmadı. Yeterli düzey nitelikte üniversite mezunu geliştiremedik.
Bunun durumun en son sorumlusu olanlar öğrenciler. Onlar içlerine konuldukları sistem ne kadar iyi oluyorsa o kadar iyi oluyorlar, ne kadar kötü olursa o kadar kötü oluyorlar. Gerçek anlamda işsizlerin suçlanabileceği tek sistemi sorgulamamaları ve dönemin ruhundan etkilenip bireysel çözümler aramaları olur.
"Asgari ücreti indirmek yüzde 85'e yük demek"
Peki çözüm nedir?
İşsizliğin çözümü olmayan ama çözüm denilen bir kısmı var. Son IMF değerlendirme raporlarında da yer aldı bu durum. Türkiye’nin ekonomik potansiyeline göre asgari ücret yüksek kalıyor. Asgari ücreti yüzde 30 – yüzde 40 indirirseniz işsizlik sorununu çözmüş olursunuz. Ama bu çözüm müdür? Çözüm değildir. İşsizliği diğer çalışan yüzde 85’e yıkmış olursunuz.
IMF tavsiyeleri bu yöndeydi ve hükümet de bunu uygulamaya başladı. Tabii ki asgari ücreti bu kadar düşürmek mümkün değil ama enflasyona zaman içerisinde yedirmek üzerinden bunu yapabilirler.
Ancak Türkiye’nin işsizlik problemini gerçek anlamda çözebilmek için sistemin dışına çıkmak gerekiyor. Türkiye’deki ekonomik krizin en ana nedeni dış borçtur. 447 milyar dolarlık GSYH’nın yüzde 61’ine denk gelen bir dış boş söz konusu. Bu olduğu müddetçe bizim yeniden kalkınmacı adımlar atmamız yeniden bir üretim ekonomisine geçmemiz, yeniden yatırım yaparak daha iyi eğitime kavuşturmamız, yatırım iklimini düzeltmemiz mümkün gözükmüyor.
Dolayısıyla işsizliği bir neden değil bir sonuç olarak görmek, genel ekonomik sistemi değiştirmek, daha sosyal bir sistem getirmek ve bu sistemi de getirebilmek için de 447 milyar dolarlık borcu bir şekilde eksiltmek gerekiyor. (HA/DB)